Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. karma eğitim insan fıtratına aykırıdır

    (bkz: sizin ben fıtratınızı sikeyim)

    edit: ikinci çoğul şahıs.

  • 2. öğrenci döven öğretmen

    bugün itibariyle benim. burada şiddete başvuran öğretmenlere bilip bilmeden söven herkesin de te ağzına sıçayım. yaşamadan bilemiyorsunuz. gelin buraya da şiddet kullanmadan bu çocukları hizaya getirin adamsanız.

    2 aydır öğretmenlik yapıyorum. ilk günler gayet iyi anlaşıyorduk çocuklarla. çok fazla cıvıtmadan, gerektiğinde sert bakışlarla yapıyordum uyarılarımı. çocuklar da sandığınız gibi saftirik değil. ben nasıl onları süzüyorsam, hareketlerini tartıyorsam onlar da beni tartmış meğer. okul daha yeni yapılmış köye, daha önce öğrenciler sağa sola gidip taşımalı olarak eğitim alıyormuş. tabii çoğu aile zaten okula göndermemeye dünden razı, yolu bahane edip çocuğu okula göndermiyormuş. zaten burada köylüler işçi tutmamak için çocuk yapıyor bence. hepsi 8-9 kardeş ve okulun yarısı ekim sonuna kadar gelmedi. bu zamana kadar (ekim ayının son haftası) neredesiniz diyorum; "tarlada çalışıyorduk hocam" diyorlar. geçen hafta bir dersimde veli çocuğu dersten aldı götürdü. domates toplayacaklarmış. böyle bir ortamda çocuklar öğretmene karşı çok saygılı. ben ne dersem doğru kabul ediyorlar resmen. 2x2=5 desem itiraz eden olmaz emin olun. bir beden eğitimi öğretmeni olarak ingilizce derslerine girmenin vermiş olduğu büyük baskı var zaten üzerimde o konuya hiç girmiyorum. neyse ki seviye çok çok düşük olduğundan birşeyler öğretebiliyorum.

    benim gözlemlediğim kadarıyla doğuda velilerin çoğu çocuklarını dövüyor. belli yani çocuğun sopa ile eğitildiği. hal böyle olunca sizin konuşarak sorun çözme ihtimaliniz çok düşüyor. veya gereğinden 20 kat daha fazla efor harcamanız gerekiyor.

    konudan fazla sapmayayım, ilk günler gayet güzel geçiniyorduk. çocuklarla top oynuyorum filan. hababamın yeni edebiyatçısı gibi. saygılılar da keretalar hiç sıkıntı olmadı. gerektiğinde sesimi yükseltiyorum çekiniyorlar benden belli. arada birkaç problem yaşadık. ufak tefek kavgalar, anlaşmazlıklar.. hepsini sabırla, konuşarak çözdüm. çözülmeyen yerlerde şakayla karışık hafif omuz sıkmalar, küçük can acıtmalar baya işe yarıdı. gayet iyi gittik ilk ay. ama kasım ayının başından beri, çocuklar benim kişilik özelliğimi çözmüş olmalılar ki sapıttılar. baktılar aribadoribore hoca sopalamıyor, ne kadar bağırsam da kızsam da omuz da acıtsam, soğuk da dursam fayda etmemeye başladı. çocuk evde sürekli dayak ile dizginlendiğinden, afedersiniz siz götünüzü de yırtsanız fayda etmiyor. örneğin ödev kontrol ediyorum, bir öğrencinin ödevini kontrol ederken birkaç meraklı öğrenci hemen başımıza geliyor yerini terkedip. dönüp uyarıyorum, yerine geçiyorlar. 30 saniye sonra yine geliyor çocuk. üzerine doğru birkaç adım gidip, çok yüksek sesle uyarınca tamamen vazgeçiyor davranışından. o üzerine doğru gitme hareketim de dayağın habercisi aslında onun için. ben şimdiye kadar vurmasam da o şiddetli ses ve hamle çocuğun kafasında o düşünceyi oluşturuyor. e tabii 50 kere aynı şekilde uyarılıp sonunda şiddet gelmeyince de çocuklar zıvanadan çıktı. ben boğazımı yırtıyorum çocuk sırıtıyor karşımda.

    15 gün kadar önce 5. sınıflardan bir çocuk, kendisini bir başka öğretmene şikayet etti diye çıkışta bir kızı tartaklamaya kalktı. hem de benim dersimde bana söyledi. "çıkışta görecek o hocam" dedi. çıkışta olay yerindeydim ve tam kavga başlarken araya girdim. çocuğu çektim kenara konuştum. bu olayın bu şekilde çözülmeyeceğini, o kızı döverse kızın yine öğretmene şikayet edeceğini, diğer öğretmenin yine kendisini döveceğini anlattım. çocuk davasından vazgeçti ve böyle hareketleri tekrar etmeyeceğine söz verdi. ben de şiddete başvurmadan sorun çözebildiğim için içten içe gaza geldim.

    bugün, müzik dersinde aynı çocuk bir başka çocuğa parmak attı. parmak attığı çocuk da o kadar saf ve iyi niyetli bir çocuk ki. gözleri 4-5 numara miyop ve arkadaşları dalga geçiyor diye gözlük takmıyor. çok üzülüyorum ama takmıyor asla. neyse bu parmak yiyen çocuk "öğretmenim, şu bana ayıp bir hareket yaptı" dedi. ben zaten olayı gördüğümden çocuğu çağırdım. kafasına bir şaplak attım ama düşük şiddette. vurma denemez yani. parmak atan çocuk, bozuk gözlü çocuğa bakarak çıkışta görüşücez seninle gibilerinden bir hareket yaptı. ben bunu da gördüm ve sesimi çıkarmadım. ders bitti sınıftan çıktım 3 adım attım ve sınıfa hızlıca geri döndüm. sınıfa girdiğimde çocuk diğer çocuğun gırtlağına sarılmıştı. koşarak araya girdim çocuğa vurdum. ilk tokadımdı sanırım sert oldu. tuttum çocuğu duvara yapıştırdım. çocuk fena korktu. ben birşey yapmadım filan dedi. "bana yalan söyleme" dedim kafası elimle duvar arasında.

    "bu tokadı bana verdiğin sözü tutmadığın için yedin" dedim ve çocuğu bıraktım. çocuk sonraki 3-4 saatte okulun en sakin öğrencisi haline geldi. çok üzüldüm ama gerçekten başka seçeneğim yoktu.

    demem o ki burada ana avrat bacı düz gidiyorsunuz şiddet uygulayan öğretmenlere. her şeyi biliyorsunuz ya amk öğretmenliğe de soyunmuşsunuz. tamam yok yere şiddete başvuran öğretmenlere sövün. kolay yolu seçip dayakla ıslah eden eğitimcilere ne derseniz deyin. ama bunu genelleyip "dayak atan tüm öğretmenler orospu çocuğudur" dersen asıl orospu çocuğu da sensin kusura bakma arkadaşım. doğumdan itibaren dayakla yetiştirilmiş çocukları gelin sıfır şiddet ile eğit kolaysa, götün olsaydı zaten oradan atıp tutacağına gelir denerdin. zaten sen benim yatıp kalkıp maaşıma sallayan hıyarla aynı kişisin biliyorum. hadi şimdi oturduğun yerden tespit sıçmaya, genellemeye, göt büyütmeye devam et.

    edit: evet defalarca vurgulamama rağmen olay farklı yerlere çekilmeye başladı bile. hayatında ankadaran doğuya geçmemiş insanlar tarafından, iki öğrenciyi ayırırken vermiş olduğum ve sonunda büyük üzüntü yaşadığım bir olay için küfür yiyorum. daha 15 gün öncesinde ben takip etmesem bir kıza saldıracak çocuğa öncelikle konuşarak yaklaştım. 15 gün sonra çocuğu, kıçına pandik attığı için kendisini bana söyleyen öğrenciyi ben sınıftan çıktıktan 2 saniye sonra tahtaya yapıştırmış bir şekilde buldum ve ayırırken kendime hakim olamadım vurdum. bakın tekrar ediyorum, şiddete karşı ve çocukları çok seven bir insanım. biraz empati yapıp, kendinizi benim yerime koyup ondan sonra küfür ediniz.

