Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. sedat peker'in kılıçdaroğlu'na verdiği ayar

    ancak kanaat önderi sedat peker olan insanların "ayar" sınıfına sokabileceği bir kısım herze, ifrazat vb.

  • 2. eylem yapmadan canlı bombaları tutuklayamayız

    bir ahmet davutoğlu beyanı.

    canlı bombalara karşı oldukça etkili bir mücadele yöntemi. biliyorsunuz kendisi eylem sırasında parçalanan suruç bombacısını da tutuklayıp adalete teslim ettiklerini söylemişti.

    (bkz: abdurrahman alagöz yakalandı hukuka teslim edildi)

    şu sözlerden sonra hala güvensizlik ortamı var diyenler ajan provokatördür. görüldüğü üzere devletimiz terörle etkin şekilde mücadele ediyor.

  • 3. elleri kanlı olmayan tek partinin chp olması

    -la bu ldp size ne etti?

  • 4. diktatör öldü

    olası bir gazete başlığı.

  • 5. olacak o kadar'dan akılda kalanlar

    (bkz: ne koydun la kafana)

  • 6. ankara'da ölenlerin cenazesinde apo posteri açmak

    hangi kafanın ürünü ise gelsin o beyin kıvrımlarını bir göstersin.

    terör eyleminin sonucunda hayatını kaybedenlerin cenazesinde son yüzyılın en büyük teröristine methiye düzmek ancak hdp'li ikiyüzlülüğü sayesinde gerçekleşir.

    neyse ki cenazenin sahibi, ankara'da babasını kaybeden harun kurturlu "benim babam bunlar yüzünden öldü" diyerek tepki göstermiş ve tabutun üzerindeki pkk çaputunu kaldırmış.

    http://www.iha.com.tr/…pye-tokat-gibi-tepki-502917/

    allah ıslah etsin memleketimiz teröristlerini.

    terörist seve seve nereye kadar? ne zaman başarabileceksiniz terörün her türlüsüne karşı durmayı?

  • 7. spor yapmak

    kuralları basittir ama nedense ingilizcedir. neyse ki ingilizcem var yoksa ömür billah sporsuz kalacaktım.

  • 8. nokta akp günlüklerini yayınlıyor

    sır vermeyen akp binasının tüm sırlarının, aralarındaki konuşmalarının ortaya dökülmesi hadisesidir. akp'nin 1 kasım seçim strateji toplantısı tutanakları te tek yayınlanmış. sunumlar, itiraflar, acı gerçekler...

    tam metin;

    ömer çelik: dün yapılan toplantıda önemli tespit ve teklifler yapıldı. bunların her biri üzerinden tekrar geçeceğiz. bu tip değerlendirmeler kendi resmimizi çekmemize de vesile oluyor. koalisyon görüşmeleri esnasında hem chp hem de mhp’yi gördük. o partilere kıyasla ak parti’nin çok daha ileride olduğunu gönül rahatlığı ile ifade edebiliriz. ak parti kalitesinin karşılığı kesinlikle yüzde 41 değil. buradan bir başarı çıkmazsa, bunun üzerimizde ciddi vebali olur. fakat biz hala yüzde 90 tespit, yüzde 10 teklif düzeyindeyiz.

    elimizde 50’ye yakın gündem maddesi var. kadın, genç, çözüm süreci, daeş, dış politika ve ekonomi gibi başlıklarımız mevcut. heyetteki arkadaşlarımız kendilerine uygun gördükleri, formasyonu, yönelimleriyle uyumlu başlıkları belirleyip o konular hakkında “şöyle bir siyaset izliyorduk, devam ettirelim, ya da şu değişiklikleri yapalım” diye somut öneriler getirirlerse hem kongre hem de seçim kampanyası çok faydalı olur.

    bir çoğumuzun yazın geçmişi ve entelektüel geçmişi var. ama bu masada sadece siyasi analiz yapmak yerine siyasetçi olup somut öneriler sunmamız da gerekiyor.

    bu heyet her sabah yarım saat güncel konuları tartışsın.

    türkiye ve bölgedeki genel gazeteci tutuklamalarına ilişkin bilgi notu istenilsin.

    bu heyetteki arkadaşlar medyayı da dolduran isimler. arkadaşlar televizyona çıktıkları zaman medya üzerinden kitleyi kongre’ye ısındırmaları iyi olur.

    “akp’nin soyu kuruyor”

    ibrahim uslu (sunum):

    -ak parti kadın seçmen avantajını uzun bir süre elinde tutmuştu fakat artık bunu kaybetmeye başladı. önceden kadınların erkek seçmene oranı 55’e 45 iken şimdilerde bu oran eşitlendi. karşılaştırmalı bir analizle bakılırsa ak parti’ye destek veren kadınların yüzde 13’ü ak parti’yi desteklemeyi bıraktı. bunu en temel sebebi ‘hayat tarzı kaygısı’dır. ak parti vitrinin de oyun kurucu kadın aktörün olmaması da bir başka etken

    -kadınlar gençlere nazaran daha kazanılabilir bir yerde duruyorlar. ak parti’nin bu seçim kampanyasında ciddi bir ‘kadın kartı’ oynaması gerekiyor.

    -benzer şekilde kürt seçmen de ayrılık sinyalleri vermeye başlamıştı fakat ak parti bu olguyu da görmezden gelmeyi tercih etti. uzun yıllar “kürtlerin asıl temsilcisi biziz çünkü daha fazla oy alıyoruz” klişemiz alt üst oldu. şu an kürt seçmenin yüzde 57’si hdp’yi ve ancak yüzde 31’i ak parti’yi destekliyor.

    -ak parti ege ve akdeniz’de güç kaybediyor. bu bölgedeki iller çevre illeri de enfekte ediyor. 7 haziran’da en büyük düşüş doğu anadolu bölgesi’nde yaşandı. artık o bölgede de birinci parti hdp oldu. ak parti bu trende göre iç anadolu ve karadeniz’e sıkışan bir bölge partisine dönüşebilir. ayrıca gençler de ak parti’nin başarı oranı çok düşük. sadece 18-24 yaş arası grup değil. 25-35 yaş arasında da oy kaybetti. bunun siyasi açıklaması ak parti’nin soyunun kurumasıdır. başarısız olduğumuz illerdeki sıkıntılar çözülmüyor, aksine katlanarak artıyor.

    -ak parti muhalefet partilerini eleştirdiği noktaya doğru savruluyor. güneydoğu ve doğu anadolu bölgelerini kaptıran ak parti’nin türkiye ortalamasının üstünde oy aldığı sadece iki bölge kaldı: karadeniz ve iç anadolu.

    -eskiden seçmen ak parti’yi başarılı bulsa da ideolojik nedenlerden ötürü oy vermeyebiliyordu. şimdi ise hükümetin başarılı bulunma oranı o kadar düştü ki, hükümet icraatlarını beğenmese bile oy veren yüzde2-3’lük bir kitle oluşmaya başladı.

    -seçimde etkili olan konu başlıkları en önemliden en önemsize doğru şu şekilde sıralanmaktadır: çözüm süreci, yolsuzluk, demokrasi ve insan hakları, dış politika, gençlik, kültür ve terörle mücadele.

