Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 0.75'e isim buluyoruz kampanyası

    yarım + çeyrek ------> yarrek.

  • 2. kenan sofuoğlu abartılmış balon bir sporcudur

    kenan sofuoglu'nun onemsiz bir klasmanda dunya sampiyonu olmasi unvaniyla goklere cikarildigi uzere dogru olan onermedir.

    surda yine konu isitilinca bir bilgilendirme yapmak geregi duydum: hakan çalhanoğlu'nun kenan sofuoğlu'nu tanımaması

    kenan sofuoglu dunya sampiyonu mudur? evet, hem de 4 kere.

    ama sorulmasi gereken sey su: kenan sofuoglu neyin dunya sampiyonudur?

    on bilgi:

    motogp: ozel uretim 1000cc motorlarin yaristigi, motorsiklet grand prix'si.
    moto2: motorcularin motogp oncesi deneyim kazanmasi ve kendilerini gostermesi icin yapilan 600cc'lik motorlarin kullanildigi hazirlik sampiyonasi
    superbike: modifiye edilmis seri uretim 1200 cc'ye kadar motorlarin yaristigi dunya sampiyonasi.
    supersport: genclerin superbike oncesi deneyim kazanmasi icin, seri uretim 650-750cc'lik motorlarla yaristigi hazirlik sampiyonasi (ingilizce'de support class diye geciyor).

    gectigimiz yil 31 yasindaki kenan sofuoglu, coluk cocugun ve kendisi gibi buraya capa atmis birkac veteranin arasindan siyrilip supersport sampiyonu olmustur. kendisinin ardindan ikinci gelen motorcu 22 yasindadir. 18'lik adamlar falan var yarisci listesinde.

    ayrica genelde supersport klasmaninda kendini ispatlayanlar ust klasmanlara geciyor. mesela 2014 sampiyonu michael van der mark gecen yil superbike'a katildi ve honda ile sezonu 7. olarak bitirdi. 2013 sampiyonu sam lowes ise moto2'yi 4. olarak tamamladi. 2012 sampiyonu yine kenan'di. 2011 sampiyonu chaz davies ise gecen yil moto2'de 2. oldu. 2010 sampiyonu yine kenan. 2009 sampiyonu cal crutchlow ise yillardir motogp'de yarisiyor. gecen yil 8.olmus.

    peki kenan sofuoglu diger klasmanlarda ne yapmistir?

    2008'de honda ile superbike'ta yarisip 18. olarak tamamlamistir. sezon icerisindeki en iyi derecesi ise fransa'da aldigi 9.luktur.

    2010'da ise moto2 ile 2 yarisa cikip birinde 5.olmus digerinde yaris disi kalmistir. bu sezonu saymayalim.

    2011'de ise moto2'de butun sezon yarismis ve 18. olarak tamamlamistir.

    sonuc ortada. kenan sofuoglu'nun sampiyonlugu, tff 3.lig'te sampiyonluk yasayan 30'luk futbolcularin yasadigi sampiyonluk gibi bir seye tekabul ediyor.

    ek: evet kenan sofuoglu ozel hayatinda buyuk acilar yasamistir ve olanaklarin kisitli oldugu bir yerden gelmistir. fakat konu bu degil. konu bu adamin bir naim suleymanoglu, bir hamza yerlikaya gibi muamele gormesidir.

    ek2: urfa'da oxford vardi da biz mi okumadik tarzi bir savunma yapilmasi da komik. bu adam zaten firsat bulup diger klasmanlarda yarismis. ama tutunamadigi icin yine kucuk denizlerin buyuk kaptanligina geri donmus. sorun bunun millete okyanuslarin buyuk kaptani olarak tanitilmasi, tanitmasi. ayrica bu adam gillette, casper, surat kargo, integral menkul degerler gibi sirketlerin reklamlarinda oynayip sponsorluklarini almis durumda. iddia'dan gelen 1.5 milyon lirayi da gunah oldugu gerekcesiyle reddettigi yazilmisti birkac yil once. yani oyle gariban bir konumda degil.

    ek3: yeni motorcular yetistirsin ve bu cocuklar kendisi gibi olmayip motogp'de falan yarissin, o zaman tabiki takdir ederiz.

  • 3. fiyat / performans oranı en yüksek ilaç

    - bonibon.

    bonibon lan, düz bildiğimiz bonibon. anneannem hayatının son dönemlerini hastanede geçirdi hep. ağrıları çok fazlaydı. hemen hemen hepimiz ölümünü bekliyorduk. ağrılarına dayanamayıp biz çevresinde bekleyenlere yalvarmıştı bir gece; "hemşirelere söyleyin de bi ilaç versinler dayanamıyorum" diye. hemşirelerle konuştuk onlar da yapacak bi şeyin olmadığını ancak placebo niyetine bi şeyler verebileceklerini söylediler. yanındaki kutudan 2 tane bonibon aldı ve anneanneme "teyzecim al bunları çiğnemeden yut" diye verdiler. bonibonları yutan anneannem ne kadar çaresizse ağrısının dindiğini söyledi bize ve o gece mışıl mışıl uyudu.

    fiyatı 1 ya da 2 liradır en fazla herhalde ama ağrılar içinde ölümü bekleyen bir kadını bir gece de olsa uyutabilimişti ki bu bile efsane bir performans/fiyat oranına erişmesini sağladı gözümde. teşekkürler bonibon.

  • 4. carrefour ve migros zeytinyağı skandalı

    büyük rezalet.

    1) migros'un kendi marka zeytinyağlarında pirina, yani gübre veya hayvan yemi olarak kullanılan küspe tespit edildi!

    2) carrefour'un kendi markasında yağ asidi etil esterleri bulundu!

    daha acı olan ise bunun ana akım hiç bir gazete veya tv kanalında haber olamayışı.

    gazete ve tv'ler, migros ve carrefour'dan o kadar çok reklam alıyor ki, onların aleyhinde haber yapamıyor.

    insanlar bu başlığı okursa haberdar olacak. bu kadar büyük bir rezelat sessiz sedasız geçiştirilecek. inanılmaz gerçekten.

    http://www.tarim.gov.tr/…s/400/kamuoyu_duyurusu.pdf

    http://www.zeytinagacidergisi.com/…i-acikladi--3767

    edit-1: bim'in de benzer hile yaptığı söylenmiş, onu da duyuralım. link gönderen olursa onu da paylaşırım

    edit-2: benim hangi zeytinyağını kullandığımı soranlar olmuş. ben yerli yağ kullanmıyorum. yerli zeytinyağına gres yağı dahi karıştırıldığı haberleri çıkmıştı. türkiye'de denetim ne yazık ki yetersiz. üstelik yerli yağlarda asidite çok yüksek. ben italyan zeytinyağı filippo berio almaya başladım (en son yarım litresi 19.4 liraydı, naturel sızma ve soğum sıkım olmasına rağmen)

    edit-3: gazeteci arkadaşlar...sizler de evin kirasının ve çocuğun okul taksidinin derdindesiniz ama, otobüs kazası olur firmayı yazamazsınız, hastanede skandal olur, hangi hastane isim veremezsiniz, büyük holdinglerde ne kepazelikler yaşanır haber dahi olmaz...ama bir şeyler yapmak gerekmiyor mu? böyle bir haber bir satır da olsa neden verilmez?

  • 5. 6 ocak 2016 dolar kuru

    kur hesabı yapmayı kolaylaştırmıştır. o ne öyle 2.9423 bilmem ne.

    100 dolar deyince 300 lira aklınıza gelecek ne kadar kolay. teşekkürler ak parti.