    edit2: bakın öncelikle eğitilmesi gereken bu çocukların anne ve babaları. bu çocuklar anne ve babalarından dayak yedikçe bizim yapabileceğimiz bir şey kalmıyor. bunu yaşamadan bilemezsiniz. çocuk evde yaramazlık yaparken odunla dayak yiyor, okulda yaramazlık yaparken sakince uyarılıyor. bunu bir düşünün. bahsettiğim çocuk en uç örnekti. bu çocuklardan 120 tane düşünün. ben 119 tanesi ile ilişkimi şiddetsiz ayarlayabildim. kimisine ödevini yaptı diye ödül verdim. kimisine spor malzemesi dilendim. buna rağmen halen daha küfür edecekseniz buyrun edin. daha fazla takip etmeyeceğim başlığı. yazdığıma yazacağıma pişman olmam yarım saatimi aldı. iyi akşamlar.

    edit3: olay artık ciddi bir noktaya geldiğinden öğrenci isimlerini ve argo kelimeleri kaldırdım. hakkımızda hayırlısı.

    edit4: destek veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. son olarak tekrar vurguluyorum. şiddet asla arkasına sığınmayacağım bir tepkidir. defalarca belirttiğim gibi buna karşı bir insanım. o an vermem gereken bir tepkiydi. siz eğer sınıfınızdan çıktıktan 3 saniye sonra çocuk arkadaşını boğmaya kalkıyorsa, bir problem var demektir. tabi ki de çözüm dövmek değil yine söylüyorum, çözüm ailelerin çocuğu dövmesini engellemek. ama bulunduğum bölgede işler sizin bildiğiniz gibi işlemiyor. veli geliyor "hocam eti senin, kemiği de senin" diyor. sorun çıkaran öğrenci için velisi gelip "hocam dövmüyorsunuz ondan böyle yapıyor" diyor. sürekli tekrarlıyorum, bunları anlatmamın nedeni sadece biraz kafanızda canlandırmanızı istemem. çok fazla tekrar ettim ama "dayakçı öğretmen" olarak niteleyen arkadaşlar, bir anlık öfke patlamasını alıp diğer yazdıklarımı hiçe sayanlar için zorunda hissediyorum.

  • 3. periscope fahişeleri

    (bkz: kim lan onlar isim verin)

  • 4. kimlik fotokopisi ile neler yapılabilir

    bildiğiniz üzere her yerde kimlik fotokopisi ile işlem yapan kurum yada kuruluş çok fazla var. en basitinden hat alırken, bankada dilekçe verirken, abonelik işlemlerinde veya senetle alışveriş yaparken vb.. bu şekilde kimlik fotokopisi ile ne gibi işlemler yaptığımız malumunuzdur.

    asıl burada bahsetmek istediğim olay, 2-3 ay önce başıma gelmiş ve hala devam eden dolandırıcılık silsilesi.

    yaklaşık 2 buçuk ay önce evime hırsız girdi. çelik kapı kitli olmasına rağmen kilidin göbeğini kırarak gündüz vakti eve 1'i kadın 2'si erkek 3 kişi (güvenlik kameralarından gördüğümüz kadarı ile) 15 dakikada istanbul pendik'de ki evimi soydular. yaklaşık 7-8 bin liralık maddi değeri olan altın, takı, arabamın yedek anahtarını vs. çalıp, elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gittiler.

    evin soyulduğunu öğrenince prosedürleri yerine getirdik, eve girmeden polisi aradık. 15-20 dakika sonra polis ile beraber eve girdik sonra yaklaşık 3 saat olay yeri incelemeyi bekledik, sonrasında onlarda parmak izi bulamayıp gerisin geri döndüler, falan filan.

    işte olayın patladığı yer bundan sonra. bu bizim çiğ süt emmiş hırsızlar aldıkları ile yetinmeyip birde kıyıda köşede benim 5 sene evvel üniversite yıllarımdan kalma kimlik fotokopisini de (eski evraklar arasından bulmuş) cebe atmış. (fotokopideki kimliğim üzerine 3 defa kimliğimi yeniletmiştim, güncel kimlik değil belirtmek isterim.)

    tabi biz fotokopinin çalındığının farkında değiliz. ta ki 1 hafta sonra beni finansbank' tan müşteri hizmetleri arayana kadar. arayan çalışan cihaz kredisini onaylayıp onaylamadığımı sordu, bende dalgamı geçiyorsunuz ne kredisi ben öyle bir başvuru yapmadım dedim, bana bir numara söyledi, bu numara size ait değil mi diye sordu, yok dedim kesinlikle bana ait değil işlemi onaylamıyorum dedim. nereden başvuru yapıldığına dair soru sorduğumda da bu bilgileri sizinle paylaşamam tarzında bir cevap aldım. dalga geçer gibi birde benden benim adıma işlem yapan kişileri saklamaya çalıştı.

    telefonu kapattıktan sonra hemen e-devlete girip adıma herhangi bir hat alınıp alınmadığına baktım. ve bingo. gün içerisinde adıma vodafonedan hat çıkartılmış. hemen vodafone müşteri hizmetlerini aradım bilgi aldım, meğer hat ile birlikte telefon kampanyasından yararlanılmış, 1 adet samsung s6 alınmış. dedim bu işlem bana ait değil hattı kapatın şikayetçi olacağım diye, ne dese beğenirsiniz, mail atmam gerekliymiş. buyur buradan yak. tuttum 3 tane mail attım. ertesi güne kadar dönmediler ama sağ olsunlar 2-3 aydır süren ve hala sonuçlanmayan incelemelerini başlattılar.

    bunları öğrendikden sonra karakola gidip ek ifade verdim. böyle böyle bir olay oldu. evden fotokopiyide çalmışlar, yapılan işlemler şunlar, kesinlikle hiç bir alakam yoktur. vodafone bayisinden kamera görüntülerini alın diye bilgi verdim.

    ardından bu çiğ süt emmiş hırsızların fotokopi ile neler yapabileceğini düşündüm, bankalardan kredi başvurusu diğer operatörlerden hat ve telefon falan filan.

    ertesi gün bddk yı aradım ve başıma gelenleri anlattım. adıma tüm bankalardan tedbir koydurmak istedim. kimlik bilgilerimi çalarak muhtemelen sahte kimlik basıp işlem yapmaya çalışıldığını söyledim. aldığım cevap ise şöyleydi. öyle bir önlemimiz yoktur, tüm bankalara konu ile alakalı faks çekmeniz gerekmektedir. bankalar kendi tedbirlerini kendileri alırsa alır. sonrasında birde baktım ki 51 tane banka var türkiye'de. pes etmedim, her birine ayrı ayrı faks çektim. ardından tüm operatörlere faks çektim. sonrasında gidip vergi dairesine dilekçe verdim. yetmezmiş gibi bankalara tek tek gidip adıma herhangi bir işlem olup olmadığını sordurdum. öğrendiğim kadarı ile ıng bankdan da bir kredi başvurusu olmuş fakat kimlik eski diye onaylanmamış. bu şekilde banka banka gezerken bir bankacı bana findeksden bahsetti üyelik alırsam adıma herhangi bir kredi, kredi kartı yada kkb sorgulama yapılmış ise görebileceğimi söyledi. hemen 132 tl bayılıp üyelik aldım ve bingo.

    bunu görünce şok oldum, adıma bu işlemleri yapan şahıs yada şahısların her yere verdiği telefon numarası ile benim adıma 7,5 tl karşılığında sorgulama yapılmış ve kredi notum öğrenilmiş. ardından diğer tüm dolandırıcılık işlemlerine başlanmış. yani adamlar boşa kulaç atmamışlar. önce kullanacakları kimlik bilgilerinin kredi notu nasılmış onu öğreniyorlar, kolay işlem yapılabilecek bir profile sahipse her tarafa saldırıyorlar.