    -aralık 2014 itibariyle, ak parti seçmeninin sadece yüzde 7’si yolsuzlukla suçlanan dört bakanın masum olduğuna inanıyordu. bu veriler ak parti’nin elindeydi fakat her hangi bir adım atılmadı.

    kibir, israf ve gösterişle anılıyoruz

    ibrahim dalmış (sunum):

    yeni seçmen arasında hdp ve mhp ortalamanın çok üstünde, chp ortalama civarında, ak parti ise ortalamanın çok altında bir oy almıştır.

    hdp %25 (13)

    mhp %24 (17)

    chp %25 (25)

    ak parti %22 (41)

    yolsuzluk algısı (4 bakan + belediyeler)
    ak parti içi uyuşmazlık (ocak-şubat aylarına denk gelen bu tartışmalar ak parti nin oylarını %47 den 44 e düşürmüştür)
    -merkez bankası olayı

    -hakan fidan adaylığı

    -çözüm süreci

    -şeffaflık paketi

    -bülent arınç ve melih gökçek

    başkanlık sistemdeki belirsizlik ve muhalefetin bu başlığa yüklenmesi
    ak parti kadrolarının kibir, israf ve gösteriş ile anılması
    hükümet icraatlarındaki yetersizlik (açık uçlu sorularının ilk sırasında)
    yine bu kapsamda reformların halka anlatılamaması.
    cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra hükümeti başarılı bulanların oranı alınan oy oranının altına düşüyor. yüzde 56’larda olan beğenilme oranı mayıs 2015’te yüzde 39’a kadar düştü.
    2011’de ak parti’ye oy verip 2015’te vermeyen kişilere yapılan ankette “neden ak parti’ye oy vermediniz?” sorunun verilen cevaplar;
    hükümet icraatlarının yetersiz bulunması
    yolsuzluk algısı,
    cumhurbaşkanı’nın siyasi tarzı ve kutuplaşma ve
    çözüm süreci ve kürt sorununa yaklaşım olarak çıkmaktadır.
    biz sadece akp cemaatine konuşuyoruz

    ömer çelik: oylardaki oynamanın dönemsel durumlardan ziyade nedenlerine odaklanmak gerekiyor. sunumda belirtildiği gibi ege ve akdeniz’deki ak parti karşıtlığı çevrelerindeki illeri de enfekte etmeye başlamış. ak parti’ni nen temel argümanı her bölgeden ve her kesimden oy alabilmesidir. eğer bu olgu da ak parti’nin elinden gidiyorsa sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz.

    hayat tarzı ve kadın mevzularının somut politikalardan ziyade retoriğe ait bir sıkıntı olduğunu belirtmekte fayda var. hangi adım atılırsa atılsın üslubumuz ve bakış açımız ak parti’yi bu alan hapsediyor. ak parti siyasetçileri bu konularda daha dikkatli ve kapsayıcı bir tutum benimsemeliler.

    ak parti’de siyaset yapan kadınlar söylem kurma yetisine sahip değiller. hdp’li kadınlara bakıldığında herhangi bir konuda rasyonel bir mimari ile konuşup dertlerini ifade edebiliyorlar. bölgede ak parti’den daha az oy aldıkları bir dönemde bile söylem üstünlüğü onlardaydı. şimdi oy üstünlüğünü de ele geçirdiler.

    ak parti kadın meselesini başörtüsü meselesine indirdi. kadınlarda yüzde 13 gibi bir kaybımız olduğu belirtiliyor. keza imam-hatip mevzusu da sürekli dilimizde. sadece bu meselelerde değil, bir çok konuda sadece ak parti cemaatine konuşuyoruz. toplumun geri kalanına bir mesaj veremiyoruz.

    28 şubatçılar bize diremedi, biz de direnemeyeceğiz

    faruk çelik: kamplaşma mevzusu çok tehlikeli. biz bu kampta azınlığız. yetkili ve etkili olduğumuz için farkında olmuyoruz ama nasıl ki 28 şubat’ta bize zulmedenler bize karşı direnemediler. biz de bugün bu kesime karşı koyamayacağız.

    efkan ala: biz çözüm süreci üzerinden pkk’ya silah bıraktırıp onları siyasete kanalize etmeye gayret gösterirken; seçim stratejimiz çerçevesinde hdp’yi baraj altında bırakmayı hedefledik. bu şekilde kendi siyasi planlarımızla çelişmiş olduk.

    erol olçok: ak parti hükümetleri zamanında gençler için muazzam yatırımlar yapıldı. üniversiteler, burslar, yurtlar hep bizim zamanımızda açıldı. boüaziçi mezunu bir başbakan ve değme üniversitelerden mezun bakanlarımız var. fakat bir tane ak partilinin kendi açtığı üniversiteye gidip konuştuğuna şahit olamadık. neden? muhalif olmalarından mı korkuyoruz? çok rasyonel bir tutum değil. o yüzden, bu seçim kampanyasında 10 tane marka ismimizin üniversitelere gidip konuşma yapmalarını bekliyoruz.

    eğitim düzeyi yükseldikçe oyumuz azalıyor, yeni üniversiteler açarak kendi kendimizi bitiriyoruz

    taner yıldız: 7 haziran seçimleri kimlik siyaseti üzerinden şekillendi dedik fakat araştırma sonuçlarından bu bulgulara pek fazla rastlanmamış. bizim görüldüğü üzere teşhis koyma ya da bilgi eksikliği gibi bir problemimiz bulunmuyor. sıkıntımız tedavi bulma noktasında. tıkandığımız noktaları güzel bir şekilde belirleyip üstüne gitmemiz gerekiyor. yolsuzluk konusundaki son durum nedir? 13 yıldır ak parti’nin yolsuzluk yaptığı mı düşünülüyor yoksa sadece bu 4 bakan üzerinde mi yoğunlaşma var? neyse bilelim tedavi edelim.

    9 puanlık düşüşü açıklayan toplamda 10-11 tane madde var. bazıları yapısal sıkıntılar ki iki ayda çözüm bulamayız ama bazıları ufak değişikliklerle hallolabilecek konular. eğer bunların getirisi yüzde4-5 civarında olacaksa sadece bunları belirleyip odaklanalım.

    kadın konusunda bizim kadınlarımızın bir inanmışlık problemi bulunuyor. hdp’li kadınlar inandığı başka hiç bir hesap gütmüyorlar ama bizim kadınlarımız hep çifte muhasebe yaparak konuşuyorlar ve inandırıcılıklarını yitiriyorlar.

    bu heyetin mutfak işlevi görüp sahada olacak kişilere söylem zenginliği kazandırma gibi işlevi olmalı.

    konu başlığı ne olursa olsun ak parti’de siyaset yapan kişiler kendilerini cumhurbaşkanı ve başbakan’ın söylemlerine hapsediyor. kritik konularda onlar yanlış açıklamalar yapsa da onların yanlışları savunulmaya devam ediliyor.

    eğitim oranı yükseldikçe bize oy verme oranı düşüyor. neden? bu mantıkla her şehirde üniversite açmak kendi kendimizi bitirmek anlamına geliyor.

    gençliğe yönelik tek ciddi çalışmamız yok

    ali sarıkaya: gençler gençliğin getirdiği dinamiklerle hareket etmek yerine hiç de ilgilenmemeleri gereken konularda konuşuyor. başbakan nerede yanlış yaptı, koalisyon konusunda nasıl hatalar yapıldı gibi konular tartışılıyor. her biri yüksek siyasi otorite gibi fikirlere sahipler. medyada, üniversitede, yurtlarda teşkilat mensubu tek bir gencimiz bulunmuyor. bu tabii ki de iki ay içerisinde çözebileceğimiz bir mevzu değil. dışişleri’ndeyken, 100 tane vakfa haber edip eleman alacağımızı duyuruyordum, 5 tane isim gelmiyordu. gelenlerin de yağ puanı eksik oluyordu ya da dil puanı olmuyordu. fakat cemaat 100 kişilik dört dörtlük bir liste yollayabiliyordu. gençliğe yönelik ciddi tek bir çalışmamız bulunmuyor.

    ibrahim uslu: aynaların kör noktaları olduğu gibi partilerin de kör noktaları bulunuyor. ak parti için ege ve akdeniz bölgeleri de böyle. ege’den ak parti yönetiminde ya da bakanlık düzeyinde bir isim yok. aday değişiklikleri ile de olmuyor.

    kürtler konusunda da rojava ve suriye eksenli gelişmeyi kimse kestiremedi. partinin bir kürt masası olsaydı. sadece o konuda araştırma yapan şirketlerimiz olsaydı, üç aşağı beş yukarı ne tepki verebileceklerini ölçebilirdik.

    türkiye geneli çalışmalar bize bir resim veriyor fakat detaylara inemiyoruz. bu yüzden somut olarak kürtlere, akdeniz ve ege’ye yönelik çalışma grupları oluşturup bölgenin ve insanının hassasiyetlerini ön görebiliriz.