  • 6. sözlükteki yardım kampanyalarından gına gelmesi

    yıllar yıllar evvel bu toplumsal duyarlılık işlerinde vakit geçiren bir arkadaşımla sohbet ederken en klasik hümanitaryan-insaniyetçi yardım geyiğine gelmişti sıra: bir sürü denizyıldızı karaya vuruyor ve ölüyorlar, sen birer birer denizyıldızlarını geri denize atıyosun. evet toplamda bir şey değişmiyor, bir sürü denizyıldızı ölüyor ama o denize attığın bir tane denizyıldızı için çok şey değişiyor. bu ilkokul iki seviyesi etik temelin köküne birazdan işeyeceğim.

    bu sözlükte özellikle son 3-5 yılda acayip bir x bebeğe yardım edelim, y çocuğa para verelim tipi bir yardım kampanyası buhranı yaşanıyor malum. gelsin lösemili bebek, gitsin kanserli çocuk, yoksul dede falan fıstık. bir kısmımız güzel egolarını ışıldatırken yine de neden diye sormalı tabi. neden kendine 100binlerce talihsiz arasından bir ego objesi seçen yüce sözlük halkı hep beraber o talihsizin üzerinden büyük bir kendini tatmin sürecine giriyor?

    bunun bir sürü cevabından bir ikisine değineyim. birincisi ve en görünür olanı elbette ve her zaman ekşi sözlük'te sevilen yazar olma rehberinde değindiğimiz bazı yazarların bu olaydan inanılmaz bir sembolik gelir elde etmesi. bu gelir kazandıkları sempati, imaj, hayranlık vs. tabi. tıpkı klasik hollywood ünlülerine danışmanlık yapan serserilerin onyıllardır keşfettiği afrikadan, asyadan çocuk al geyiği gibi. dünyada ne kadar ünlü var, eğer bir pr firması ile çalışıyorsa sağda solda bir gariban talihsiz grup bulup onlara yardım ederken resmini çektirir, gazetelerde bastırır. bu imaj düzeltmek, ideal bir imaj yaratmak için olabilecek belki de en iyi yoldur. aynı şekilde sözlükte de kendine bir talihsiz bulup, gidip o çocuğun babası ile falan konuşan star adayının yanına yaklaşılmaz. güney amerikalı yerlilere hristiyanlığı getiren misyoner adanmışlığı ve inancı ile yaptığı işe inanır, hepimizi de kendi dinine çağırır. bizlerin o taihsiz insana karşı hissettiğimiz tüm duygu tellerini tın tın çalar, üst üste yazdığı "evet küçük kızımız çok hasta ama aile sağlam duruyor arkadaşlar" entryleri ile bildiğin sone besteler. niye? çünkü bize yaymaya çalıştığı din, bizi en savunmasız yerimizden yakalamıştır: yıllardır büyüttüğümüz insana dair tüm duygularımız, artı o talihsizin birgün kendimiz ya da bir yakınımız olabileceği ihtimali. o da bunu çok iyi bildiği için sömürür allah sömürür. nasıl ki bir misyoner kendi dinine ikna ettiği tüm inananların gözünde bir iyilik, inanmış ve adanmışlık, hatta hayranlık öznesi ise, bu sözlük yazarları da bu talihsizlere yardım etmek için yaptıkları çağrılara cevap verenler için benzer bir yerdedir.

    bu belki ilk sebep ama dahası var. birincisi mesela, yardım işini çok etkili ve rasyonel bir şekilde yapan bir sürü sivil toplum kuruluşuna çok da tamah etmez bu yardım gönüllüleri. elbette severler, hatta birkaçına ne kadar yüce kuruluş diye entry girmişlerdir ama, 100bin lira toplayıp bu parayı mesela löseve bağışlamaz. onun yerine lösemili bir "küçük elif, ali, mazlum vs." bulması gerekir. ancak bu hem yardım edeni hem de yardımı organize edeni tatmin edebilir: bir vampir gibi, görünebilir acıya ve görünebilir ve elle tutulur bir acı çeken insana ihtiyaç duyarlar toplu tatmin şölenleri için. her iyi filantrop iki şeye ihtiyaç duyar; acı içindeki bir insan, ve onların acısını nasıl paylaştığını ve para gönderdiğini anlatan kendi imajı. sinsice "aman yüce gönüllü hasanbey, elifhanım bir çocuğu yaşattı" derken aynı zamanda kendisinin de orada olduğunu haykırıyordur. sonra hasanbeyler, elifhanımlar bi de bu, birbirini ağırlarlar uzun uzun, meşru meşru.

    ekşi sözlükte yazdıkları o talihsizin acısının kendilerini ne kadar üzdüğünü anlatan entry, bizlere verdikleri vesikalıklarıdır. bizlere ne kadar iyi bir insan olduklarını, ve bu sebeple kendilerini sevmemiz gerektiğini haykırırlar. dünyanın en büyük kaptalisti olup filipinli bebelere bilgisayar parçalarını yaptırır ama gidip afrikada bebeler ile fotoğraf çektirmekten imtina etmez. sıklıkla bir pr çalışmasının ötesinde, kendileri de sevilmek isterler. çok sevilmek isterler. sevgi bağımlılık yaratır, bu sebeple mesela bu kampanyaları organize eden birini tekrar tekrar aynı şeyi yaparken görürüz. talihsizlerin varlığı, onların bizlere sunup bizden sevgi ve takdirimizi istemeleri için fırsat olur. gerçek hayatta şu dünyanın gördüğü en kişiliksiz, en yavşak, en yapmacık adam olabilirler ama o kanserli çocuğun başını okşarken koydukları fotoğraf ile hepimizin kucak dolusu sevgisi ile yıkanırlar. ayrıca bu şekilde kedilerini de ikna ederler iyi birer insan olduklarına.

    çünkü mesela toplumsal kurtuluş meseleleri ile ilgilienmezler. insanlık için hiçbirinin bir planı falan yoktur. bize o talihsiz hasta çocukları kullanarak kurdukları tahttan seslenirler: "ben de gençken öyle şeyler yaptım ama aslında hepsi saçma ve aptalca sözlerinizin." ne söylediğimiz bir önemi falan yok, çünkü onun için tek gerçek bbir yerlerde bir kanserli çocuk bulup ona para toplamakatır. çünkü o bunu yapıyordur. tutup bir tane denizyıldızını denize atmak kadar gerçek bir şey var mıdır bu dünyada? hadi sıkıysa bu tipe karşı çık, yapıştırır bebenin gözü yaşlı anasının fotoğrafını, bağırır jesus krayst gibi: buna tapacaksınız!

    bilmiyorum bir tek ben mi böyle hissediyorum ama, gerçekten gına geldi bu toplu yardım histerilerinden, birbirini amansızca öven filantroplardan, yaptıkları işin sorgulanamazlığından şüphe duymayan sevgi ve ilgi hastalarından. istanbulun tüm bodrum katları iki ekmeğe bakan suriyeli talihsizler ile doluyken, ege denizinde her allahın günü çocuklar boğulurken, kürt illerinde çocuklar alınlarının şakaklarından vurulurken, 300küsürbin lira toplayıp bunu bir süper kahraman edası ile sahibi talihsiz çocuğa ulaştıran insanlardan gerçekten gına geldi. hayır madem çok fazla yardım etmek istiyorsun talihsizlere, bir kooperatif kur, bir suriyeli aş evi kur, kürt çocuklar için bir yürüyüş örgütle, git ayvalıkta yunanistana geçmeye çalışan çocuklar ve aileleri için bir şeyler yap. yok ama o hem çok daha fazla emek ister, hem gelip ekşi sözlükte yaptığı şekli yapamaz çünkü kendisine acı içinde bir çocuk lazım acilen. hem bakarsın o yaptığı gerçekten bir şeye derman olur, aman allah göstermesin....