    findeksden gördüğüm kadarı ile simportdan, aveadan, vodafonedan ve bir kaç yerden sorgulama yapılmış. tek tek aradım ve neler alındığını öğrendim. çiğ süt emmişler bakırköy airport avm de samsung bayisinden 2 tane s6 edge telefon almış üstüne onlarıda sigortalatıp senete adıma imza atıp elini kolunu sallaya sallaya çıkmış.

    bunlar adıma yapılmış işlemlerin bir kaçı. bütün öğrendiğim bilgileri detayları ile savcılığa ifademde verdim. 2-3 ay oldu hala bekliyorum, bekliyorum ki bu çete yakalansın. adamların kamera görüntüleri var, 7,5 tl karşılığı yaptıkları findekse sorgulama sırasında girilen kredi kartı bilgileri var (muhtemelen bu kredi kartıda çalıntı) tedirginlikle yarın başıma daha ne çorap örecekler diye bekliyorum.

    son olarak şunu belirtmek istiyorum bu olaylar herkesin başına gelebilir. belki ben ilk değilim ama sonda değilim. kimlik fotokopisini etrafa verirken eski yada güncel farketmez, dikkatli olun. çöpe kimlik fotokopilerini atmayın, özellikle kimlik fotokopisi alarak işlem yapanlar lütfen bu kopyaların yanlış ellere geçmemesi için özen gösterin.

    edit: kimileri yorum oalrak viral falan diye döktürmüş, ben burada mağdur oldum ahanda benim başıma bu gelmiş diyorum, kardeş dikkat et senin de başına gelmesin diyorum, yazmış olmak için yazıyor. diyecek laf yok...

    ikinci olarak bu işlemleri sahte bir kimlik ile yapmış olması. özellikle samsung bayisinde işlemi geçekleştiren çalışanın söylediği şey şu; bana kimlik verildi ondan fotokopiyi kendim çektim. yani bilgileriniz ile sahte kimlik basmak sanıldığı kadar zor değil. bu sahtekarlar da bunun farkında olduğu için sahte kimliği farkedebilecek bankalardan banka çalışanlarından uzak duruyor, telefonla, atm den veya başka bir şekilde başvuruyu yapmış. onun dışında senetle alışveriş yapılan yerlerde ki çalışanlar senin benim gibi adamlar yani sahte kimlik ile gerçeğini ayırt edeceği meçhul kişiler.

    siz siz olun e-devletten adınıza hat var mı, veya bankalardan sorgulama yaptırın adınıza kredi, kredi kartı bilginiz haricinde var mı diye.

    benim para bayılıp üyelik almamda ki tek sebep bundan sonra herhangi bir sorgulama yapıldığı zaman sms ve mail ile bana bilgi gelmesi. bu şekilde adamları yakalatabileceğimi düşündüm. umut fakirin ekmeği tabi. dolandırıcıları yakalatmak sana mı düştü diyenlere de şöyle söyleyeyim, bir kerede olsun mağdur olarak savcının karşısına geçip ifade verin anlarsınız.

    edit 2: arkadaşlar yapılan işlemler zaten güncel kimlik kopyası ile yapılmış değil. yani yıllar önce kullandığım kimliğin kopyası. seri numarası farklı artık herhangi bir yükümlülüğü yok yani kağıt parçası. bu adamların işine yarayan şeyler üzerinde ki bilgileri...

  • 5. hiçbir şey olunamayınca olunan meslekler

    polislik. mesleği geç, adam olunamazsa polis olunuyor.

  • 6. fazla düşünme sorunu olan insanların ortak yanları

    dram içerir.
    gönül isterdi '' sadece fazla düşünme sorunu yaşayan insanların anlayabileceği şeyler'' diye bola döke başlık açabileyim. hepinizin malumu yine karakter sınırına takıldım.
    ben de fazla düşünme sorunundan muzdarip olduğumdan acımı paylaşmak, benim gibileri görüp daha normal hissetmek için gündemde bu konuya da yer vereyim dedim.

    1) her zaman, her yerde kafasının içinde konu ve konumla alakasız bir sürü şey vardır;
    en yakın arkadaşın nasıl aldatıldığını göz yaşları içinde anlatırken, sen bir yandan onu dinliyor gibi yapıp bir yandan arkadaki masanın ceviz ağacından mı olduğunu, kahve içmeyi, saatin kaç olduğunu ve aynı anda bir sürü şeyi daha aklından geçirirsin.

    2)pratiktirler;
    hemen her konuda baştan savma bir çözümleri vardır. bira kapağını kilit karşılığı ile açmak gibi harika yöntemlerle hızlı ve bir o kadar da kirli sonuçlar elde ederler.

    3)çok yönlüdürler;
    fotoğrafçı olmaya karar verip bunun için yanıp tutuşurken, bir anda aslında kısa film çekmenin de ne harika bir fikir olduğunu düşünüp bununla alakalı derin araştırmalara girebilirler. odaklanma sorunları hayatları boyunca yakalarını bırakmaz. çevrelerindeki herkes potansiyellerinin farkındadır fakat maymun iştahları yüzünden hemen her şey proje evresinde kalır.

    4)bir dönem gece kuşu, bi dönemse yalnız kurt pozlarına girerler;
    çevrelerindeki kimse buna bir anlam veremez. gecelerin aranan isminden kıvrak bir hamleyle ev kuşuna evriliverirler.

    5)geçmişlerindeki herhangi saçma ve küçük bir hata ansızın akıllarına gelebilir;
    obsesiftirler, gece uyumakta güçlük çekerler ve yaratıcı olmalarına rağmen odaklanma problemi yaşadıklarından bunu üretime dökemezler.

  • 7. facebook kullanmayan insanların daha mutlu olması

    ben de bunlardan biriyim. bazen metrobüste ya da sabah toplantıda facebook'a girip komik videolar izleyen insanlara imrenerek baksam da genel olarak mutluyum evet.

    ilk kapattığım günlerde sanki bir gözümü kaybetmişim gibi hissettim. ardından instagramı, swarm'ı ve twitter'ı da kapattım. bir süre yalnızlık çektim, sahillere vurdum kendimi, durduk yere martılara hamburger atmaya filan başladım. aslında ne kadar yalnız olduğumu, aslında kimsenin umurunda olmadığımı farkettim. halbuki yaptığım en dandik paylaşıma en az 15 beğeni gelirdi. hatta iyi günlerde 70 beğeniyi bile görmüşlüğüm vardı. neredeydi şimdi bütün bu insanlar? neden kimse umursamamıştı sosyal medyadan bir anda silinişimi...
    metrobüste giderken instagramdaki fotoğrafları beğenerek ortasından kalp çıkaran insanları gördükçe, sabahları şirkette facebooktan komik videolar izleyip gülüşen arkadaşlarımı gördükçe ve özellikle de dayımın zırt bırt twitterdan komikli paylaşımların ekran görüntüleri atması yüzünden, bir süre anksiyete bozukluğu ve şizofreni belirtileri yaşadım. hesapları kapatmıştım ama uygulamalar hala telefonumda duruyordu. ara ara sosyal medya klasörünü açıp, o inanılmaz iconlara dalıp gidiyordum. sol baş parmağım iconu okşuyordu ama tıkladığım zaman "lütfen giriş yapın" ibaresini gördükçe içimde bir volkan patlıyordu.
    günden güne alıştım. kimsenin umurunda değildim. taa ki bi gün sabah kıymalı börek yerken tesadüfen oraya gelip karşıma oturan bir arkadaşımın "ya epeydir seni feyste görmedim kapattın mı yoksa?" diye sorduğu ana kadar.
    evet. işte. birileri vardı. birileri umursuyordu. demekki orada olmadığımın farkında olan başkaları da olabilirdi. ama direndim. girmedim. gmail hesabıma facebook'tan gelen "filanca kişiler seni çok özledi" içerikli mailler her ne kadar yüreğimi dağlasa da, artık alıştım.
    her ne kadar arada sırada toplu taşımada filan telefonun ekranına bakıp kahkahalar atan insanlara imrensemde, kulağımda kulaklığım, ekranda parasını bastırıp aldığım spotify uygulamam, arka planda çalışan ekşi sözlük hesabım, hafif kırık los angeles aksanım, biçimli vücudum ve çekici dövmelerimle rock müziğin tadına varıyorum(evet rock fm dinliyorum* belki metehan abimiz görür de bi el uzatır). kitapların kapaklarını paylaşmak yerine içini okuyorum. sinemada check in yapmak yerine filmlerin hakkını veriyorum. otobüste like yapmak yerine haberlere bakıyorum.
    sanki tüm bunlar bana fazladan 1 puan yazıyormuş gibi. yine manita yok, yine yok.