    akp gençlik kolları ile gençleri kazanamayız

    taha özhan: kürt meselesi bağlamında biz önümüzdeki gerçekliği reddeden bir tavra büründük. açık konuşursak gerçekliği reddetmemiz bilinçli bir tercihti. erzurum bunun en bariz örneği. sosyolojiye karşı mücadele ediyoruz. erzurum’da kürt olduğunu ısrarla kabul etmedik. kabul etmeye yanaştığımız noktada ise iş çok tan bitmişti.

    gençlik konusunda ise genel olarak gençler ve ak partili gençleri birbirinden ayırt etmek gerekiyor. bizim gençlerimiz herhangi bir gerçekliğe tekabül etmiyor. radikal bir karar almamız gerekiyor. parti içerisinde gençlik kolu gibi bir yapılanma olduğu sürece biz gençlikten bir sonuç alamayız. kısa süre içerisinde sonuç almak için bir gençlik ‘focus grubu’ oluşturup gençlerin dertlerini, isteklerini dinleyebiliriz. bu kapsamda beyannamede ve başbakan’ın kongre konuşmasında bir mesaj verelim. seçim kampanyası sırasında da başbakan 7 bölgede 7 üniversitede konuşma yapsın.

    gençlerden ve özellikle 28 yaş altı kadınlardan aday gösterelim. listelerin sonunda dahi olsalar sahada gözüksünler.

    cumhurbaşkanı bize direktif versin ama sahaya inmesin

    ibrahim dalmış: seçim sürecinde önümüzde durması gereken ve çözüm üretilmesi gereken sorunlar var. ekonomi iyi olsa 50’yi geçerdik ama bize bağlı değil. terör de şu an listenin en üst sırasında yer alıyor. bu kapsamda;

    -seçim sonrası hükümet kurulamamasından ötürü endişe duayn bir kitle var. bu yüzden, kampanyaya istikrar teması yedirilmeli ya da güçlü bir şekilde işlenmeli. bu kitle devletçi, muhafazakar, orta sınıf ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir grup. bu vurguyu etkili bir şekilde işlersek, 2-3 puan kazanabiliriz.

    -neden koalisyon kurulamadı meselesini de iyi anlatmak gerekiyor. şu an ülke ekonomik olarak kötü bir durumda ve her gün birileri ölüyor. gerek hükümet kurulamaması gerekse de cenazelerden ötürü gayri-ciddi bir tavır bize kaybettirir. karşı tarafı çok kötülemeden bu işin neden çözülemediğini anlatmamız gerekiyor. insanlar ölüyorken, sakın ha yılışık bir görüntü vermemeye dikkat edelim.

    -terörle mücadele konusunda da net mesajların verilmesi gerekiyor. ne hedefliyoruz? muradımız ne? pkk silah mı bırakacak yoksa kaybedersek biz mi silah bırakacağız? sonuç her ne olursa olsun insanlara karşı samimi olmakta fayda var.

    -şehit cenazelerine sahip çıkmalıyız çünkü onlar bizim cenazemiz. biz boş bırakırsak mhp o alanı çok güzel domine eder.

    -iki başlı görüntü tahammül edilecek bir mesele değil. bu masa cumhurbaşkanı’ndan direktif alsın ama kendisinin sahaya inmesi başka bir durum yaratıyor. başbakan da az miting yapmalı. günde iki miting sadece antipati yaratıyor. ayrıca, başbakan’ın konuşmaları kimseye hitap etmiyor. kesinlikle profesyonel bir konuşma eğitimi almalı.

    -başkanlık sistemi tartışmasına kesinlikle girmeyelim. ak parti tabanında bile her hangi bir karşılığı bulunmuyor. sadece zarar ettirir.

    -milletin gündemiyle bizim gündemiz 7 haziran’da birbirine uyuşmadı. başbakan milletin gündemi her ne ise onun hakkında konuşmalı.

    “ceceli ve kutluay’ı aday yapalım”

    faruk çelik: bu ara dönemi iyi değerlendirip geleceğe yatırım yapmamız gerekiyor. 2 ay sonrasını zor değiştiririz. bu masa etrafında biz 2019’un alt yapısını hazırlayabiliriz. neden oy kaybediyoruz sorunun cevabı gayet basit. önümüzde üç tane mesele var: alevi meselesi, kürt meselesi, hayat tarzı meselesi. bu konular için güçlü mesajlarımız olsun. somut önerilerle halkın karşısına çıkalım. hayat tarzı meselesi ege’de neden olmadığımız ile doğrudan ilintili. orada bir göçmen kültürü var bizim hiç bir şekilde nüfuz edemediğimiz.

    beyannamemize artık genç, kadın, siyasi kimliklerin özgür olacağını, taleplerinin karşılanacağını yazalım. artık uğraşmayalım bu meselelerle.

    doğu’da da somut şeyler üzerinden gidelim. zarar etsek de oraya yatırım yapıp istihdamı artıralım. insanları hayata bağlamamız gerekiyor. diğer türlü bu koşullar altında oranın normale dönmesi mümkün değil. bu şekilde kürt gençlerini toplumsal paydaya katabiliriz.

    gençler idoller üzerinden hareket ederler. mustafa ceceli, ibrahim kutluay gibi isimleri partiye kazandıralım, aday yapalım. (bu toplantıda konuşulanlar çerçevesinde ibrahim kutluay’a adaylık teklif edildi. ancak kutluay geçen hafta teklifi reddetti. nokta)

    doğu’da yerel aktörlerimiz pkk, kck gibi terimler kullanıyor. hiç birisi terör diyemiyorlar. bölgedeki, söylem, eylem ve adaylarımız doğru olmalı. pkk’nın söylem üstünlüğünü kabul eden kişilerle yol alamayız.

    gençleri yurtdışı gezilere götürüp tavlayalım

    efkan ala: gençlik konusunda partinin bir dil değişimine gitmesi şart. gençlik kolları başkanı kesinlikle vekil olmasın. alperen ve ülkü ocakları tarzında bir yan yapılanmamız olsun. (osmanlı ocakları’nın varlığı sadece aksaray’ın bilgisi dahilinde mi kaldı? nokta) üniversitede her üyemize +1 kotası koysak, gençleri bir şekilde yurt dışı gezileriyle tavlasak ayaklarını buraya alıştırsak ve ne istiyorsan, neyi değiştirmek istiyorsan gel buraya demokratik yöntemlerle değiştir dersek bu aşı tutar.

    bizimle uyumlu çalışabilecek rektörler atansın. sadece imam hatipli gençleri değil her genci bize kazandırabilecek bir politika ile yönetilsin üniversiteler.

    genç kızlara önem verdiğimizi ayrıca belirtelim.

    yurtlarda gençler birinci sınıfta açıkta kalırken üçüncü sınıf öğrencileri yurda alırken öncelik veriyoruz. bunun tam tersi olmalı.

    siyer ve kuran dersleri tercinh edenlerde yüzde 100’lük düşüş

    seçmeli siyer ve kur’an derslerinde ilk başlarda katılım yüzde 60 iken, şimdilerde yüzde 30’a düşmüş bu konuların üniversite sınavında soru olarak gelmesi durumunda bu çocuklar bu dersleri tekrardan seçmeye başlarlar.

    dünyayla entegre önü açık gençlerin ak parti’ye kazandırılması projesini kavramsallaştırıp bir mesaj olarak duyuralım.

    aslında bizim oyumuz yüzde 25

    mücahit arslan: her ne kadar yüzde 41 oy almış olsak da biz aslında yüzde 25’lik bir partiyiz. biz istikrarı temsil ettiğimiz ve merkez sağ ve muhafazakar bir alternatifimiz olmadığı için biz yüzde 41 oy aldık. son dört yıl içinde lale devri yaşıyoruz ve toplumsal olanı gözden kaçırıyoruz. bu yüzden istikrar ve muhafazakarlık temaları ön planda olmalı.

    olaylara bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor diğer türlü başaramayacağız. her kesim için onların ne düşündüğü, bizim ne düşündüğümü ve orta yolun ne olduğu konusunda bir karara varmamız gerekiyor.

    klişelerden de uzak kalalım. neden kürt yok, neden kadın yok mevzuları çok ezber. gerçek anlamda kürt bulamıyorsun. bulsak dahi neden hdp yerine bizi tercih etsin. kadın konusunda da benzer şekilde sadece kadın olduğu için koyunca hiç bir anlamı olmuyor. eğer sünnileşmemişse alevi aday koyalım, hiç bir sakıncası yok.

    atamalarımızı liyakata göre yapalım. diğer türlüsü bizim için oldukça fazla maliyet üretiyor. kendi adamlarımıza güvenemediğimiz bir noktaya geldik en sonunda.