    edit: bir kişinin bile hayatı kurtulsa ne güzel diyorlarmış bak hee kıyamam ben bu sevgi kelebeğine. ben adam diyorum ki senin o yoksulu, talihsizi kullanarak yaptığın şey önce kendin içindir, çünkü biraz rasyonel düşünürsen atıyorum 300bin lira ile çok ama çok daha fazla çocuğa başka şekillerde yardım edebilecek iken, sen gidip yanında foto çektirebileceğini seçiyorsun. artı bu işte uzmanlaşmış lösev gibi kurumlara da vermiyorsun mesela parayı. o para bir doktorun maaşı olsa belki daha hayırlı olacak ama yok, sana bizzat bir sakat, hasta, talihsiz lazım. bak başlamışlar hemen, "ama bir çocuk, bir yavrucak, bir can parçası" diye. yavrum ben sana yapma mı diyorum? git kooperatif kur diyorum, aş evi kur diyorum, başkaları için örgütlen, sürdürülebilir bir şey yap diyorum. bunları yapan insanlar var git onlar ile tanış diyorum, bir baltaya sap ol kendi imajın için bir garban bulup onunla uğraşacağına diyorum. hala aşağıda ben yine de yardım edeceğim yazan var. et bir tanem de önce bir sürdürülebilir yardım nedir onun üzerine düşün, sonra herkesin birbirine yardım ettiği bir etik üzerine düşün, düşünelim, hatta gel o yardımı dayanışma olarak tekrar okuyalım? sonra dayanışma ağları, ve kooperatifler üzerine konuşalım, birlikte kuralım (inanmazsın kurulmuşları var). yok ama bizimki bir talihsiz bulup ona para verecek, ancak öyle tatmin olabiliyor.

    edit iki: öyle bir tanecik başlıkmış neden gına getiriyor anlamamışmış. dünyanın en büyük puştlarının böyle bir gariban bulup hayatlarına devam edecek ahlaki değer ve kendini-doğrulamaya/meşruiyete ulaşmaları canımı sıkıyor abidin. ne kadar büyük kapitalist hatta büyüğü de bırak anglosaksonlarda küçükleri bile bir vakfa sahiptir, afrikada bir köye yardım eder. şirketin bir duvarı afrikalı bebeler ile kaplıdır, ve hatta inatla şirkete yolu düşenlere sizlerde vakfımıza yardım etmek ister misiniz diye sorarlar. niye? çünkü senin koklayarak bulduğun şeyi şirketlerin prcıları çok iyi bilir; zor durumdaki bir garbanın resmi ve onlar için yaptıklarını anlatarak ahlaki olarak kendini meşrulaştıramayacak iş yoktur. mafya babaları bile çok iyi bilir bunu. sen de.

    edit üç: çok büyük puşt olmayıp pek iyi insanlar olanları için ise şöyle bir sıkıntım daha var. bir sürü genç farklı şekillerde, farklı yollar ile insanlar daha iyi yaşasın, toplumumuz daha yaşanabilir olsun, daha kardeşçe, daha eşit, daha güzel yaşayalım diye hayaller kurup bu amaçla hapislere düşüyor, hatta hayatlarını veriyorlar. ama bu filantrop pek güzel efendi, tüm bu insanların yapma biçimlerini kınıyor, hedeflerini saçma buluyor, hepsini çocuklukla, saçmalamakla, beyni yıkanmış olmakla suçluyor. bu verdiği üç kuruş, çektirdiği bir foto da bunu yapabilmesine imkan tanıyor. dünyayı daha iyi bir yer yapmak için hayatlarını veren insanlar mal, ama bu sağa sola o çocuğa ne kadar üzüldüğünü yazan, hiçbir risk almayan hıyar çok haklı. lanet olsun meşruiyete abidin.

    edit dört: çocuğum siz gerizekalı mısınız? bunca yazıya, kesin hiç acı çekmemiş ondan diye mi karşı çıkacaksınız? burada sorun zor durumda olan insanın yardım istemesinde ve yardım bulunca elbetki çok sevinmesinde değil, bizzat senin 1-hem kendi mantığı içinde bile irrasyonel, 2- o kendi mantığı da zaten derinlerınde yoz bir şey yapıyor olman da. nasıl bir ahlaki üstünlük kuruyorlarsa küçücük bebelerin hayatları üzerinden, gelip başkalarının insanlığından şüphe etme hayası görüyorlar kendilerinde. yaptıkları yatırımın karlılığına bakar mısın! dünyanın en alçak, düzenbaz insanı olsan da bir talihsize 50 lira verip, başkalarının iyi yaşaması için hayatını riske atan insanlara ahkam kesebiliyorsun. bir insan gerçekten alçaklığını ancak bu kadar ucuza kapatabilir.

    işşallah yarın bize işin düşerci editi: canım arkadaşım, dünyalar güzeli insan. senin için özet geçeceğim, belli ki okumaya çok alışkın değilsin. senin içindeki başkalarına yardım etme arzuna şapka çıkarıyorum. nihilizimden hiç ama hiç haz etmem. senin gibi iyi bir şeyler yapmaya çalışan insanlar olmazsa bu dünya sırtlan çöplüğüne döner. ama...

    burada dönen dolap sen farkında olsan da, olmasan da, bilerek bir parçası olsan da, olmasan da üzerine konuşulmayı hak ediyor. azıcık aklı çalışan birisi eğer zor durumdaki çocuklara yardım edilecekse bu işi en optimum şekilde yapmaya odaklanmış, yıllar içinde operasyonlarını çocuklar için maksimum yarara ulaşacak şekilde biçimlendirmiş bir kuruma yardım edilmesinin, bir üçkağıtçının bir yerden bulup çıkardığı bir talihsize yardım etmekten çok daha mantıklı olduğunu kavrar. zor mu bunu anlamak? bak bir arkadaş şuraya yazmış bir şeyler: (bkz: #57536168)

    e bunu anlama bu kadar kolay da peki neden hala bir kısım insanlar hala yaptıkları şeyde ısrar ediyor? aha işte yukarıdaki tüm sebeplerden dolayı. artı hem utanmazca x bebeğin belki 4 farklı bebeğe profesyonel yardım kurumları aracılığı ile çok daha verimli bir şekilde dağıtılmasına engel oluyorlar hem de yukarıda anlattığım her şeye. ama yarın senin de işin bize düşer diyen arkadaşım, benim işim düşerse, bencillik edip kendi çocuğumun diğer çocukların önüne geçmesi için yırtınabilirim, hakkımdır. ama sen biraz akıllı biriysen, o yardımını nasıl optimize edeceği üzerine iki dakka kafa yorarsın. yormuyorsan sebebi yukarıda anlattıklarımın hepsidir, gitmesin zoruna kendinle tanışmak.

    tamam bu kadar gerisini okuma zaten anlamazsın.

    son olarak bir de bu işin neoliberalizm ile ilişkisine değineyim. birkaç arkadaşım makro levelde de bahsetsek iyi olurdu dedi ondan. neo liberalizm hepimizin bildiği üzere devletin küçülüp, elindeki tüm mülk ve operasyonları şirketlere bırkması demek. devlet ptt'yi, petrol ofisini satabilir ama iş bununla bitmiyor. bir de hastaneleri satıyor mesela, ünversiteleri satıyor, yaygın sağlık sistemini satıyor. sattıkça bizim padişahgiller ve çevresi zenginleşiyor ama o bir dursun.

    bu çocukların bu kötü durumu için 50 lira verirken, polisin saldırdığı özelleştirmelere karşı eylem yapan üniversite öğrenicilerinin büyük ihtimalle senden çok daha faydalı bir iş yaptığını unutma. onların senden çok daha halkını, o talihsiz küçük çocuğu sevdiğini unutma. o küçük çocuğa verdiin elli lira elbette iyi güzel, ama o çocuk için polisten dayak yemeyi, sicinin bozulmasını göze alabilir misin? alanlar var. senin çocuğun doğru düzgün sağlık sisteminden yararlansın diye işinden atılan ses üyesi sağlıkçılar var. ver yine o elli liranı nereye veriyorsan, ama senden çok daha fazlasını riske atan insanları anmadan aman geçme. hele hele 50 - 100 liran için çocuğunun rıskını dahi riske atan emekçileri, öğrencileri, halkı ile birlikte duranlara sakın yukarıdan bakma, dünyanın tek hümanisti senmişsin de ötekiler pek kakalar çünkü politiklermiş gibi.

    politika işte tam da o çocuklara gerçekten nasıl yardım edebilirim diye düşünmektir. zenginin yoksula lütfettiği kadar verdiği, ve verirken tirajını da artırdığı filantropiden, yoksulların, orta gelirlinin, mahalelerin, sitelerin, arkadaşların birbirini aktif olarak desteklediği birlikte yaşama biçimlerine geçebilmek, kooperatifler ve daha bir çok dayanışma ağı biçimine aşina olmaktır mesela. çünkü bulduğun bir yoksula yardım edip sağa sola çok ahlaklı ve makbul pozu keserken hem bu neoliberal politikaların devam edebilmesine yol acıyorsun, hem de senden çok daha cesur ve başkalarını düşünen insanların mücadelelerini küçümseme cürreti gösteriyorsun. unutmayın herhangi bir amerikan savaşına sadece abd ordusu değil tüm abd ve birleşmiş milletler ngoları birlikte hazırlanır. bu yoksula, savaş mağdurlarına yardım eden siviltoplum kuruluşları olmadan savaş düşünülemez bile. sivil toplum kuruluşları çoktan savaş ekonomisinin bir parçasıdırlar, bütçeleri dudak uçuklatır. evet milyonlarca hayat kurtarırlar, hani çok seviyorsunuz ya, bu sayede savaşlara da bir nevi meşruiyet sağlarlar.