    şimdi nerede bir hamburger yesem, nerede güzel bir selfie çeksem, ne zaman bir sinema, tiyatro ya da konsere gitsem, elim cep telefonuma gidiyor. ne kadar da paylaşılası şeyler bunlar. kimsenin sikinde olmasa da.

  • 8. denizde oksijen varsa neden boğuluyoruz

    (bkz: arkadaşa 2 solungaç verelim)

  • 9. serra yılmaz'ın türk olmaktan utanması

    ayni halkin anadolu comarlari diye tabir edilen kesimi ile ayni hissiyatta oldugunu ama yine ayni kesim tarafindan linc edilecegini gosterir.

    burada comar partisine oy veren ve "ulkemden utaniyorum" diyen kisileri linc eden kesime ab ulkelerinden birinin vatandasligini verseniz bir dakika burada durmaz. gecmise donup kendisine avrupali olarak dogmus olma sansi verilse kesinlikle turk degil avrupali olur, bir saniye dusunmez. ustune ustelik orada, burada mutemadiyen oy verdigi sag degil sol yani sosyal demokrat partilere oy verecektir. bu kadar da karaktersiz bir kitledir. sonra onlarin istedigini acikca dile getiren bu kadincagiz gibi insanlari bir dakika beklemeden gomerler.

    turk halki asagilik komplekslidir; turk halki omru boyunca avrupaliya ozenir, burada milliyetcilik kasar, elde tespih, ecdadimiz der, ama bariz turk olmayan avrupaliya benzeyen sapsari ve renkli gozlu cocuklari veya torunlari, akrabalari olunca ove ove bitiremez; ne o oyle kapkara cocuklar, sari olsun der. aslinda bu gibi olaylarda kendinden igrendigi ama kendini yuceltmekten de geri kalmadigi gercegini onumuze sunarak kendini ele verir.

    anadolu comarlari ulkesini o kadar sever ki avrupa birligi ulkelerinde yasar, asla donmeyi dusunmez, orada sosyal demokrat partilere oy verir; burada ise comar partisine oy verir. ecdad, turkluk, ummet muhabbeti yapar ama asla turkiye'ye donmeyi aklindan gecirmez. gavur diyarinin keyfini cikarip orayi methetmekten de geri kalmaz.

    burada yenilen bu gibi haltlardan, sovenist hareketlerden tiksinen kesimi (konu basliginda gecen kisi gibi) ise vatan haini ilan eder, dislamaya calisir. halbuki ikisi de ayni seyi istiyor, biri sadece durustce dile getiriyor, oburunun gotu basi oynuyor.

    tek kelimeyle igrenc bir milletiz, eskiden boyle miydik bilmiyorum da 10 yili askin suredir bu haldeyiz. tedavisi de yok gibi gozukuyor.

  • 10. trafikte en temkinli yaklaşılması gereken araçlar

    - sinyal vermiş kadın sürücü. kadın sürücülerin arabalarında dikiz aynası olmadığından sinyali vermişse bırakıcaksın ne istiyorsa onu yapsın.

    - iki şeridin ortasından giden ağzı açık dede. ağız aralığı ile şerit tutturamama arasında direkt bir ilişki olduğunu biliyor muydunuz?

    - makas berkcan. lüks aracında makas atan berkcan'lar genelde birden önünüze kırabileceğinden ekstra dikkatli olmak gerekiyor.

    - yaya görünce hızlanan tipler. carmageddon kafasıyla sürücü mü olunur?

  • 11. mustafa kemal atatürk

    hatırlatmakta fayda var.. unutanlardan çok unutmaya, unutturmaya çalışanlara ve görmemezliğe gelenler için.

    7 yaşında babasını kaybetti. yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya zorlandı.
    8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. tarlalarda karga kovaladı.
    10 yaşında yüzü kanlar içinde kalıncaya kadar "hoca"sından dayak yedi.
    17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
    24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına hücrede yattı
    25 yaşında sürgüne gönderildi.
    27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, o hiç önemsenmiyordu bile.
    doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu.
    30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanın eline geçti.
    30 yaşında amiri, onu kendinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. aylarca boş kaldı.
    37 yaşında böbrek hastalığından 2 ay hasta ve yalnız yattı.
    37 yaşında komutan olarak atandığı ordu dağıtıldı.
    38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden alındı.
    38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve giydiği redingotu başkasından ödünç aldı. cebinde ise sadece 80 lirası vardı.
    38 yaşında tutuklama kararı çıkartıldı.
    38 yaşında en yakın beş arkadşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
    39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
    sonra... 42 yaşında türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanı oldu...

    bu ülkeyi hayatındaki bütün zorluklara karşın, ipin üstünde kelle koltukta yürüyen bir adam kurtardı...

  • 12. m.ö. 1766 yılında tanrıya inanan topluluk

    aynı zamanda;

    **kendi yaptığı putlara tapmamış,

    ** bu putlara hayvan kurban etmemiş,

    ** küçük kız çocuklarını putlara feda olsun diye diri diri gömmemiş,

    ** küçük kız çocukları ile evlenmemiş,

    ** iktidar için kardeş kanı dökmemiş,

    ** aşiretini devletten üstün görmemiş,

    ** hükümdar olur diye oğlunu daha beşikteyken öldürtmemiş,

    ** kadını insan yerine koymuş hatta devlet yönettirmiş,

    ** hükümdar'ın danışması için meclisler kurup demokratik sistemi andıran bir yönetim anlayışı sergilemiş,

    ** tek eşli yaşamış,

    ** yemeklerden sonra şükür duası etmiş,

    ** ortadoğu toplumları gibi insanın ağzına almaktan utanacağı sapıklıklar içinde yaşamamış,

    ** pasaklı ve pislik içinde bir yaşam sürmemiş,

    ** medeniyetler kurup, medeniyetler yıkmış olan,

    ** askerlik ve hukuk düzeninin kurucusu sayılan,

    ** bugünkü modern dünya ve medeniyetin gerçek kurucusu olan,

    tarihler açıp tarihler kapamış olan yüce ırk ve ulustur..

    türklerdir..

  • 13. doktor maaşı

    doktor değilim ama madem doktor maaşında bu kadar gözünüz var, o zaman siz de doktor olun. maaşı hak etmediğinizi düşünürseniz de artık kızılay'a bağışlarsınız..

    tanım:
    miktarı insanlara dert olmuş ücret

  • 14. antidepresan kullanan kişiye kullanma diyen kişi

    antidepresanın sadece hayatın ağırlığını kaldıramamakla ilgili olduğunu sanan güruhtur.

    he ya he diyerek gülünüz, geçiniz.

  • 15. katlı otopark asansöründe bulunan 10 yıllık ceset

    yukarıda birinin daha yazdığı gibi orada mahsur kalıp da öldüyse en korkunç korku filminden daha ürkütücü bir ölüm olmuş demektir. düşünüyorum da ben asansörde kalıp sesimi kimseye duyuramasam, günlerce bi umutla beklesem ama kimse duymasa.. yok yok düşünmeyeyim en iyisi. sanırım birinin öldürüp cesedi oraya koyması iyi ihtimal oluyor bu durumda.