    önümüzde en yakın mkyk listesi var. o listeye giren her bir isim o makamı hak etmiş olmalı. yok sadece 3-5 kişinin listesi olacaksa bırakalım gidelim. partide en son o üç-beş kişiye kalır.

    kampanya ile değişim isteğimizi belli etmemiz gerekiyor.

    faruk çelik: somut örneklerle konuşmak gerekirse; kadınların geçmiş doğum zamanlarında sigortalarını kabule delim, bütün kadınları ilgilendiren bir mesele. 60 yaşında primi dolmayan kişileri kısmi de olsa emekli edelim. bu şekilde bekleyen 4 milyon insan var. emekli olup çalışana ceza gibi uygulamalar var. bunları da kaldıralım.

    taner yıldız: köydes ile ağrı’ya para yağdırdık. ağrı’daki vatandaşların yüzde 78’ine dokunan sosyal projelerimiz var. toplamda 324 milyon tl sosyal yardımda bulunmuşuz. sonuç? bizim en iyi yolumuz bitlis-tatvan arasındaki yoldur. demek istediğim şu ki biz ana meseleyi halletmeden bu konulara odaklanmak bir sonuç üretmiyor. hdp hemen tersine çevirebiliyor. bu yardımlar zaten ab’den geliyor gibi bir propaganda ile rüzgarı tersine çeviriyor.

    nefret kitlemiz artıyor, sevmeyenler nefret etmeye başladı

    ertan aydın: biz çalışmalarımızla alt yapıyı zenginleştirdik ama kültür, demokratikleşme gibi üst yapıyı ilgilendiren konularda adım atsak dahi etkisiz kaldık. üniversitelere biz yatırım yaptık ama biz gitmezken kemalist dinozorlar üniversitelerde cirit atıyorlar.

    bizim nefret kitlemiz artıyor. hükümet beğenisi ve oylar birbirine eşitlendi. artık maksimum yüzde 45 alabiliriz. sevmeyenlerin de artık nefret ettiği bir ortam oluştu. bunun için biz de özel bir çaba harcıyoruz. soft power yöntemlerini hiç kullanmıyoruz.

    chp ve hdp açılım üstüne açılım yaparken biz korkuyoruz. bizim de açılım yapıp nişantaşı ve cihangir’e talip olacak bir dil belirlememiz gerekiyor.

    üniversite mezunlarına iş bulana kadar bir yıl maaş verebiliriz.

    öğrenci değişim programlarını artırabiliriz

    kültür yatırımlarını artırabiliriz.

    sanatçıları kazanıp gençleri de ikna edebiliriz.

    gençleri şekillendirme çabasından vazgeçelim

    lütfü elvan: gençleri kendi istediğimiz şekillendirme çabasından vazgeçmeliyiz. bizim gençliğimiz sadece tekbir getirince diğer gençlerin bize yaklaşabilmesi hiç mümkün olabilir mi? bu yüzden kongre’de gençliğin özgürlüğüne apayrı bir vurgu yapmamız gerekiyor.

    100 bin genci stajlarla yurt dışına gönderip, 10 bin gence hibe vererek kendi işlerini kurdurtabiliriz.

    genç istihdamına yönelik mesajlar verelim.

    yerel düzeyde kadın meclisleri kurabiliriz.

    100 bin kadına evde üretim teşviki yapabiliriz.

    hdp vekilleriyle daha sıkı ilişkiler kurmalıyız. yapıcı ve birleştirici bir tarz belirlemeliyiz.

    terörle mücadele ve milli konularını beraber işleyebiliriz.

    alevileri patlama noktasından çekip rahatlatacak adımlar atmalıyız.

    kongre’de belediyelere ve yolsuzlukla mücadele konusunda güçlü mesajlar vermeliyiz.

    bürokraside ak partili olmayanın yeri yok algısını kırmalıyız.

    ömer çelik: yarınki gündem maddemiz sadece kongre olacak. başbakan kongre’de ne demeli ve organizasyonda neler olmalı gibi konular işlenecek.

    faruk çelik’ten 30 ilde kıl payı kaçırılan milletvekilleri konusunda ne gibi adımların atılabileceği konusunda bir çalışma bekliyoruz.

    ak parti siyasetin kimyası ve fiziğini birleştirmişti. yani hizmet ve ideoliji konularını tek bir potada eritmişti fakat son dönemdeki gelişmeler bu alanların tekrardan ayrışmasına neden oldu. bunu tekrardan harmanlayacak bir siyasete evrilmemiz gerekiyor.(bkz: http://i.hizliresim.com/pbqkq5.jpg)

  • 9. bahçeli'nin kılıçdaroğlu ile görüşmeyi reddetmesi

    zamanlaması uygun olmadığı için ret etmiş.

    bahçeli son damlayı da taşırıyor.

    selo hadi tamam, ahmet ile tamam da kemal ile niye görüşmüyorsun hacı?

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/30294494.asp

    mhp genel başkanı devlet bahçeli, zamanlamanın uygun olmadığı gerekçesiyle chp genel başkanı kemal kılıçdaroğlu’nun randevu talebini reddetti.

    ayrıntılar geliyor... (muş)

    gelmesin. gerek yok. gerisi hikaye.

    devlet (bey olanı), tam gaz akp'ye çalışmaya devam ediyor.

  • 10. türkiye'nin yetiştirdiği en büyük şerefsiz

    evet o.

  • 11. alkolik öldü

    orospu çocuğu medyanın geldiği son nokta olabilirdi bu ama olmayacak, her son nokta dediğimizde daha beteriyle karşımıza çıkıyorlar.
    sayfalarından tuvalet kağıdı bile olmayacak bir gazete sonuçta, daha iyisini bekleyemezdik değil mi?

  • 12. yeni akit vs tuvalet kağıdı

    ak-it'le götümü bile silmem. tuvalet kağıdı wins

  • 13. levent kırca

    mizah büyük oranda dönemsel bir algı üslubudur. neredeyse hiçbir şey, hiçbir espri sonuna kadar, sonsuza kadar komik olmaz, olamaz. dolayısı ile de o mizahı üreten yine hiçbir zaman güldürmede her zaman aynı başarı ve verimde kalamaz. kabaca görüyorum ki, bu iş 10-20 sene arası değişen bir dönemsellik taşıyor. her mizah ve üreticisi kendi döneminde değerlendirilmeli. bu yüzden mizah onu üreten kişi ile adlandırılır. (levent kırca mizahı, nejat uygur mizahı, gani müjde, enternasyonel olarak peter sellers mizahı, woody allen mizahı vb...)

    geçmişte güldüğünüz pek çok şeye, diziye, espriye, görsele, şakaya bugün bakınca sadece güldüğünüze gülersiniz. bu muymuş dersiniz. bunun iki boyutu vardır;

    birincisi, siz değişmiş, siz olgunlaşmışsınızdır.
    ikincisi ve çok daha önemlisi mizah artık o mizah kuşağını geçmiş, güncellenmiştir. yani mizah aslında bir nevi modadır. o devrin modası olan mizaha gülünür.

    bazılarınızın yaşı müsait değil ama yurtdışına çıkmadan 80'lerden günümüze birkaç örneği hemen verebilmek mümkün.

    devekuşu kabare dönemi (zeki alasya, metin akpınar) - bugün çoklukla gülemezsiniz. hele hele hiç bilmeyen gençler için buna gülünüyor muymuş dedirtebilir.