  • 7. kuzey kore'nin bomba yapmayı öğrendiği yer

  • 8. bir kadının kaliteli olduğunu gösteren detaylar

    bir kız arkadaşım vardı. onu gerçekten seviyordum ve yavaş yavaş onunla ciddi bir gelecek düşünmeye başlamıştım.

    günlerden bir gün bana bir yemek sözü vermişti. hikayenin o kısmı hem uzun hem gereksiz. bana "falan filan olursa sana güzel bir restoranda balık ısmarlicam" demişti. yemek günü geldi. mekana gittik. yemeğimizi yedik. hesap gelmeye yakın, baktım çantasından kredi kartını çıkarıp gizlice bana uzattı. o sıra yüzünde öyle güzel bir gülümseme, gözlerinde öyle sıcak bir bakış vardı ki asla unutamam.

    biraz kaba bir tabir olacak ama, mekanda "karı parasıyla rakı-balık yapıyor lavuk" demesinler diye hesabı ben ödüyormuşum gibi yaptık. tabi aramızda öyle bir diyalog geçmedi. o kartı aldığım vakit şaşkınlık ve mutlulukla gözlerim hafif nemlendi. kız arkadaşım bana neden öyle baktığımı sordu. sadece "hiiiçç :)" dedim ama içimden çok uzun cümleler kurdum. evet o karşımdaki kadın gerçekten kaliteli bir kadındı. bunu daha önce zaten defalarca göstermişti. bu sefer de perçinlemiş oldu.

    şimdi o kadın beni nişanlım. yakında da karım olacak. seviyorum seni hatun*.

  • 9. 6 ocak 2016 barcelona espanyol maçı

    arda'dan müthiş bir tebrik daha.

  • 10. 6 ocak 2016 cizre'de bir çocuğun vurularak ölmesi

  • 11. 6 ocak 2016 kuzey kore depremi ve nükleer patlama

    koskoca ülkeyi sikindirik bir adam yönetiyor. ne isterse yapıyor. biri gırtlağını sıksa hırtın hepsi rahatlayacak ama yok işte. nasıl bir akıl tutulması, nasıl bir öğrenilmiş çaresizlik lan bu?

    edit: tanıdık geldi mi? *

  • 12. bilal erdoğan'ın devlet okullarını teftişe çıkması

    (bkz: iyice 4. murat triplerine girdiler amk)

    tebdili kıyafeti yok muymuş?

  • 13. acun ılıcalı

    yazacağım cümleler onu kayırma amacı taşımıyor. zaten daha önce eleştiri de yaptım.

    yaptığı bir konuşmayı dinledim. şirketinde mesai saat 10'da başlıyormuş. yaz mevsiminde de 11'de başlıyormuş ve elemanlarını yaz aylarında haftada 4 gün çalıştırmaya gayret ediyormuş. onları mutlu ederek randıman aldığını söylüyor. adam hiç olmazsa bu yönden takdiri hak ediyor.

    çalıştırdığı insanların posasını çıkarıp, zarar ziyanı da onların üzerine atan işverenlere örnek olsun. bahsetmek istediğim şey "mesai saatleri geç başlasın" değil. çalışanları mutlu etme kafasına sahip olmak. 1 saatlik izin için kök söktüren, sömürdükçe sömüren patronlar ders alsın.

  • 14. hdp'li belediyenin aracından pkk mühimmatı çıkması

    mardin'in dargeçit ilçesinin hdp'li belediyesine ait bir traktör römorkundan pkk'ya götürülmek üzere cephanelik çıkması olayıdır.

    --- spoiler ---

    traktör römorkunda yapılan aramada; 7 adet rpg-7 roketatar silahı, 1 adet zagros uzun menzilli zırh delici silah, 1 adet keskin nişancı silahı kanas, 2 adet bixi silahı, 5 adet kaleşnikof, 7 adet el bombası, 1 adet mp5 silahı, 24 adet rpg -7 anti roket mermisi, 19 adet rpg -7 roket sevk fişeği, 27 adet kaleşnikof şarjörü, 1 adet mp5 şarjörü, 5 adet kanas şarjörü, 8 adet bixi mayonu, 24 adet antitank roketatar mühimmatı, 800 adet bixi fişeği, 744 adet kaleşnikof fişeği, 30 adet kanas fişeği, 5 adet mp5 fişeği, 2 adet el telsiz, 8 adet sırt çantası ve 2 adet hücum yeleği ele geçirilmiştir.

    --- spoiler ---

    barış, sevgi, kardeşlik falan takılıyoruz işte baba ya...

  • 15. çocuğunun duvarı boyamasına izin veren anne

    cocugun yaraticilik potansiyelini desteklemeyi yanlis anlamis annedir.

    en basit kurallardan biridir, cocuga verdigin seyi kolay kolay geri alamazsin. veya geri alacagin seyi cocuga verme.

    duvarlar cocuk resimleriyle bezenmis bir kulturde yasiyorsan buyur. ama az sonra (mesela krese, mesela misafirlige gittiginde) cocuga onu neden yapmamasi gerektigini anlatmaya basliyacaksan verdigin zarar ettigin iyilikten buyuk. cok basit bir yonlendirme ile daha isin en basinda cocuk kagida veya cizim tahtasina gecebilir. ıki yasindaki bir cocuga agzina dis fircasi denen bir seyi sokmayi veya tirnaklarinin kesimine razi olmayi cok kolayca ogretebiliyorken duvar yerine kagit kullanmayi ogretmek neden yaraticiliga ket vurmak olsun.

  • 16. deniz gezmiş

    evet. ben deniz'den 4 yaş büyüğüm. akrabamız olur.

    edit : yaşlılıktan olacak ; bir mesajı cevaplarken nasıl oldu bilmiyorum entry olarak çıktı.

  • 17. ankara metrosu

    dangalak ankaralılar tarafından yere göğe sığdırılamayan metro.
    haftaiçi saat 07:00-07:50 arası bin bakalım binebilirsen. ya da akşam 16:30-18:00 arası?
    ulan senin en fazla kullanman gereken saatte bu metro dolup taşıyor. akşam zaten saat 23:00 sonrası metro ara ki bulasın. belediye otobüsleri bile çalışmıyor siktiğimin memleketinde.
    bu aptal hala yok efendim çok iyi yok efendim bilmem ne.
    mal herif, metro içinde şemsiye ile dolaşmak dünyanın neresinde görülmüş?