  • 16. aylık 30 bin tl ile geçinememek

    bu insanlar bilmem ki geçinmekden ne anlıyorlar.. adamın 2 tane arabası 1 motoru, 2000 lira mutfak gideri, 1500 lira sosyalleşme bilmem neysi için ayırdığı para var gene de geçinemiyormuş.. geçinemeyen adam benim babamdır lan!.. asgari ücretle 3 çocuk okutup da gene kahvaltıda zeytin'i peynir'i eksik etmeyen adamdır.. bana verdiği haftalık 5 lirayı ona 4 lira olarak ona geri götürdüğümde oturup ağlayan adamdır..

    bi siktirin gidin, amk..

  • 17. hamile kadınlara otobüste yer vermemek

    kimsenin yer vermesine gerek olmayan durum.
    durun linç etmeyin. otobüsün ön tarafında size ayrılmış en az dört kişilik yer var. metroda da aynı şekilde işaretle belirtilmiş koltuklar var.
    devlet size orada yer ayırmış. gideceksin orada kim oturuyorsa işareti gözüne sokacaksın ve kaldıracaksın. kalkmıyorsa şoföre söyleyeceksin. bunu yapmazsanız bu arsızlığın önü alınamayacak artık.
    edit: gitsin onlardan yer istesin bizi rahatsız etmesin istermişim gibi anlam çıkaranlar olmuş. yazar kişisi burada kurallar uygulansın, kimse kimsenin vicdanına teslim edilmesin demektedir.

  • 18. heteroseksüel kadınlardaki biseksüellik eğilimi

    --- spoiler ---

    bu araştırmanın karşılaşacağı en büyük eleştiri yazarın kullandığı dil. çünkü yazar “tahrik olmak” ile “cinsel yönelim” arasındaki farkı yansıtamıyor.

    --- spoiler ---

    evrim ağacı'nın da belirttiği gibi, tartışmalı bir araştırmanın vardığı sonuçtur ve bana göre kesinlikle doğru değildir.

    tahrik olmak sadece "seks" dendiğinde bile gerçekleşebilir. bir kadının çıplak bir kadını veya kadının seksüel eylemlerini izleyince cinsel açıdan tahrik olması, o kadını arzuladığı anlamına gelmez. bu araştırmaya katılan kadınların çoğu sadece o anda akıllarına seks fikri yerleştiği için tahrik olmuşlardır. asıl istedikleri o kadının yerinde olmak ve bir erkekle seks yapmaktır. bu nedenle varılan sonuç bilimsel açıdan hatalıdır.

    gerçekte kadınların çoğu heteroseksüeldir ve erkeklerle iddia edildiği gibi sadece güçleri vs. için değil, fiziksel olarak da seksi buldukları için birlikte olurlar. çoğu kadının diğer kadınlara bakmasının ve onları güzel bulmasının cinsel yönelimle ilgisi yoktur.

    kadınların hepsinin içinde gizli biseksüellik olduğu gibi aşırı iddiaların kaynağı erkeklerin bu doğrultudaki fantezileridir.

  • 19. 9 kasım 2015 metro turizm kazası

    13 kasım cuma günü istanbul-izmir metro turizm bilet fiyatı 80 tl.

    13 kasım cuma günü istanbul-izmir varan turizm bilet fiyatı 85 tl.

    13 kasım cuma günü istanbul-izmir thy bilet fiyatı 65 tl.

    metro turizm yolcularının, bilinçli olarak intihar etme amaçlı bu firmayı kullandığını düşünüyorum. cidden sağlıklı bi birey bile bile ölüme gitmez.

  • 20. arabada iki koltuğun arasından yola bakan çocuk

    tek çocuktur, abisi olsa yakasından çekip arkana yaslan diyerek koltuğa yapıştırırdı.

  • 21. hoşlanılan erkeğin aniden dudaktan öpmesi

    (bkz: tokattan bildiriyorum)

  • 22. sanat fuarında yobaz işgali

    burası özgür bir ülkeyse böyle bir şeye hakları yok

    evet. kafa değişik.

  • 23. oğlu iğne olurken ağlayan baba

    anadolu çomarlarının sözlük hesabı alabilecek kadar uygarlaştığını gösteren baba.

    adam çocuğu ağlıyor diye ağlamış, gelmiş kendi sikik kültürel normlarını üzerimize boca edip adama sövüyor. fiziksel özellikleri ile dalga geçiyor.

    güçlü olması lazımmış.

    her insan her konuda güçlü olamaz. içlenmiştir, duygusaldır, ağlamıştır.

    bir de debeye sokmuşlar "kimden çocuk yapılmayacağını gösteren baba" tadındaki entariyi.

    dünya bugüne kadar burada kutsadığınız baba modellerinin boka çevirdiği bir yer. kadının, çocuğun tepesinden eksik olmayan otorite ve iktidar sopanızı alın götünüze sokun.

  • 24. kızları etkilemek için söylenen yalanlar

    feysbuk üzerinden birbirine rakı gönderebildiğin güzel dönemlerdi. harbiden ilkokul, ortaokul, lise arkadaşlarını bulmaya yarıyordu. bir gün bir arkadaşlık talebi geldi. aha oydu lan! bütün lise boyunca yüzüme bakmayan, sanırım havuz problemlerinin zorluklarından dolayı bana sürekli "kafam karışık yaa ilişki düşünmüyorum" deyip 13 kişiyle çıkan lisedeki platonik aşkımdı. 4 sene geçmişti üzerinden, en sonunda bulmuştu galiba beni. hevesli gibi görünmemek için 10 dakika beklemeye karar verdim arkadaşlık isteğini kabul etmek için sonuçta kuul gözükmeliydim, lisede değildik artık. sonra 7 dakikanın da kuul olabileceğine karar verip kabul ettim. şöyle bir göz ucuyla fotoğraflarına baktım 4 saat falan. ardından mesaj kutusunda (1) işaretini gördüm. aman allahım bana mesaj yazmıştı; "selam :))))". gülücüğe odaklanmayıp kuul görünmek için 2.5 dakika civarı bekledim ve cevap yazdım. havadan, sudan baya bir konuştuktan sonra muhabbet ilerlemiş ve o nalet lise günlerine gelmişti.

    - lisedeyken şiir yazardın sen :)

    şiir mi yazardım? ben? kimbilir hangi şairin şiirlerini ben yazdım diye itelemiştim zırcahile. feysbuk fotoğrafları kitap, kahve, kediden geçilmiyordu dayanamadım ben de.

    + ahahahahahahaah tabi ya hala yazıyorum :)))

    allaam ne diyordum ben? ne yazıyordum lan? kalem kağıdı bi tek batak masasında yaz boz için kullanıyordum. ama lisedeki platonik aşkımı bulmuşken yardırıyorum.

    + hatta sadece şiir değil kısa öyküler de yazıyorum artık :)))

    kısa öykü mü? öyküyle tek ilişkim "uffff kanka öykü serter de taş bee" seviyesinde olan ben yalanda sınır tanımıyordum artık.

    + hatta fantastik bi roman yazmak için kafamda bi şeyler var bu ara.

    fantastik ney lan? ben ki yüzüklerin efendisi'nde horlamaktan sinema salonundan kovulmuş insanım ama kız "hmmm süpermiş :)))", "oha harikasın :)))" dedikçe kurban olduğum rabbim yalanları söylettikçe söyletiyordu. kız "ee sevgilin var mı ne şanslıdır varsa :)))" deyince kayışı kopardım yine.

    + bir şeyler yazabilmek, düşünebilmek için yalnızlığı seviyorum. şiir yazmak için uzun doğa yürüyüşleri ve nereye gittiğimi bilmeden uzun otobüs yolculuklarına çıkıyorum............

    oysa daha bu konuşmanın sabahında 100 metre ilerideki bakkala ekmek almaya gitmediğim için ev arkadaşımla kavga etmiştim. üniversite okuduğum şehirde oturan anne tarafından uzaktan akrabamız olan cemile teyzeye gitmediğim için adım aile içinde haine, vefasıza çıkmıştı bile. ama artık o klavyedeki parmaklar benim değildi sanki. yazdıkça yazıyordum sonunu düşünmeden.