    bir demet tiyatro dönemi (yılmaz erdoğan) - mükremin çıtır ve lafazan monologları, 90'ların ikinci yarısına damga vurmuştu, şimdi açın, şöyle bir tebessüm edebilirsiniz ancak.

    beyaz show (beyazıt öztürk) - talk show üzerine spontan espriler ve trend yaratan orjinal kalıplar. şimdi son derece yavan gelir. - diyoossuuun, bilmiyorum vb.

    nejat uygur tiyatrosu dönemi - daha çok tiyatro sahnesinde patlayan bir ustaydı. genellikle belden aşağı metaforlarla bezeli yanlış anlama şakaları ve yer yer küfürler. şimdi hiçbir geçerliliği kalmayan mizah türü.

    olacak o kadar dönemi (levent kırca) - daha çok parodi, kısa skeçler ile yürüyen, basit kurgu ve hikayeler. özellikle taklit tabanlı performanslar, mimik dolu bolca abartılı tiplemeler. günümüzde komik bulunması komik bulunuyor.

    yukarıda bir çırpıda çıkartabildiğim ve çoğaltılabilecek bu örnekler kendi dönemlerinde uzun süre mizahın amiral gemisi oldular. üretenlerini hem meşhur hem de zengin ettiler. usta olarak anılmalarını sağladılar. şunu unutmayın, kaçırmayın ve kafanıza yazın. mutlaka "dönemsellik" içinde değerlendirilmeliler. kendi dönemlerinde başarılı işlerdi. çünkü başardılar, güldürebildiler.

    bugünün penceresinden bakınca gülünmemeleri bizim sorunumuz, zamanın sorunu, ürünlerin değil. bunlara bakıp gülmeyerek "- ne kadar dandikmişler..." değil, "- köprüden ne sular akmış?" demelisiniz, "- ne kadar da yaşlanmışız?" demelisiniz.

    aynı şekilde bugün güldüğünüz cem yılmaz'lara, işler güçler'e bilmemneye de sonsuza kadar güleceğinizi sanmayın. cem yılmaz örneğin, çıkışından beri hep 1 numaradır denebilir, ama ilk gösterileri ile son gösterileri arasındaki değişimi, zamanın mizahına uyma esnekliğini görmelisiniz.

    ölümsüz hikayeler vardır, ölümsüz dramlar vardır, ölümsüz romanlar vardır, bunlara klasik denir.
    ölümsüz mizah ise yoktur.

    hiç mizah klasiği gördünüz mü? iddia edilebilir, ama çok tartışmalıdır.

    işte tüm bu gerçeklikten hareketle,

    levent kırca'yı eleştirmeyin. mizahı açısından, bugün bence de güldürme yeteneğini %95 yitirmiş olacak o kadar'ı eleştirmeyin. 1960 model arabayı bugünün f1 arabalarını referans alarak eleştirmek, yermekle aynı şeydir yaptığınız. bu dönemsellik mizahı açısından levent kırca'yı "emekli" yapar, "değersiz" yapmaz.

    levent kırca,
    allah rahmet eylesin,
    nur içinde yat.

    olacak o kadar'ın ertesi günü okulda (lisedeydik o senelerde) programı baştan anlata anlata yaşar, esprileri zenginleştirir, şakaları yürütür, canlandırır, izlediğimizden daha da çok gülerdik.

    sağol usta.
    hakkını helal et.
    güldürmek az hak değil.

  • 14. ankara bombacısı ile pkk'yı eşdeğer tutmak

    kesinlikle büyük yanlıştır. zira ankara bombacısı doksan beş(resmi rakama göre) kişinin canına kıyarken pkk denilen aşağılık örgüt binlerce insanın hayatını çaldı. biri it iken diğeri it sürüsüdür. arada büyük fark var.

  • 15. vegan sevgilinin sperm yutması

    "seni de birisi yutsaymış" diye hayıflandığım yazar sıçmığı.

  • 16. hdp milletvekillerinin anma töreninde gülmesi

    bu neyi gösteriyor? ben de dün akşam çalıştığım şirketin davetindeydim ve 100 civarı insanla muhatap oldum. gecenin gündem maddesi kaçınılmaz olarak bu olay oldu ama yer yer gülümsediğim de oldu.

    bir kişiye böyle bir olay sonrası mikrofon uzatıldığında pişmiş kelle gibi sırıtması ayrı, bir iki saatlik kortejde arkadaşlarıyla konuşurken gülmesi ayrı. sapla samanı karıştırmaktır bu.

    ayrıca hep söylediğim gibi, dün amaç 100 kişiyi öldürmek değildi, muhalif olan her kim varsa yaşama sevincini öldürmekti. bunu başaramayacaklar. var olmaya da, yer yer gülmeye de devam edeceğiz. hamuru acıyla yoğrulmayanlar, çok sayıda tanıdığını toprağa vermeyenler bunun ne demek olduğunu bilmez.

    dün akşam ismail saymaz da yer yer güldü. bu onu samimiyetsiz mi yapıyor? çatır çatır herkesin haykırmak istediklerini söyledi. helal olsun.

    ne yapsınlar, intihar mı etsinler? 24 saat asık suratla mı gezsinler size yaranmak için?

    bir de kontraatak yapmak istiyorum: kameralar karşısında reuters muhabirinin "istifa düşünüyor musunuz" sorusuna sırıtan adalet bakanı hakkında bir şeyler söylediniz mi? söyledinizse nerede?

    (oh bee, ne güzelmiş valla, yukarıdaki açıklamaları yapmadan sadece bir önceki paragrafı yazmak nasıl da kolay ve rahatlatıcıymış, ilk kez empati yaptım bu zevatla)

  • 17. seks yaparken konsantrasyonu bozan şeyler

    * pozisyon yüzünden vajinaya dolan havanın pırtlayarak çıkması

    * partnerin çığlık desibelini tüm komşulara iletecek kadar çıkarması

    * tam odaklanmışken yapılan pozisyon değişikliği

    * kadının orgazma yaklaştığında aldığı yüz ifadesi (devam etsem mi, yoksa dursam mı. acı mı çekiyor, gelmek üzere mi ikilemi)

    * yine kadının, orgazma yaklaştığında hırçınlaşıp fark etmeden size zarar vermesi. çizmesi, acı eşiği olarak dayanılmayacak düzeyde ısırması yada tırnaklarını geçirmesi

    * ph düzeni bozulmuş bir kadının vajina kokusu (bkz: mantara bağlamak)

    * oral yapmayı pek beceremeyen kadının, dişlerini rende eyleyip size zevk verdiğini sanan yüz ifadesiyle acı çektirdiğini fark etmeden katliama devam etmesi.

    * youtube'un beyinsiz playlisti. olaya uygun müzikler çalarken birden ankaralı namık çalması

    * aceleci yatağa geçiş esnasında çoraplarını çıkarmayan kadın (acaba ne zaman çıkaracak) düşüncesiyle yitip gitmek.

    * haz dolu geçen ön sevişme bitip, penetrasyon aşamasına gelinince bir türlü paketi açılmayan prezervatif ve açıldığında da bir türlü takılamaması. geç ulan işte hain !

    * çok ağır küfürler eden kadın, tamam fantezindir eyvallah da ana bacı katma amk !

  • 18. kod yazma olayının %90 copy paste olması

    bir gün emekli bir bilgisayar mühendisi lüks bir restoranda oturmuş, canı ne çektiyse sipariş etmiş, bir güzel yemiş.

    kasada hesabı ödeme vakti gelince hemen bilgisayarın başına geçmiş, google'dan system.console.writeline(@"bunu hesaba say :-)") komutunu kopyalayıp derlemiş, çalıştırmış exe'yi.

    restoran sahibi "yazdığın program güzel ama iki saattir burda oturmuş yemek yiyorsun, oysa bu programı google'dan bir dakikada kopyaladın. sence bu adil mi?" diye sormuş.

    mühendis cevap vermiş. "hayır, kırk yıl artı bir dakika!"

    mınagoduum paran yok madem bok mu var o kadar yedin diye çevire çevire dövmüşler bunu.

    not: zamanınızı çaldığım için özür dilerim.