  • 18. 300 km/s ile giderken dinlenecek şarkılar

    (bkz: makber)

  • 19. whatsapp'ta kelimeleri tek tek yollayan insan

    (bkz: kardeş)
    (bkz: sileriz)
    (bkz: sıkıntı yapma)

  • 20. kardeş sileriz sıkıntı yapma'nın ingilizcesi

    kardeş

    sileriz

    sıkıntı yapma.

    bunun hiçbir dile birebir çevirisi olamaz, yapılamaz imkansız. bu 4 kelimedeki atarın bu 4 kelimedeki varoşluğun başka dilde karşılığı olamaz. çünkü burada bu kelimelerle verilen mesaj çok başka, we will delete it falan değil, orada numarasını silmesi değil olay çünkü, daha derin. türkçeyle bile anlatamıyorum bak sen gelmiş çeviri diyorsun *

  • 21. eski sevgiliyle yeniden başlamak

    ayrılan insanların yitirdiği en önemli değer, saygı oluyor. artık saygı duymadığım, önemsemediğim bir insanla yeniden yakınlaşmayı anlamsız buluyorum.

    eğer eski sevgilisiyle yeniden başlayacaksa insan, birbirlerine hala saygı duyup duymadıklarını iyi tartmalı. bunu açıkça konuşmalı. birbirlerini artık ne kadar önemsediklerini sorabilmeli.

    saygının olmadığı ilişkilerde laçkalık başlıyor. 7 kere ayrılıp 8 kere barışan insanlara dışarıdan baktığımda saygı duymuyorum, çünkü birey olarak kendilerine saygıları yok.

  • 22. tıp fakültesi kontenjanlarının dondurulması

    geç kalınmış olsa da yerinde bir karardır. fakat meseleye 'bu kadar doktoru ileride ne yaparız' şeklinde değil, 'bu kadar kalabalıkta eğitim alan tıp öğrencileri ileride ne kadar doktor olur' şeklinde yaklaşsalar daha mantıklı olurdu. zira 2. sınıfta başı çok kalabalık diye kadavraya, preparatlara bakamayan öğrenciler 4. sınıfta da başı çok kalabalık diye hastaya bakamıyor. sonra 'niteliksiz doktor' diye yaftalanıyor.

  • 23. mültecilerin köln'de kadınlara saldırmaları

    ülkelerine pislik almalarının sonucudur. bırak türkiye alsın, bizde zaten aynı pislikten var. biz biliyoruz baş etmesini. sen güzelim medeni ülkene arap alıp neden kirletiyosun, kendi huzurunu bozuyosun?

    adamların bakanı kibar, medeni bir adam olduğundan demiş ki: mülteci göçüyle ilişkilendirmek yanlış. doğrudur. benim dün yediğim patates püresiyle ilişkilendirmek gerek bunu. ulan bu adamlar daha gelmeden oktoberfest iptal edilsin goygoyu yapılmaya başlandı.

    almayın abi. bırakın türkiyeye gelsinler. ortadoğu pisliğiyle en iyi iç anadolu çomarı uğraşır. gönder babacım buraya. burada biz onları dövelim, asgari ücretin 3'te birine çalıştıralım. soğuktan donduralım. 500 liralık evleri onlara 2000 liraya kiralayalım. gönder sen iç anadoluya onları bakalım bir kadını bile taciz edebiliyorlar mı?

    sen ortadoğu pisliğini al, çalıştırmadan cebine para koy, bizim sahip olmadığımız imkanları sağla, sonra da neden taciz var.

    oğlum adam inancı gereği senin ülkeni (bkz: dârü'l-harb) görüyor. bak islam fıkhına göre dünya ikiye ayrılıyor: darül harb ve darül islam. ve bütün darül harb, darül islam olana kadar cihat farz islamda (burada anasını siktiğim ılık cahil tatlı su müslümanlarına da selam ederim. learn your shit.). adamın dini diyor ki, orası savaş alanı. e islam zaten savaş esirini cariye al diyor, kölelerle istediğin gibi takılabilirsin de diyor, kadını zaten yok sayıyor, var oğlu var. adamın içi rahat oğlum. adamın sikinde değil medeni hayat filan. güzel kadın gördü mü elliyor. demiyor ki bu insanlar bana kucak açtı, yediğim kaba pislemeyeyim. demiyor ki ben azıcık insan olayım.

    demez abi. neden desin? arap ne zaman insan olmuş, ne zaman adam olmuş lan? arapların bütün tarihi yağma, kalleşlik, hile üzerinedir. dünyanın en pislik, en leş milleti bunlar.

    sen onları bize gönder bize. kayseri ve konyada daha yer var onlara. gönder babacım. biz burada insana bile hayvan muamelesi yapıyoruz, iki tane götü sikli arabı mı harcayamayacağız?

  • 24. ülkü ocaklarınn sokak hayvanlarına barınak yapması

    aradığım ülkücü kafa bu
    öyle ampul yalamakla değil doğaya hayvanlara sahip çıkmakla ülkücü olunur
    çünkü türk dediğin doğaya taparcasına saygılıdır
    hayvanlarla iç içe yaşamayı bilmiştir
    kışlaklardan yaylalara göç ederken önünde kurdu kılavuz tutmuştur
    şimdi durun ve düşünün bugünün ülkücüleri
    sizin yaptığınız mı ülkücülük bu barınak yapan kardeşlerimizin mi

  • 25. arda turan

    tribünler arda arda diye bağırıyor.

    adamın isabetli şutu var.

    attığı bir iki güzel çalım var.

    adam 6 aydır boş oturuyor, ilk defa forma almış.

    hayalindeki kulübe gitmiş.

    bizim bir siki beğenmeme timi gelmiş adamı aşağılıyor. oraya kimi getirirsen getir, ilk maçında böyle oynar. nitekim kötü de oynamadı. ilk golde, gerekli presi yapıp topu alan arda'ydı. asist yapamasa da, pozisyonu o yarattı.

    siz görmemeye devam, adamın teknik direktörü görüyor bunları.

    edit: arda oyundan çıkarken, ingiliz spiker de " arda turan için iyi bir gündü " dedi.

    sonra (bkz: ekşisözlük bir siki beğenmeme timi) deyince kızıyorsunuz.

  • 26. the north face vs columbia vs jack wolfskin

    (bkz: quechua) lan. o kadar pahalı değil en azından. idare ediyoruz işte üşümemek için.

    edit: ucuz işte abi göreceli olarak. babanızın mı olm bu markalar, niçin bu kadar savunuyorsunuz? kalitesine göre ucuz olandan başlamıyor musunuz bir şeyleri almaya?

  • 27. game of thrones

    paralel hikayelerinizi sikeyim dediğim dizi. günde 20 kere ne silip silip paylaşıyorsunuz amk. hadi koydun bir kere reklamını oraya, hadi bir daha koydun ona da tamam. ondan sonrakiler yüzsüzlük artık, paralel hikayelerini 5000 kere görmek için takip etmiyoruz başlığı. hop olay yeşili bakalım nolmuş, aa yine paralel hikaye. bok var.

  • 28. fatih döneminde okuma yazma oranı abd'den fazlaydı

    recep tayyip erdoğan üniversitesi tarih anabilim dalı başkanı prof.dr. süheyl eğriboz'un iddiası. pakistan ve gambia'nın önde gelen üniversiteleriyle yapılan ortak araştırmaya göre, fatih sultan mehmet döneminde anadolu ve rumeli topraklarindaki okuma yazma oranı abd'den %62 oranında fazlaydı. kitapta yer alan, abd başkan yardımcısı leonard zelig'in fatih'le yaptığı görüşme oldukça dikkat çekici:

    "istanbul fethedileli neredeyse 2 sene olmuş ancak bizans halkının kutlamaları hala bitmemişti. bizanslılar zalim imparatorlarından kurtulup, osmanlının merhametli ve hoşgörülü yönetimine geçtikleri için sevinçten her gece dans edip, partiler düzenliyorlardı. fatih de bazen tebdil-i kıyafet aralarına karışarak onlara katılıyor, hocası akşemseddin'den öğrendiği break dans (o zamanki adıyla raks ül munkesir) figürlerini sergileyerek büyük ilgi topluyordu. bir gün yine bu partilerden yorgun ancak resinakkaş bir biçimde saraya döndüğünde sadrazam'ı sokollu mehmet paşa'nın kendisini kapıda beklediğini gördü.

    sokollu-aman haşmetlim, nerelerdeydiniz bütün saray sizi arar olduk, başınıza bir hal gelmişliğinden korkar idik.
    fatih- ne korkarsınız bre, ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren, akdeniz'in, karadeniz'in ve bayburt'un ve halep'in sultanı padişah 2. murat han'ın oğlu, 1. beyazıt'ın torunu, 5. murat'ın dedesi sultan mehmet'im. ne olacak bana?