    - buraya da gelsene belki yolda bana da bi şeyler yazarsın :))))

    aha teklif gelmişti, lisedeki platonik aşkım beni çağırıyordu mesajlaşmayı gülücüklere boğarak. ama kim gidecekti lan izmir'den bursa'ya? kestane şekeri, iskender iyi olurdu ama hem ne yazacaktım lan ben bu kıza? 3.5 dakikalık bi istişareden sonra hayatımın kırılma anlarından biri yaşandı.

    + sen gelsene buraya ya ev de var hazır. hem ben sana burada her türlü yazarım :)))

    kızı öyle etkilemişim ki kalktı geldi, o günden beri hiç ayrılmadık, o gün söylediğim yalanlara neşe içinde gülüyoruz kızımızla beraber. iyi ki söylemişim o yalanları. iyi ki varsın canı... şaka la şaka o mesajdan sonra hep bi işi oldu kızın, bi türlü müsait olamadı. dur bakalım çocuğu anaokuluna başladı ya bu aralar ondan yazamıyordur. ben de bekliyorum işte, ha bu arada gerçekten şiir yazıyorum artık. belki bi gün dönersin de sana okuyabilirim diye. yok la yok neyse şiiri, romanı siktir et de kestane şekeri olsa da yesek.

  • 25. beşiktaş'ın üçüncü yıldızı takacağı tarih

    3. yildiz armadaki bayrakta var goremeyen iyi baksin.

  • 26. 9 kasım 2015 trabzonspor'a kayyum atanması

  • 27. 9 kasım 2015 güney azerbaycan direnişi

    güney azerbaycan türk'lerinin faşist iran'a haddini bildirmesi olaylarıdır.

    devlet kanalında, üstelik çocuklara yönelik bir programda, aleni bir şekilde türk'lere yönelik ağır hakaretler edilmesi (türklerin tuvalet fırçasıyla diş fırçaladığı saçmalıklarına kadar) üzere başlamış ve 35 milyon türk ile çığ gibi büyüyen bir tepkiye dönüşmüştür. yaralananlar olduğu kesin, allah canlarını korusun can kardeşlerimizin.

    faşistinden teröristine, sapkın islamcısından bölücüsüne hainine; türk'ler olarak ne çektik be!

    http://www.haberhergun.com/m/?id=37992
    http://www.turkistangazetesi.com/…kleri-ayakta/294/
    https://www.facebook.com/…/videos/1070068719683900/

    "azerbaycan var olsun,
    istemeyen kör olsun!"

  • 28. mehmet demirkol

    ''aziz yıldırım diyor ki yandexe girin. ben yandexe giriyorum ama takım da ceza sahasına girsin''

  • 29. 9 kasım 2015 dolar kuru

    ulan kazayla bir koalisyon kurulsaydı. bunların sorumlusu chp hdp mhp felan olucaktı. allahtan istikrar milli irade felan var oh.

  • 30. cem toker

    parası olmayanlar okumasın demiyor ki.
    parası olmayan burs alsın, alamıyorsa* devlete borçlansın diyor.

    herkes üniversite okumak zorunda değil diyor.
    ancak herkes meslek edinsin diyor.

    12 yıl okuyup sınavda sıfır çeken adam ve onu bugünlere getiren memur kafalı öğretmen israftır diyor.

    hepimizin vergileri, okula gitmesi hiçbir işe yaramayacak adama niye akıyor? onun yerine vergilerimiz fakir ama başarılı olan adamın bursuna gitsin diyor.

    ayrıca söyledikler kendi icad ettiği şeyler değildir, 1994'ten beri ldp'nin programında olan ve klasik liberalizmin veya -amerikan terminolojisiyle- liberteryenizmin savunduğu şeylerdir.

  • 31. dünyanın en kısa korku hikayesi

    diş doktoru, arkadaki azıyı hiç beğenmedim, dedi.

  • 32. muharrem ince

    chp nin sorununun adaylar oldugunu dusunenlerin yeni kurtaricisi

  • 33. sevgili aramayan yalnız insan

    zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.

  • 34. sözlük yazarlarının evlenmeme sebepleri

    eşe dosta halay konusu olmamak için.

  • 35. leonard kweuke

    bugün galatasaray avrupa ligi'nde sparta prag'la eşleşse "lokum gibi kura" diyecek adamlar gelmiş, kweuke'yi övmek için sparta prag'ı şişirmeye çalışıyorlar.

    sen her sene cl'de oynuyorsun, sparta prag en son ne zaman oynadı cl'de? araştırma boşuna, ben yazayım: 2005-06'da. hani fenerbahçe'nin sparta'yı sparta'da yendiği seneden 1 sene sonra.

    sparta prag'da oynadığı maçlar istenirse oturup izlenirmiş. sanki adam sparta prag uzmanı. meydanı boş bulmuşken, "avrupa kupaları’nda attığı goller ortada" yazmayı biliyorsunuz. ulan adamın avrupa ligi gruplarında ve sonrasında golü yok doğru dürüst (19 maçta 2 gol atmış), neyini övüyorsunuz bu adamın?

    sezon ortasıymış, bahaneye bak. ne güzel lan işte. kulüpleri sene sonunda bedava gitmesin diye uygun fiyata elden çıkaracağı 2016 yazında sözleşmesi bitecek bir dünya adam var. biz mi söyleyeceğiz bunu da?

    yabancı sınırlaması kalksın diye kafamızı siktiniz, şimdi kadronuzda 8 tane yabancı var, onlardan birinin transferini de bitiremediğiniz için adam avm geziyor her gün. yetmedi, peşinde koştuğunuz adam rizespor'un forveti. eğer scout'unuz yoksa ve rize'nin ve akhisar'ın forvetlerini kovalayacaksanız; niye istediniz sınırın kalkmasını?

    hadi scout'unuz yok, bursaspor kadar bağlantınız da mı yok? adamlar geçen sene fernandao'yu getirdi, bu sene tomas necid'i. fernandao şimdi fener'de, necid'i de seneye sana kitler.

  • 36. kızların konuşmaya bayıldığı 3 konu

    para
    araba
    bunları sağlayacak gerizekalı

  • 37. jay-jay okocha

    şimdi manchester deplasmanındayız, efenim, o güne kadar da bilmem kaç yıldır yenilmemiş kendi sahasında bu manchester. (o yıllarda, spor yorumcuları arasında; bu takıma mançester mi deniyor, mençıstır mı deniyor kesin bir karar verilmemişti.)
    maç başladı tabii biz deli gibi kapanıyoruz falan. beyaz şortlu formayı giymişiz. hasbelkader bi atak oldu kemalettin vurdu üstte auta gitti, demivole yapmıştı galiba, heyecan yaptık, ulan acaba mı?
    (şimdi düşününce old trafford deplasmanına kostadinov ve boliç le çıkmak bi de yanında okocha oynatmak nedir yaw?)

    neyse işte biliyorsunuz, ikinci yarı ortaları idi. boliç aldı topu sürdü sürdü ve yapabileceği başka hiç bir şeyi olmadığını anladığı için vurdu. gerçekten başka yapacağı bir şey olmadığı için vurdu. o topta önündeki adamın ayağına çarptı diye hatırlıyorum (şimdi youtube'dan tekrar izlemeyeyim) top havada asılı kaldı, schmeichel asılı kaldı, top kaldı-o kaldı, top kaldı o kaldı, en son scmeichel yerçekimine yenik düştü, top gitti gol oldu. (bu da böyle bi goldür işte)

    neyse konuya dönersek, beckham'ın oğlan güzeli, cantona'nın reis olduğu o yıllarda, öne geçtik geçmesine de gel gör ki zaman geçmiyor, dakika geçmiyor.

    işte son anlarda dakikalar 85 falan okocha devreye girdi.

    topu veriyorlar, okocha alıyor topu garip hareketler yapıyor, ayağını topun çevresinde döndürüyor falan. faul yapıyorlar, tekrar okocha veriyor bizimkiler topu.

    okocha denilince unutamadığım, bana okocha'yı hatırlatan olay budur.