  • 19. ankara patlamasında ölenlere üzülmeme hakkı

    (bkz: tuğba ekinci bacım sen misin?)

    hayır anladık adamları sevmiyorsun da ülkenin anası sikiliyor be güzel kardeşim..

    doğu'da asker-polis katleden şerefsizlere ne kadar öfkeliysek bu katillere de o kadar öfkeli olmalıyız.

    çünkü hepimizin bildiği ve deneyimlediği üzere "terör cepte taşınmaz, gün gelir seni de vurur"

  • 20. _0/_

    (bkz: gel gel su çok güzel)

  • 21. 13 ekim 2015 ekşi sözlük'te formatı kaldırmam

    arkadaşlar selamlar;

    bildiğiniz gibi sözlükte 3 yıldır moderatör yok. bizi piç gibi bırakıp gittiler.

    bununla birlikte eski ekşi sözlük'ten şimdiki paçavraya geçtikten sonra da ispiyon tuşu kayboldu. yapılacak dendi halen tık yok.

    peşinden sedat bavulu toplayıp, kız msn'lerini dürümcüye bırakıp gitti.

    bu sürecin sonunda nooldu ? çok göze batmadığınız sürece, göte girebilir entry girmediğiniz ya da girip biri tarafından şikayet edilmediğiniz sürece uçmadınız.

    bir de tabi format sevdalıları tarafından mahalle baskısına uğradınız. yetmedi, yok dahi anlamındaki de ayrı yazılır yok şey olan şey ayrı vs. diye ayar vermeye kalkışanlar çıktı.

    tamam ülke karışık ankara'nın acısı sıcak ama cidden artık kafam atmaya başladı.

    abi ben buraya yazar olmuşum. ispiyon tuşu gitmiş, moderatör yok. sitenin sahibi dahi umursamazken ben niye umursayım formatı ? bi bana anlatır mısınız ? yani benim temelde bir tanımla buraya bahşedebileceğim bir bilgiyi
    düzgün bir şekilde tanım yapmadan anlatmamın nesi buraya zarar veriyor. kaldı ki az önce de belirttim buranın dinamiği de artık benden böyle bir beklenti içinde değil ? şimdi bazı dalyaraklar ceza vermesek adam mı öldüreceksin diyecek. ben de diyeceğim ki yarrağımı ye, ikisi aynı şey değil.

    neyse lafı uzatmayacağım.

    ben bugünden itibaren formata uymuyorum. uyan adama eyvallah, saygı duyarım ama dediğim gibi beyler bayanlar durum bundan ibaret.

    şimdi bazılarınız diyecek ki sen kimsin ? bu başlık, bu entry'nin sözlük'te ne gibi bir değeri var. seni kim sikler ?

    şöyle bir değeri var;

    olur da herhangi bir dalyarak gelir de size bu entry'n formata uygun değil tanım yap derse bu veya bu başlığa girilen herhangi bir entry'nin linkini kendisine yollayıp konuyu kapatabilirsiniz.

    evet abicim entry'm formata uygun değil. fakat sen buna karşı hiçbir şey yapamıyorsun. beni mesajla uyarmaktan başka bi bok yiyemezsin. bu sence de acınası di mi ? şimdi siktir ol git. ben niye çizgilere basmadan yürümeye çalışayım a.q?

    bir diğer sözüm de çaylaklara;

    arkadaşlar üzülerek söylüyorum ki siz boşuna bekleyen zavallı insanlarsınız. nedenini söylüyorum. ben herhangi bir kondüktör tarafından onaylanmadığım için burada düşündüğümü çatır çutur yazarken siz formata uymuş mu patron bi kontrol eder misin diye ekşi duyuru'da millete yalvarıyorsunuz.

    çileniz onaylanınca da bitmiyor ki;

    onaylandıktan sonra tokmakçınız olan kondüktör sizin formatı yeterince kavrayamadığınızı düşünürse sizi uçuruyor!

    neyse sakinim.

    velhasıl beyler bayanlar format devri kapanmıştır. aksini iddia edenleri bana yollayın. ben sizin yerinize onlara acı gerçekleri pompalarım.

    goy goyu bir kenara koyacak olursak;

    bu entry zamanının ötesinde bir entry arkadaşlar, gün gelecek herkes, her isteyen ekşi sözlük'te yazar olacak format mormat kasmadan istediğini kütür kütür yazabilecek. çaylaklık vs kalkacak.

    neden mi ? çünkü ben böyle istiyorum.

  • 22. paranın doğal seçilimi dolayısıyla evrimi bozması

    şimdi iki kişi düşünün.

    bir tanesi; sağlığı sıhhati, gücü kuvveti yerinde, ortalama üstü zeka ve karakterde, yakışıklı bir insan. ama yoksul bir aileden geliyor, ailesine ve kendisine bakmakta zorluk çekiyor, yeterli eğitimi alamadı, şansları değerlendiremedi vs.

    diğerini de tasvir etmeye çalışmayayım direkt bilal diyeyim siz anlarsınız.

    yani birisi genetik olarak her türlü avantajlı ve fakir diğeri ise tırt ama zengin.

    şimdi hangisi daha fazla ve genetik olarak daha avantajlı kadınlardan üreme imkanı bulacak?
    hangisi hastalandığında daha iyi tedavi imkanlarına sahip olup daha fazla hayatta kalma şansına sahip olacak? (kafasına ak-47 kurşunu yiyip ölmeyen zenginler yok demeyin)
    hangisi daha sağlam arabalara binip, daha sağlam binalarda yaşayıp kaza, felaket vb. durumlardan daha az zararla kurtulacak?
    hangisi daha kaliteli besinler tüketecek?
    hangisi askere gidip hayatını riske atacak?
    hangisi daha kaliteli kıyafetler, ayakkabılar giyip hastalıklardan ne bileyim güneşten, mikroplardan daha iyi korunacak?

    şimdi genetik olarak daha avantajı olan insan neslini diğerine oranla daha başarılı bir şekilde devam ettirecek diyebilir miyiz?

    bu bir karl marx'ın darwin'in erojen bölgeye doğru yaptığı cüccük hareketi değil midir?

    edit: ben kendi evrimimizde kendi yarattığımız bişeyle kendi türümüzü gerileme/kalitesizleştirme evresine sokmuş olmamızı ironik buluyorum kısaca.

  • 23. ışid türkiye'de siyasi parti kursa olabilecekler

    akıl almaz varsayımlarla süslenen analizler kasılmış, maksat da hdp ile ışid'in farazi bir legal kolu arasında bir analoji kurup, "bakın aslında bunlar hep terörist ki" sonucuna en kısa yoldan ulaşabilmek.

    bu akıl almaz "analiz"leri yapanlar, amerika'larda doktoralar yapan kelli felli genç akademik dimağlar olunca, dehşetim daha da büyüdü. yazık...

    1) kendi "fundamentalist" (köktenci) sünni islam yorumu dışındaki her sistemi tağut ilan etmiş bir örgüte "islam ve demokrasi partisi" kurdurdunuz, tebrik ediyoruz. adamlar doktrin üzerinden küçük nüanslar yaşadıkları islami grupları (nusra vs.) mürted ilan etmişler, dünya'daki tüm rejimleri tağut olarak gördüklerini ayan beyan söylüyorlar. siz de gelip adamlara siyasal parti kurduruyorsunuz, hem de adında "demokrasi" ibaresi var. neremle güleyim, şaşırdım. (bkz: aferin çok güzel düşünmüşsün) bir de "ideolojik olarak isid'le aralarında hiç bir fark yok, sadece yöntemler konusunda ufak tefek ayrılıkları var." varsayımı ile devam edilmiş. eğer ideolojik olarak ışid'le arasında hiçbir fark yoksa zaten gelip parti kurmaz adam, ya da parti kurduysa ideolojik olarak ışid'le aynı çizgide duramaz. (bkz: false analogy)

    2) tabi ana varsayım tam bir fecaat olunca, gerisi de öyle oluyor. zira bozuk sütle muhallebi yapmaya kalkıp, muhallebinin lezzetli olmasını bekleyemezsin. görüntü muhallebi olur, tadı aha bu analizden aldığımız tat neyse, öyle olur.