    sultan hiddetle dans için kullandığı bilekliği ve bandanasını duvara fırlattı. bunun üzerine sokollu başını önüne eğip ,serçe parmağını uyluk kemiğine değdirererek,

    "affedin sultanım, abd başkan yardımcısı geldi, sizi görmek ister o nedenle arıyorduk sizi."
    "beklesin bre, ne olacak beklesin, ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı..."

    sokollu aniden çığlık attı ve

    "ay yeter, yeteerrrrr, fenalıklar geldi"diyerek bayıldı.

    fatih- hükümdarlara taç veren, akdenizin .....ne oldu buna böyle de bayıldı, tiz hekimbaşı çağrıla

    hekimbaşı sokollu'yu ayıltmaya çalışırken, fatih leonard zelig'le görüşmek maksadı ile tahtına geçti. mübarek işaret parmağını kapıda beklemekte olan kapıkuluna doğrultarak

    "çağırın gelsin şu başkan yardımcısıni" dedi. dudaklarından adeta bir nur çeşmesi akıyor, gözlerinde cennet pınarları ahsenleniyor idi. böyle büyük bir sultanın karşısına çıkacak olmanın heyecan ve korkusu ile, leonard zelig tir tir titriyordu. lakin o büyük sultan merhameti, nezaketi ve saray adabi ile

    "avrat gibi ne titrersin bre, de hele meramını" diyerek kendisini bir nebze olsun sakinleştirdi.

    zelig-majestelerine başkanımız george washington'un selamlarını ve hediyelerini getirdim.

    sultan tüm vakarlığıyla, hediye paketini açtı, paketin icinde bir adet başkan imzalı kalem, bir pergel ve bir de california çikolatası vardı. "amerika'dan getire getire bunu mu getirmiş, bari bir sipor ayakkabısı getirseydi" dedi içinden lakin belli etmedi.

    zelig- sayın başkanımız beni sizin eğitim alanında başarılarınızın sebebini, okuma yazma oranını bu kadar yüksek hale nasıl getirdiğinizi merak eder.

    cihan sultanı gülümsedi, yaklaşık 52 dakika mutebessim bir biçimde düşündükten sonra şu soruyu yöneltti zelig'e:

    "hangi alfabeyi kullanırsınız?"
    "latin alfabesini efendim" dedi zelig.
    o anda tüm saray eşrafı gülmeye başladı, kahkahalar adeta ortalığı çınlatıyor idi. sultan bir anda durdu ve;

    "muvaffakiyet-i azamımızın sırrı mübarek arap alfabesindedir. tiz bunu reisinize iletesin."

    aslen yahudi asilli ermeni bir mason olan leonard zelig, bugüne kadar bunu düşünememiş olmanın utancıyla omurilik soğanına sertçe vurararak ağlamaya başladı"

    eğitim imandan gelir- prof.dr.süheyl eğriboz (derleyen), sf 32, bestepe yayınevi, 2014

  • 29. donanımhaber ölücüleri

    üst entry'de belirtilen bim çiğköftesi ölücülüğünde şu yorumla yeni bir çığır açmışlardır:

    --- spoiler ---

    ağırlık, net 350 gr mı, yoksa sos+nar ekşisi+çiğ köfte+paket şeklinde 350 gr mı. kontrol ettiniz mi?

    --- spoiler ---

    yoh amına...

  • 30. eğitim hayatının bitmesi

    (bkz: kırdın beni god damn it)

  • 31. bim'in sinsi gibi hiçbir şeye karışmadan yükselişi

    ucuzcu dediniz aşağıladınız, star wars figürleri getirdi taşak geçtiniz, fakirlerin durağı dediniz hor gördünüz. ama hepinizi sikmeye geliyor bim. şen ola bim. geliyor bim.

  • 32. silopi'de hdp'li üç kadın siyasetçinin öldürülmesi

    "polis öldürdüyse kesin teröristtir" "teröriste siyasetçi demek" "zaten bak kıyafetlerinin rengine" "ağlıyor musun hewal".
    kesin terörist'tir ne demek arkadaşım, belli bir genetik varyasyondan, hayvan türünden mi bahsediyoruz, sen mi karar veriyorsun buna? öldürülmeleri dışında hangi kesinlik var elimizde? ışid'e şehir operasyonu yapıyoruz diye buldukları devrimcileri evlerinde infaz ettiler, günay özaslan örgüt üyesi suçlamasıyla mahkemeye çıkmış, suçsuz bulunup beraat etmişti. arkadaşının evi tarandıktan sonra çatışma süsü verildi, terörist oldu. sözcü'nün dilek doğan haberini biliyoruz, ailenin tamamı terör örgütü üyesiymiş, ailecek, ana baba filan çatışmaya girmişler polisle.

    türkiye bir devlet ise, kabile değilse, age of oynamıyorsak, güvenlik güçlerinin belli belirsiz şüphelerle hedef gözeterek insanları sivil yaşam mekanlarında öldürme hakkı yoktur. cihatçı da olsa, devrimci de olsa bu değişmez. terörist'ten kasıt terör örgütü üyesi olmaksa buna ceza yargılaması karar verir, polis ya da ekşinin sığır ergeni değil. bir operasyon yapılıyorsa çatışmayla karşılık verilmediği sürece gerekirse saatlerce nöbet tutulup teslim olmaları beklenir. ingiltere aihm'den en yüklü cezayı güvenlik güçleri bombalı eylem hazırlığındaki ira militanlarına operasyon yapıp öldürdüğü için aldı. gerekçesi, daha erken müdahale edip adalete teslim etme imkanının olduğu halde ikaz ve teslim alma çabası gütmeden vurulmaları. türk televizyonları galoş giy dediği için öldürülen vatandaşı "polisle çatıştı" diye anlatırken ingiliz televizyonları olay üzerine kanun dışı infaz delillerini gösteren belgeseller çekmiş. bizim mal da oturduğu yerden kıyafet rengine bakıp ceza yargılamasını yapıp öldürebilirlik raporu veriyor.

    "güvenlik güçleri hiç bir şekilde silah taşımayan, bomba yerleştirmeyen, evinde normal bir şekilde oturup çatışmalardan korunmaya çalışan 3 tane kadını bilerek ve isteyerek infaz etmez."

    tabi lan eder mi hiç, etkin soruşturma ihlalinden en çok ceza alan ülke hangisi bir bak bakalım.

  • 33. zafer algöz

    https://tr.wikipedia.org/wiki/zafer_algöz

    önce bir aç bak adam ne yapmış kimmiş sonra bok at. cem yılmaz ile her filminde yanyana diye ne kolay lan hamlet, macbeth oynamış adama sallamak, yancı diyebilmek.