    11 manu lu oyuncu, hakem ve okocha oynuyor, bizim diğer oyuncuların yaklaşımı "refere finiş pliiis"

    maç bitti. ama biz de bittik

  • 38. ışık hızını çözen türk mucidi

    çok değerli bir abimiz. son derece iyi niyetli bir çalışmaya imza atmış.
    olmuş mu olmamış ama olsun lan kahvede memleket kurtarmıyor adam,evinde kendi imkanlarıyla ışık hızını bulmaya çalışıyor. bakmış ki bilim adamları bu konuda yeterli seviyeye gelememiş çorbada benim de tuzum olsun demiş. çalışmalara devam güzel abim. melamin tabak, aliminyum kap kacak ihtiyacın olursa ve sözlükte takılıyorsan yeşillendir. evde kullanılmayan bütün mutfak gereçlerim emrine amade.ah bir de davul fırın olsa sen daha neler keşfedersin.

  • 39. öbür tarafta %50.5 var salaklığı

    öbür taraf derken kastedilen ahiret ise doğrudur. hatta öbür tarafta %50 değil, %100 hesap vereceksiniz.

    bütün hüloğğlar cız olucak.

  • 40. üniversitelerin dağ başlarına yapılma nedenleri

    büyük kentlerdeki kimi fakülte binaları istisna oluştursalar da anadolu üniversiteleri göz önüne alındıklarında inkar edilemez bir hakikat uzakta tutulmaları. çoğu askeri tesis yerleşim yerlerinde kalmışken; kampüsler öğrenciler vebalıymış gibi gözden kaçırılıyor. artık biri gerçekleri açıklamalı. ben dersteyken güvenlik bahçede yaban domuzu avlardı mesela.

  • 41. 14 şubat 2016 genç parti genel kongresi

    partinin başına tekrar cem uzan'ın geçmesi beklenen kongredir. kimileri de diyor ki "ıkp tirkiyiyi ızınlırdan kırtırdı"

    neyi kurtardı lan sikik, adamların malına mülküne çöktüler. uzanlar mı arttırdı ötv'yi? uzanlar mı sattı devletin tüm kar getiren iştiraklerini? uzan mı çıktı geçen hafta vergileri arttırmayı planlıyoruz dedi? uzanlar mı hazinede bulunamayan yüz yirmi milyar doları cebe indirip doları iki katına çıkardı?

    uzan olsun, sabancı olsun, koç olsun bu adamların "millet"e bir zararı olamaz. devlete de zararları olamaz. bu adamlar hükümetlere zarar verebilir. akp'de gelir gelmez ilk olarak onlara çöktü, cemaat de buna çanak tuttu, şimdi cemaate çöküyor. eğer çökmeseydi ikinci dönemlerini göremezlerdi çünkü, uzanın elinde sadece 3-5 şarkıcının mı görüntüsü vardı sadece, ellerinde istanbul'da yaptıkları binalar için kendilerinden istenen şeyler yok muydu zannediyorsun?

    daha dur sen, uzan o davayı bir kazansın, şehir satıp adamlara para ödenmesi gerekecek. o zaman görürsün sen kimden neyi kurtarmışlar.

  • 42. 8 kasım 2015 bursaspor beşiktaş maçı

    "malesef beşiktaş'ımız orta sahası kuvvetli,kontra yemeyen,hareketli bekleri olan,ön liberosu çabuk basan,uzun top hakimiyeti bizden iyi olan,sert oynayan ve hızlı çıkan takımlara karşı çaresizdir."

    nasıl bir takım lan o, böbreği satıp her maçına handikap basarım yemin ediyorum, beşiktaşım ucuz kurtulmuş vallahi...

    şaka bir yana o kadar yorgunluğun ve temponun üzerine kötü oynayarak da olsa kazandığımız maç oldu, rakipler 11 haftadır kötü oynayıp kazanıyor bırakın da bir hafta da biz bu şekilde kazanalım...

  • 43. yeni türkiye

    doğuştan engelli bir kardeşim var, ailemle birlikte yaşıyor. babam emekli. kardeşim için bir bakım yardımı alıyorlar devletten. yalnız, bakım ücreti alabilmek için, eve gelen gelirin belirli bir miktarın altında olması gerekiyor ki; (herkes için aynı mı bilmemekle beraber, bize belirlenen) bu miktar, yaklaşık olarak yoksulluk sınırının yarısı kadar.

    kurban bayramında emekliler için ikramiye veriyor devletimiz. bir de şu sıralar emekli maaşlarına zam söz konusu sanırım. bugün sosyal hizmetlerden uğruyorlar aileme. eğer ki; babamın maaşı 25 kuruş dahi artmış ise, kardeşimin bakım ücreti kesilecek. daha da güzeli ise, bayramda verilen ikramiyeyi aldığı zaman, ola ki sınırı aştı ise, babam devlete borçlanacak ve o dönem kardeşim için aldığı bakım ücretini geri ödeyecek.

    alın size yeni türkiye!

    devletin önce ikramiye verip, daha sonra da verdiği ikramiyeyi bahane edip, %95 engelli olan bir bireyin üç kuruş bakım ücretini elinden almasıdır yeni türkiye. emeklisine yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş verip, daha sonra da yaptığı üç kuruş zammı bahane edip, %95 engelli olan bir bireyin üç kuruş bakım ücretinin kesilmesidir yeni türkiye.

    yeni türkiyeniz hayırlı olsun, güle güle sömürülün, buyrun!

  • 44. pcdepo.com

    batan şirketleri limited olduğundan, pay sahipleri şirketin tüm borçlarına müteselsilen kefildir. dolayısı ile alacaklar için pay sahipleri icraya verilebilir ama şirket iflasından sonra mı, yoksa şirket iflas etmeden verilebilir mi o kısmını bilemiyorum. avukat arkadaşlar daha iyi bilir.

    ayrıca limited şirket sahibi olarak kendilerini yakmışlar, kişisel varlıklarını bilmesem de tüm borçları öderler artık. niye anonim şirket kurmadılarsa?

    edit: fair uyardı. yazdığım bilgi yanlışmış, limited şirkette müteselsilen kefalet yokmuş. o zaman lambaya püf de...

    edit: scener uyardı, batmadan evvel ortaklık yapısı değişmiş. o zaman ah deme oh de...

    edit: fair yine uyardı, ded ki adi ortaklıkta o işler öyle. o zaman perdeyi ört gız...

  • 45. saat dokuzu beş geçe çalan siren

    yıl 2015, dünyada böyle bir anma başka lidere yok.
    ezanla kıyaslayan gerzek, rahatsız olduysan ve bunu özgürce dile getiriyorsan yine 1 dakika saygı duy da adam sansınlar.

  • 46. hastalıklı kadın erkek ilişkileri

    sabah metroda gelirken iki tane erken öğrenci sevgilinin ayrılığın kıyısından geçen konuşmalarını gözlemledim.

    kız çok güzel. deli gibi seviyor oğlanı ve belli ki bir mevzu geçmiş aralarında. kız, olayın çocuğun düşündüğü gibi olmadığına inandırmaya çalışıyor ama ne inandırmak. mazoşist bir şekilde yalvararak kaybetmekten korktuğunu belli ede ede kölesi oluyor o an. "nasıl bir insan bu kadar aciz olabilir ki?" diye düşündüm. hani o yalvarmayı görseniz acırdınız kıza.