    ustalıkla, islam ve demokrasi partisi ile hdp arasındaki benzerlikler ortaya çıkarıldıktan sonra, sonuna da can alıcı soruyu iliştirivermişiz: "bu durumda islam ve demokrasi partisi'ne oy verenlere onlari destekleyenlere hangi gozle bakmamiz gerekir?"

    siyaset bilimi literatürü buna benzer sorunsallarla 1970'lerde uğraştı, bir süre tartıştıktan sonra bu konudaki tartışmalar azalarak bitti. çünkü, hemen hemen herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir sonuca ulaşıldı. neydi tartışma: democratic deficit ve democratic gap yani türkçe'ye demokratik boşluk ya da demokratik açık şeklinde çevirilebilecek kavramlar üzerinden yürütüldü bu tartışma. buna göre ana soru şu idi: demokrasinin ana unsuru demokratik kurumlar ve bu kurumlar aracılığı ile dile getirilen söylemlerdir. peki, demokratik bir düzende demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlayan bir kurum ortaya çıkarsa ne yapılmalıdır?

    yani basitleştireyim: kendinize demokratik diyorsunuz, o zaman her görüşe saygılı olmanız lazım, bu kurumu kapatmalı mı kapatmamalı mı?

    dediğim gibi, bir süre tartışıldı ama sonra şu cevap verildi: demokratik düzen, kendisini ortadan kaldırmayı amaçlayan kurumlara ve söylemlere karşı, kendisini koruyacak hukuki mekanizmaları geliştirebilir.

    yine basitleştireyim: eğer demokrasiyi kullanarak demokrasiyi ortadan kaldırmaya kalkarsan, o sistem korunma mekanizmalarını devreye geçirip, senin siyasi etkinliğine son verebilir.

    işte bu bağlamda, şıppadanak diye kurduğunuz ışidçi "islam ve demokrasi partisi" demokratik düzenin kendisini koruma mekanizmalarıyla yüzleşmek durumunda kalıyor. bunda da hiçbir sorun yok! eğer demokratik düzeni ortadan kaldırma gibi bir gündemin varsa ve bunu açıklamakta hiçbir beis görmüyorsan (ki ışid'in böyle bir çabası olmayacağını varsaymak yanlış olmaz heralde), ahmet kaya'dan gelsin: içelim içelim ölümüne içelim dgm'ye düşelim yar.

    e o zaman ayrılıkçıları da kapatalım dediğinizi duyar gibiyim. ayrılıkçılık radikal islamcılık/köktencilik/fundamentalism ile aynı şey değil. ayrılıkçılık özünde demokratik düzenin kendisini hedef alıp, onu ortadan kaldırmayı amaçlamadığı sürece, meşru bir siyasi söylemdir. şiddete bulaşmadığı sürece, bu şiddet bağlantısı ayan beyan ortaya çıkmadığı sürece ayrılıkçılığın siyasi söylem olarak yasaklanması zaten demokrasi dediğimiz düzenle çelişen birşeydir. bana katılmayabilirsiniz, anlarım ama naçizane görüşüm şudur: şiddete bulaşmadığı sürece bir hareketin ayrılıkçı bir söylemle legal bir parti kurmasında sakınca yoktur.

    olmaz öyle şey, hangi ülke izin verir buna demeyin hiç. belçika'da seçimlerden defalarca birinci parti çıkmış olan flaman partisi açıkça ayrılıkçı bir partidir. ispanya'da ayrılıkçı söylemini saklamayan katalon ayrılıkçsı partilerin kurduğu ittifak yıllardır legal siyasi parti olarak faaliyet gösteriyor.

    sonuç olarak, hiç utanmadan, sıkılmadan yalnızca siyasi söyleminizi destekleyebilmek için kurduğunuz çürük analojilerin size getirdiği tek şey, kendinizi komik duruma düşürmeniz oluyor. sen yine hdp'yi destekleme, hatta olabildiğince ağır eleştir. her partinin, her hareketin eleştiriye ihtiyacı vardır. ben oyumu verdim, en çok tartıştığım insanlar hdp'li arkadaşlar oluyor. ama kalkıp "aha süper yakaladım, bak şimdi nasıl sıkıştırıyorum hewalleri" diye girecekseniz bu tarz benzetmelere, bari üzerinde biraz daha iyi düşünün.

    edit: bir arkadaş, haklı olarak hdp'yi ayrılıkçı kategorisinde değerlendirdiğimi düşünmüş. yanlış anlaşılmasın, hdp'nin ayrılıkçı bir parti olmadığını (en azından resmi söylem bazında) biliyorum. ama söylemeye çalıştığım şey, ayrılıkçılık söylemine sahip olsa bile, bu söylemin bir partiyi kategorik olarak gayrimeşru kılamayacağıdır. daha açık oldu sanırım.

  • 24. 2002-2015 arası yılların rövanşı

    cumhuriyetçiler "insan" olduğundan insanlık dışı bir rövanş olmayacaktır.

    hukuk çerçevesinde devr-i sabık olsun tabi...

  • 25. münir özkul

    sürekli bu başlığı "tazeleme" ihtiyacı hissedenleride gömmesini umduğum üstad

  • 26. arda turan

    fatih terim, acun ilicali, emre belozoglu, yildirim demiroren, rte, ridvan dilmen, ve arda turan. sanki bunlarin hepsi ayni insan gibi geliyor bana. adamlar jaqen h'ghar sanki. valar morghulis.

  • 27. arkadaşın katledilmesi

    arkadaşın ölmesi değil bahsettiğim. inadına barış derken, canlı bomba saldırısı sonucu hayatından olmak, ölmek midir ki bu? böyle ölüm mü olur?

    9 yaşındaki veysel atılgan'ın arkadaşları, büyüdüklerinde; "arkadaşım öldü" mü diyecek yoksa "babası ile gittiği barış mitinginde katledildi" mi?

    hayatta kalan dostlar anlatıyor: bir ayakkabı tekinden arkadaşlarınızı teşhis etmek zorunda kaldınız mı siz hiç? ya da patlama sonrası, şehrinize döndüğünüzde, patlama anında giydiğiniz hırkanın üzerindeki parçaları fark ettiniz mi? arkadaşlarınızın, ailenizin, sevdiklerinizin bedenlerinin parçalarını aramak zorunda kaldınız mı? üzerinde barış yazan pankartları örtmek zorunda kaldınız mı parçalanmış bedenlerinin üzerine?

    şunları geçirdiniz mi hiç aklınızdan:

    - acaba tek parça mı cansız bedeni?
    - elimi sımsıkı tutan elleri peki, duruyor mu acaba yerinde?
    - ya o, dünyanın en güzel bakan gözleri?
    - gülümsemesine ne oldu peki, o güzel dudakları yerinde miydi hala?

    bunlar gibi onlarcasını, yüzlercesini, binlercesini düşündürüyor işte insana. aklını, yüreğini söküp atası geliyor insanın.

    "arkadaşım öldü" nasıl derim ben şimdi?