  • 34. football manager 2016

    her maç 500 şut çekip gol atamıyorsanız sorunu oyunda değil de gol beklediğiniz oyuncularınızda arasanız daha iyi edersiniz.

    bu durum ayda yılda bir oluyorsa da bir zahmet sonucu kabullenin. gerçek hayatta saçma sapan maçlar izlememiş gibi davranmayın. iyi oynadığınız her maçı kazanacak değilsiniz. bunun yanında yarrak gibi top oynadığınız maçları da kazanacaksınız bazen. oyun lan bu.

    siz ne istiyorsunuz ben anlamıyorum. 2005 şampiyonlar ligi finalini bu oyunda yaşasanız oyunun yüzüne bakmazsınız, 3-2'lik çek cumhuriyeti maçını yaşasanız twitter'da miles jacobson'ın sülalesini sikersiniz, kaleciniz kornerden gol yese ya patch diye ağlarsınız ya da oynamayı bırakırsınız, kaleciniz bu sezonun başındaki muslera'ya dönüşse save'i silersiniz.

    ben bir türlü şampiyon olamadığı 9 sezonun ardından 10. sezonunda ligin puan rekorunu kırmasına rağmen yine şampiyon olamamış adamım, siz neyin yaygarasını koparıyosunuz ya? 35 milyon euro saydığım muhteşem stoperim bonservissiz gitti, kaybettiğim finallerin haddi hesabı yok. 116'da bulduğum golle şampiyonlar ligi finali oynayacakken 119'da gol yedim elendim lan ben.

    bu oyun böyle oynanır. zaferlerinizi anlamlı kılan yenilgilerinizdir. oyuncularım sakatlanmasın, tüm kupaları kazanayım, bütün transferlerim mükemmel olsun. böyle iş mi olur amına kodum yamyamları. bunun neresi zevkli?

    hazır taktik arayanlar, forumlardan vs. wonderkid kovalayanlar, save-load yapanlar, ca/pa değerlerine göz atanlar ve aklıma gelmeyen daha niceleri. sizin ben amınıza koyim ya. oynadığınız oyunu sikeyim.

    sizler internetten bulduğunuz sudan ucuz şopar forvetlerinizi 5 sezon sonra 50 milyon euro'ya satarken ben 4 milyon euro'ya aldığım john guidetti'nin 3-4 sezon kulübeden aslanlar gibi geldikten sonra 10-12'ye yuvadan ayrılışını izlerken gururlanarak göz yaşları dökerim ve tüm stada alkışlatırım. çünkü benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

    buradan tüm gerçek football manager emekçilerine iyi günler diliyorum. başkandan izin verilen scout sayısını arttırmasını isterken aklınıza ben geleyim.

  • 35. netflix

    artık yurdum insanı da netflix and chill aktiviteleri yapacak. "bize gel film izleriz" devri bitiyor.*

  • 36. poyraz karayel

    sorularımızın cevap bulacağı bölüm öncesi pek sevdiğimiz ilker kaleli'nin dizideki performanlarını sıraladım.
    açıp açıp izlerim artık. *

    1- bugün beni oğlumun doğum günü.. 9 yaşına girdi.
    2- tamam ben haksızım tamam :(
    3- farketme ve titreme
    4- sözleri... aynı sen.
    5- ay bunun ne önemi var şimdi
    6- giriş
    7- baba
    8- unutamadım
    9- hikayem bitmedi
    10- elleri ellerime
    11- sorma
    12- sevgili deli kardeşlerim
    13- o da sadece bir kuklaydı.ama iplerini ben kestim
    14- ben ölemem ya
    15- aşkımız sayesinde bir millet uyanıyor
    16- hiç mi vicdanın sızlamadı
    17-bağımlı

    bonus: zaferin sonu

  • 37. 29 şubat 2016 fenerbahçe beşiktaş maçı

    fenerbahçe nefretiyle kendini siken bir adamın zırlamalarına konu olmuş maçtır. adam emre'yi dövdük diye kolpaladı, işinden atıldı, hala arsızca fenerbahçe adını ağzına alıyor ya. ya arkadaş nasıl tipler olduğunuzu yüzünüze mi vuralım? hayatınız kolpa amına koyayım ya, işiniz gücünüz zırlamak ve şov. bir sike derman olmazsınız. gelelim cevaplara:

    1-) geçen seneki maçta milli maçların da olması hasebiyle 2 gün değil, 3 gün sonra oynanmıştır maç. namussuzluğun alemi yok di mi? 22'den 19'u çıkarıp sırf algı için 2 bulmanızın sebebi matematik hocanızsa, onu babasına müjdeleyeni sikeyim. değilse, suratınıza sıçayım. üstelik avrupa maçını kendi evinde oynamışsın. fenerbahçe bu maç öncesi moskova deplasmanında olacak.

    2-) bu sene aynı beşiktaş, perşembe-pazartesi, yani aynı şekilde avrupa-derbi maçlarına çıktı. bunu dillendirmiyor pek şeref yoksunları.

    3-) diyelim ki geçen sene bu bir hataydı (ki değil, milli maçlardan bahsedildi birkaç kez) bunu bu sene yapmadılar. ve bu yıl ilk sana uygulanmış bu kıyak. yani fenerbahçe'nin beşiktaş derbisi öncesi moskova'da maç yapacağını allah dışında bilen yok. hatta elenmesi de çok yüksek ihtimaldi fenerbahçe'nin. ama geçtik turu, neyse. şimdi bu kıyak sana daha öncesinden yapılmış. aynı sezon, her şey belli iken filan. lan valla küfür etmemek için zor tutuyorum kendimi. ulan yavşak, hala ne diye zırlıyorsun buna? ne yüzle lan? ulan allah belamı versin ben bu kadar kalitesiz bir güruh görmedim ya. bak namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki şunu yazmaya utanırdım. yani kendine delikanlı deyip de bunu bahane edebilecek bir insan tanımlayamıyorum kafamda. utanmanız, arlanmanız yok. adamlığınız da kolpa, dayağınız da.

    emre belözoğlu'nu dövdük, pişman değiliz ha?

    ahah ulan adam olmazsınız siz.

  • 38. 35 tane viagra içen adamın dramı

    (bkz: limana vinç olarak işe girmek)

  • 39. cahil insanların en çok düşman olduğu şeyler

    cehaletin alamet-i farikası, cahilin yüzündeki arsız tebessüm. bunu farkettiğimden beri, şaşmaz bir kesinlikle tanıdım cahili büyük kalabalıkların arasında bile.

    uzak durmaya çalışsam da, bazen aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığım da oldu; çok iyi bildiğini sandığı konuda getirilen eleştiriye, o arsız tebessümle papağan gibi ezberlediği cevapları vererek zafer kazanmış havasına girdiğini gördüm.

    bu bir savunma refleksi. düşman olduğu, daha iyi semtlerde yaşayan, daha eğitimli ve daha fazla para kazanan kişiler. teşhisi doğru yapıyoruz, ama nedenlerini ıskalıyoruz. bu insan profilinden nefret ediyor olması, en temelinde, onlar gibi olmayı düşleyip de olamaması. hiçbir zaman özendiği bu insanlar gibi olamayacağını bilmesi.

    sahip olamadığı arabayı çizen barbarın davranışı ile kendisini beğenmeyen kadının yüzüne kezzap atmak veya öldürmek benzer. hiç kuramayacağı cümleleri kurana duyduğu öfke de, aynı ateşten besleniyor. o yüzden, cahilin en büyük düşmanı cehaleti ve yoksulluğu değil, ulaşamadıkları.

  • 40. gold bilgisayar ve sanalpazar'ın iflas etmesi

    2004 yılında gold bilgisayar stoklarını saymak için bizden 15 adet mobil bilgisayar satın almak istediğini söyledi. ama 5 gün test etmek istiyoruz dediler. biz de hay hay dedik ve tanesi 1.200 usd olan 15 adet cihazı verdik. 5 gün sonunda ürünleri almıyoruz diye iade ettiler. daha sonra içerden öğrendim ki, o 5 gün boyunca bizim cihazları kullanıp stok sayımını kendi elemanlarına fazla mesai yaptırarak gerçekleştirmişler

    bize bunu yapıyorlarsa daha kim bilir kimlere neler yapıyorlardır diye düşünerek o gün dedim ki '' bunun cezasını çekersiniz, haksızlık yapıyorsunuz ''

    o büyük gün gelmiş.

  • 41. steam

    (bkz: $3bn)

    abi tamam k'yı anladık, kısa oluyor, 3k yazıyorsun 3 bin falan da
    $3bn nedir amk programlama dili gibi. yazsana 3 milyar dolar diye, bak ne güzel duruyor.

    ama yok billion daha havalı.

  • 42. tarkan'ın en iyi şarkısı

    (bkz: dön bebeğim)
    konuyu kapatalım pls.

  • 43. sabahları erken saatlerde köpek gezdirmek

    insanı güne mutlu başlatan olaydır.

    21 sene boyunca sabahları köpeğim tarafından yalanarak uyandırıldım.

    ''kalk lan beni dışarı çıkar prostat olacam senin yüzünden'' dercesine bakardı suratıma.