    çocuk da çok yakışıklı. kendinden emin bir ifade ile göz ucuyla inanmamış şekilde bakıp kasım kasım şekilde dinliyor kızı. ama sanırsın bir kıvanç tatlıtuğ bir tom cruise. "ben nasılsa bundan ayrılsam başka kızları bulurum" özgüveniyle baktıkça kıza kız, "yalvarırım bak öyle değil" diye diye inandırmaktan gözlerinden yaş süzüldü yanaklarına.

    sonra o çocuk onu gözyaşlarının aktığı yerden öptü onu. beklediği o idi çünkü. acıtmak. kendisi için ağlandığını, kaybedilme korkusunun yaşandığını görmek. bu hazzı bu biricikliğini yaşamak.

    buyurun memleketin hastalıklı ilişkilerden bir kesite. o an ikisinin yanına gidip kafalarını birbirlerine tokuşturasım geldi. yahu hiç mi doğru dürüst içinde oyunlar olmadan net ifadelerle ilişkilerini yaşamazlar insanlar? neden böyle yollara başvururlar, güç oyunlarıyla orgazm olmaya çalışırlar? neden rahat rahat sevemez kimse?

    geleyim bu çifte;

    şimdi bak güzelim önce senden başlayayım. daha çok küçüksün. hayatına yeteri kadar insan girdiğinde insanlara yalvararak hiçbir şekilde onları elinde tutamayacağını ögreneceksin ama şimdiden bilmende fayda var tabii ki. böyle yalvarıyor olmanın karşılığı hiçbir zaman "ne guzel ya bak beni bu kadar seviyormuş demek ki" olmayacaktır. bunu bil olur mu? hiçbir zaman verdiğinden daha fazlasını almayacaksın yalvarmakla. sadece o kişinin bir alternatif bulana kadar stepnesi olacaksın. bir gün bunu anladığında artık "seni seviyorum" diyenler kısa bir yan dudak gülümsemesi bırakacak sende.

    sana gelince delikanlı, şu an seni seven o kızın değerini bilmiyor da kasıyorsun ya hani? belki bir gün bu kadar seni seveni çıkmayacak karşına. hayatına yeteri kadar insan girdiğinde herkesin seni "nasıl olsa öyle deli gibi sevmediğini" göreceksin. ve bir gün sen de sana hayvan muamelesi yapanların peşlerinde bulacaksın kendini. "vay be onun gibi biri yokmuş demek ki" dediğinde de o köle muamelesi yaptığın kız artık gerekli derslerini almış bir kadın olarak inançsız boş gözlerle devam edecek hayatına.

    bir gün o kızın edindiği tecrübeler "erkekler şöyledir" başlıkları altında toplanıp milyonlarca etikete dönerken aynı etiketleri de sen de kadınlar için yapıp onlara yapıştıracaksın. sonra o etiketler başkalarına yapıştırılacak ve kocaman kocaman önyargılara dönüşecek ve hiçkimse hiçkimseyi anlayamayacak sizler yüzünden.

    daha basit sevemez misiniz birbirinizi mesela?

    tanım: boktan ilişkilerdir.

  • 47. avustralya

    yaklaşık bir hafta önce ayak bastık adaya. yorucu ve uzun bir yolculuktan sonra.

    emirates ile istanbul'dan başlayan yolculuk, dubai'de dört saatlik bir aktarmadan sonra, non-stop olarak adelaide havaalanında son buldu. uçakta elimize iki form verip afrikaya gidip gitmediğimizi, ebola riskimizi, yanımızda yiyecek olup olmadığını varsa ne olduğunu sordular. bunlara gayet açık cevap verdik. yanımızda türk lokumu vardı. yazdık. indiğimizde pasaport kontrolünde formlara baktılar. lokumun dışında bir şey var mı, baharat, fındık, fıstık dediler. yok dedik. görevli polisin evinden getirdiğini düşündüğümüz bir köpek bizi kokladı. sonra ok mate dediler, hoşgeldiniz. hiç bir sorun olmadı yani.

    sonra taksi ile evimize geldik. air bnb ile tuttuğumuz odanın ev sahipleri ile tanışıp odamıza çekildik. sonrası bir jetlag durumu. üç gün gece üçte uyandık. faltaşı gibi gözlerle. saati geri alıyoruz türkiye saati değil amınakoyim. güney amerikaya göre jetlag yaşıyoruz. neyse iki gündür rahatız. şimdi sabah beşte açıyoruz gözlerimizi.

    neyse efendim. beş gündür masal gibi bir diyardayız. yolda yürürken selam veren insanlar, bir dükkana girince "hay gays, hav yu goin" cümlesini duymak falan, yüzü gülen insanlarla yaşamak, rüya gibi. bir adres soruyosun on dakika anlatıyorlar, muhabbetin sonu gel bira içelime varacak nerdeyse.

    adelaide güney avustralya'nın başkenti. küçük bir şehir. küçük derken nüfusa göre. 1,3 milyon insan. ama coğrafya büyük. ulaşım kolay ama. otobüs, tramvay falan her yer elinin altında. su pahalı ama bir şişe alıp, sonra meydanlarda ki çeşmelerden dolduruyorsun. zaten her çeşmede yazıyor suyu buradan için, arada şişenizi yenileyin diye. yaklaşık otuz sene sonra çeşme suyu içiyorum.

    alkol ucuz. normal marketler haricinde alkol satan bizdeki bimlerden büyük alkol marketleri var. her şehirde var mı bilmiyorum. gezdikçe söylerim. ama bu marketlerde beş dolarese şarap buluyorsunuz. köpek öldüren aldım diye espri yaparken tadına bayılıyorsunuz. az önce altılı stella artois'i 15 dolara aldım ki tanesi 2,5 dolara geliyor.

    he tabi yaz mevsimine giriyoruz. havalar ısınıyor. sinekler illallah dedirtiyor yolda yürürken. yapışkan amına koduklarım. yolda yürürken bir din gibi herkes elini çene hizasından sallıyor. sanırsın bir selamlaşma çeşidi. avustralya övüyorum güzel kardeşim, sağol kardeşim evde övdüm geldim der gibi.

    okyanus suyu dersen onu anlatamam işte. adelaide sahili, özellikle glenelg fenafillah. sonsuz sahil, güzel insanlar, güzel su. sahil alanı alkole kapalı, isabet olmuş. herkesin kafa açık. ha köprü altında içeni görmedim mi? o kadar da olsun.

    demem o ki güzel memleketmiş şimdilik gördüğüm. biz siyaset, akp, din, özgürlük, direniş derken insanlar burada doğa ile deniz ile yaşıyormuş. şimdilik bu kadar. gezip, görüp, çalışıp, kazanıp, kaybedip güncelleriz.

  • 48. gece uyanıp karşında simsiyah bir gölge görmek

    arkamda bir ışık kaynağı olduğunun göstergesidir.

  • 49. gökhan gönül

    baba takıma girdiğinden beri takım gol yemiyor.

    5 yıl önce ataşehir'de bankada rastlaşmıştık.

    imzalatacak kağıt bulamayınca 100tl çıkarıp imzalatmıştım.

    ''başka bişey bulamadın mı'' demişti bana.

    saklıyorum o parayı hala, faiz kaybım var ama gün gelecek torunlarıma miras bırakacağım. *

  • 50. 2 ayda öğrenci dövebilen kıvama gelmiş öğretmen

    benim.
    yıllarca kolejde çalıştım.öğrencilerle arkadaş gibi de oldum hep,çoğuyla hala görüşürüm zaten yaşlarımız çok yakın.bir yerlerde buluştuğumuzda öğrenci -öğretmen olduğumuz anlaşılmaz. yani sizin bahsettiğiniz o 'evde bekleyen,dershanede üç kuruş maaşla sürünen, idealist,arkadaş tipte' vs öğretmen de benim aynı zamanda. ayrıca belirtmek isterim ki alan sınavım sayesinde atanabildim. çünkü ben diğer alanlarda pek bir şey bilmiyorum.
    şimdi geldiğim okulda ise can güvenliği olmayan bir kadın öğretmenim. gözlerini korkutmak için ufak çapta fiziksel müdahalede bulunuyorum arada ,fazlasını yapmam, yapamam da zaten tehditler havalarda uçuşuyor ,evime tek başıma yürüyemiyorum,kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu bir yerdeyim. ki büyük bir şehrin büyük bir ilçesindeyim. ama bu "büyük"lükler insanların kafalarındaki örümcek ağlarının yanında maalesef hiç kalıyor.
    korku içindeyim,ayaklarım geri geri gidiyor. sınıfta" bana bugün napıcaklar acaba ?" düşüncesiyle dakikaları saatmiş gibi yaşıyorum.bu sadece bir kısmı tabii.
    biliyorum sizin için hayaller "ölü ozanlar derneği, her çocuk özeldir,koro"filmleri tadında.hayatlar için (bkz: ben)