    2 haftalık yavruyken bize geldiğinde babam 3 dakika köpeği inceleyip;

    - bunun adı karabaş olsun.

    demişti. ulan köpek bembeyaz, babamın vizyona bak. gerçi o dönemlerde öyle richard, paris, daisy gibi havalı isimler yok. karabaş, garip, arap ve genellikle sanayici tayfanın kullandığı; paşa, kral, kont. bu nedenle ''çapkın'' koymuştuk adını. nasıl tüylü coli cinsi anadolu'da lessie olarak hüküm sürmekteyse bizim elemanda bütün küçük ve beyaz köpekler gibi kaniş olarak adlandırılan cinstendi.

    sabahları lan belki koşuya çıkmış bir kıza denk geliriz; - ay ne tatlı köpişşş! falan derse muhabbeti kurarız diye umutlanırdık, ama nerdeeeee? şansıma sıçayım sürekli sabah namazından dönen dayılara; -aleyküm selam diyerek geçti yıllarımız. iki defa denk geldik koşucu kızlara, birincisinde; kız tam hayallerimizdeki gibi; ayy bu ne tatlı kopişşş diyecekti ama çapkın efendi sıçmaya başladı. hiç unutmam kızın suratını, sanki köpek değil ben sıçtım direğin dibine. tiksinerek geçmişti yanımızdan.

    ikincisi; yine hayallerimizdeki gibi koşucu kız -ayyy ne tatlı köpişşşşşş diye yaklaşmaya başlamıştı. o an elimde bok toplama eldiveni ve poşet çapkın sıçmasın diye şeytana ruhumu satmak üzereydim. neyse bu sefer sıçmamıştı. kız 3-4 dakika baya sevip adı ne diye sorduğunda heyecandan kendi adımı söylemiştim.

    - ümit!

    kız ne kadar değişik bir isim diyerek hiç suratıma bakmadan sevmeye devam etmişti. teriyer mi bu? diye sormuştu. işte o an hem çapkın hem ben etkilenmiştik, kaniş dememişti kız. salak salak gülümsemeye başladım. kız ayağa kalktı suratıma baktı 3 saniye.

    kız: ayy siz çok tanıdık geldiniz bana.
    ben: insan insana benzermiş.
    kız: ayy yok ben sizi birine benzeticem.

    ulan iyice heyecanlanmıştım. sabah namazından dönen dayılar mahallenin abileri gibi kaldırıma oturmuş tesbih çekerek bizi izliyorlardır.

    kız: ayy buldum. edip akbayram

    hay amk! sanatına çok saygı duyarım ama annem beni hep mehmet günsur'a benzeretek severken ağır oldu be! hayatı sorgulamaya başladım resmen o anda. iyi günler diyerek uzaklaştı kız.

    ulan edip akbayram'la tek alakalı olayım; 'ey edip adana'da pide ye' lafının tersten okunduğunda da 'ey edip adana'da pide ye'' şeklinde hiç değişmemesine şaşırmak olmuştur.

    yıllar sonra;

    kanser teşhisi konduğunda 17 yaşındaydı. birlikte 4 yıl mücadele ettik savaştık. yaşam doluydu. artık öğlen namazından dönen dayılara aleyküm selam diyorduk. bir süre sonra koşucu kızları camda beklemeye başladık.

    bir süre sonra baktı gelen giden kız yok vazgeçti beklemekten. bastı gitti buralardan oğlum

    işte o günden beri sabah erken saatlerde köpek gezdirenleri gördükçe çok duygulanıyorum lan.

    dinleyin.

  • 44. big brother türkiye

    gündüz programında elenen yarışmacılarla içeridekilerin gayet rahat rahat dedikodusunun yapıldığı yarışma (!) elenenler funda isimli garip insanın aslında hiç de mutaassıp olmadığını, normal hayatında gayet açık saçık giyinip, girip çıktığı ortamların hiç de lanse ettiği gibi yerler olmadığının altını çize çize belirttiler ya oh içimin yağları eridi. bu funda denen ne olduğu belirsiz kadının ev içindeki kadını erkeğin altında gören, hüseyin denen herifin kadını her aşağıladığında onaylaması vs. o kadar mide bulandırıcı ki zannedersin mini etek giydiğinde babasından dayak yemiş. çağla'nın eteğine bile karışıp da üstüne değiştirmesini dikte etmesi bile kıskançlığının ve yalancı mutaassıplığının bir örneğidir. dilerim ki bu kadın açık saçık tüm fotoğrafları ile ifşa edilsin. ayrıca poposuna sopa sokulmuş gibi yürümesinin sebebi dizlerini kırmadan yürümesi ve o giydiği iğrenç dolgu topuk ayakkabılardır. düztaban zannedersem.

    seda isimli kadın ise o kadar mide bulandıran bir karakter çiziyor ki anasına babasına yazık. millete onur'dan hoşlanmadığını söyleyip de çağla'nın gözü önünde onur ile oynaşması nasıl bir kadın olduğunun adını koyar, onu da siz söyleyin artık. bu kadar ahlaktan, namustan bahseden hüseyin ve funda'nın seda ve onur'a ses çıkartmayıp milletin eteğine, dekoltesine karışması ise tam bir rezalet.

    endemol şirketi ve asuman krause, kadına şiddeti gayet normal bir şeymiş gibi sunmaya devam ettikçe rtük şikayetleri artacaktır. asuman isimli sunucunun cumartesi elemesinde şiddet görmüş gökçen'i sıkıştırması ve yaşadıklarını anlattırmaya çalışması hatta ısrar etmesi ise hiçbir etik kurala uymamaktadır. ulan hiç mi utanmaz bir insan bunu ekranlarda şiddet görmüş bir kadına sormaya.

    eyyorlamam bu kadar. lanet gelsin.

  • 45. liverpool fc

    geçtiğimiz sezon itibarı ile;

    * 305 milyon € ile avrupa'nın en yüksek gelire sahip 9. klubüdür. gelir artış hızı %21 dir.
    * 60 milyon € bilet satış geliri ile avrupa'nın 6. sırasındadır.
    * 120 milyon € yayın hakkı geliri ile avrupa klüpleri arasında 4. sıradadır.
    * 56 milyon € faaliyet karı ile avrupa'da 8. sıradadır.

    tek tek tüm istatikleri şurada.

    tüm bunlara rağmen, nerde yarak kürek topçu var, gidip çuvalla para vererek transfer ederler ve ingilizler'in loser takımı ünvanını alırlar.

  • 46. suudi arabistan'daki idamlar onların iç meselesi

    yakinda "israil'in ic guvenligini tesis etme hakki ve gorevi var" seklinde aciklama yapmasi muhtemel dunya lideri beyani.

    en son "nato'nun libya'da ne isi var" deyip akabinde izmir'i nato'nun deniz harekatinin merkez ussu yapmisti.

    ne kadar da dik durup egilmeyen ve dis politika uzmani bir siyasetci.

  • 47. aytaç ars

    bunun gibi biri vardı lisede (14 sene önce) şiir falan yazar, garip garip takılırdı. şimdi devlet hastanesinde güvenlik görevlisi. köyden bi' hatun ile evlendi ya 2 ya 3 çocukları var.

    ayrıca hayatımda gördüğüm en leş adamlardan biri olabilirsin kardeş. burayı okuyorsan sana tavsiye git sigortalı bi' işe falan gir amk. zaten askeriyedeki banyo gideri gibi adamsın üstüne edebiyat falan diyosun iyice midem bulanıyor.

  • 48. hayatta seksten önemli şeyler de olması

    (bkz: güç)

    oscar wilde'cığım demiş zamanında: "everything in the world is about sex, except sex. sex is about power."

  • 49. hababam sınıfı 70'lerin recep ivedik'idir

    kemal sunal, halit akçatepe ve tarık akan'ı şahan gökbakar'ı aynı kefeye koyan tespit. tutarlılığını varın siz düşünün...

  • 50. fotoğraftan çirkinlik testi

    kanepede bir fotoğrafımı yükledim kanepe başlığını işaretleyip stunning verdi. başka da bişey demiyorum.