    ölmedi o güzel insanlar, katledildiler.

    arkadaşım katledildi, arkadaşımı katlettiler! bütün dünya duysun, herkes bilsin. arkadaşımı katlettiler, canımdan bir parçayı daha söküp aldılar. barış diyen, inadına barış diyen, kan dursun diyen o güzel insanları katlettiler. nasıl devam eder ki hayat hala? nasıl durmaz da döner lan dünya?

    aklımı, yüreğimi yerinden söküp atasım var!

    edit: sen hiç üzülme, sana atarız debe'yi olur mu sevgili @2? acının debe'si mi olur, oluyorsa sana olsun, tamam. verdim şukunu, aldım favoriye.

    edit: böyle yapacağınızı bile bile yazdım. yapayalnızım evde, uzaktaki cenazesine bile gidemediğimden, çıldırmayayım diye yazdım. paramparça olan bedenlerin duyarı mı olur? nasıl bu kadar kör oldunuz nefretten, nasıl bu kadar vicdansız olabildiniz bilemiyorum. sizin yüzünüzden susacağımızı mı sandınız ki? o kadar mı büyük egonuz, o kadar mı önemli sanıyorsunuz kendinizi?

    sizin başınıza bir şey gelse, herkesten önce ben koşarım lan. sizi katletseler, hesabı sorulsun diye ben uğraşırım önce. askerin, polisin arkadaşı açsa aynı başlığı ben onun altında acı da yarıştırmam mesela. ama siz tabii boş verin bunları ve durmayın, böyle devam edin olur mu? ta ki kendi nefretinizde boğulana kadar.

    ayrıca: (bkz: #55455395)

  • 28. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    yakın tarihimize meraklı bireyler için; bbc türkçe arşiv odası radyo söyleşisi (röportajları) kayıtları.

    orhan gencebay ile röportaj (şarkıları uzun yıllar devlet radyo ve televizyonlarında yasaklı olan gencebay, müzik yaşamını ve türkiye'deki arabesk müzik tartışmalarıyla ilgili görüşlerini anlatıyor.)

    levent kırca ile röportaj (1986 yılında trt'de başlayan ve daha sonra 2010 yılına kadar özel televizyon kanallarında yayımlanan olacak o kadar programında kılıktan kılığa giren, tiplemeleriyle kendinden uzun süre söz ettiren kırca ile söyleşi)

    haldun dormen ile röportaj (tiyatro sahnesinin bir başka büyük ismi yıldız kenter'in, londra'da sahnelenen 'ben anadolu' adlı oyunu için ingiltere'ye gelen haldun dormen sanat yaşamını ve türk tiyatrosunun o yıllardaki durumunu anlatıyor.)

    ruhi su ile röportaj (türk halk müziğinin ve operasının büyük yorumcusu ruhi su'yla 1977'de londra'da yapılan bir söyleşi. görüşleri ve kökeni yüzünden yaşamının hemen her döneminde baskı gören, dışlanan, tutuklanan ruhi su, 12 eylül ardından pasaportunun yenilenmemesi nedeniyle yurtdışına çıkarak kanser tedavisi olamamış ve bundan 30 yıl önce, 20 eylül 1985'te yaşamını yitirmişti.)

    müslüm gürses ile röportaj (arabeskin babalarından müslüm gürses'le 2007 yılında londra'da yapılan söyleşi var.)

    ismet inönü, bülent ecevit, rauf denktaş, derviş eroğlu, mümtaz soysal ve tansu çillerile kıbrıs hakkında röportaj (bu bölümünde 1960'lı yıllardan bugüne devam eden kıbrıs sorununu eski radyo kayıtlarıyla hatırlıyoruz.)

    fikret kızılok ile röportaj (gazeteci, yazar uğur mumcu'nun 1975'te kaleme aldığı 'sesleniş' adlı yazısını senfonik şiir olarak besteleyen ve 1996 yılında 'vurulduk ey halkım' adıyla çıkan çalışmasını fikret kızılok anlatıyor.)

    sevgi soysal ile röportaj (soysal, 1976 yılında kanser tedavisi için londra'ya geldi ve burada kaldığı sürede bbc türkçe radyosu için 'radyo konuşmaları' yazdı ve bunlardan birkaçını seslendirdi. bbc türkçe'den serpil erdemgil'le hazırladıkları program birkaç bölüm yayımlandıktan sonra ve son kitabı 'hoşgeldin ölüm'ü bitiremeden sevgi soysal 22 kasım 1976'da öldü.)

    aziz nesin ile röportaj (bbc türkçe radyosu da, şeytan ayetleri'nin yayımlanmaya başlamasından bir kaç gün sonra, 30 mayıs 1993'te aziz nesin'le bir röportaj yapmıştı. nesin, bbc türkçe'den murat nişancıoğlu'nun sorularını yanıtlamış ve 'türkiye koşar adım köktenciliğe, bağnazlığa gidiyor' saptamasında bulunmuştu.)

    attila ilhan ile röportaj (şiirleri, romanları, gazete yazıları ve senaryolarıyla tanınan attila ilhan, şiir, roman ve siyaset üzerine konuşuyor.)

    süleyman demirel ile röportaj (farklı dönemlerde yapılmış röportajlar ve kayıtlarla süleyman demirel'i dinliyoruz.)

    ferhan şensoy ile röportaj (yazdığı, rol aldığı, sahnelediği pek çok diğer oyunun, skecin yanısıra, modern türk tiyatrosunda stand-up (tek kişilik gösteri) türünün esin kaynağı olan 'ferhangi şeyler' adlı oyunu 1987'den beri aralıksız oynayan şensoy, ferhangi şeyler oyununu konuşuyor.)

    27 mart 1994 yerel seçimlerine ait derleme röportajlar ( seçimler, recep tayyip erdoğan'ın istanbul, melih gökçek'in de ankara büyükşehir belediye başkanı seçildiği seçimler, necmettin erbakan liderliğindeki refah partisi'nin, en çok ili kazanan parti olmasıyla sonuçlanmıştı.)

    nuri bilge ceylan ile röportaj (türkiye sinemasının en başarılı yönetmenlerinden nuri bilge ceylan'la 2008 yılında londra'da yapılmış bir söyleşi var.)

    yılmaz güney ile röportaj (bbc türkçe'den nilüfer kuyaş'ın, 1982 yılında 'yol' filmiyle, cannes film festivali'nde altın palmiye kazanan yılmaz güney'in hayatı ve filmleri üzerine hazırlanan bir belgeselden yola çıkarak hazırladığı radyo programında, güney, yaşamını ve filmlerini anlatıyor.)

    kenan evren ile röportajlar (kenan evren'le ilgili ilk kayıt, 12 eylül darbesi ardından, 1981'de verdiği bir mülakattan. diğeri ise, yıllar sonra, cumhurbaşkanı sıfatıyla, 1988'de ingiltere'ye yaptığı resmi ziyaretten.)

    altan erbulak ve sevin erbulak röportajları (arşiv odası'nda bu hafta, karikatürist, tiyatro ve sinema sanatçısı altan erbulak’la 1988 yılında yapılmış bir söyleşi.)

    suna kan ve gürer aykal ile röportaj (şef gürer aykal ve keman virtüözü suna kan, 1983 yılında, arabesk müziğe ve bu müzikle şekillenen kültüre neden karşı olduklarını anlatıyorlar.)

    ara dinkjian ile röportaj (ahmet kaya'nın seslendirdiği ağladıkça, sezen aksu'nun vazgeçtim, yine mi çiçek gibi şarkılarının bestecisi dinkjian, 2012 yılında caz festivali için geldiği londra'da bbc türkçe'nin konuğu.)

    ferdi tayfur ile röportaj (londra'daki ilk konseri ardından arabeskin 'üç babasından' ferdi tayfur'u bbc stüdyolarında konuk ediyor ve arabesk müzikten ferdi tayfur'un özel yaşamına kadar pek çok konuda söyleşiyor.)

    abidin dino ile röportaj (resimden heykele, seramikten sinemaya çok yönlü bir sanatçı olan abidin dino ve eşi güzin dino'nun paris'teki evlerine yaptığı söyleşi.)

    cem karaca ile röportaj (anadolu rock akımının öncülerinden cem karaca'yla 1979'da londra'da bbc stüdyolarında yapılmış bir söyleşi.)

    hümeyra ile röportaj (hümeyra, 1989 yılında londra'da bbc türkçe'den ferhat boratav'ın konuğu.)

    gönül yazar ile röportaj (1986 yılının son günlerinde bir konser için londra'ya geldiğinde bbc türkçe'nin konuğu oluyor ve müzik yaşantısı ile özel hayatını konuşuyor.)

    ilhan berk ile röportaj (türk edebiyatının önemli ismi şair ilhan berk, 1986 yılında londra'da bbc türkçe'ye 'galata' ve 'pera' kitaplarını anlatırken.)

    yaşar kemal ile röportaj (yaşar kemal'le 1981 yılında yapılmış bir söyleşi.)

    duygu asena ile röportaj ( kadın hakları konusunda en etkin çalışan ve yazılarında sürekli bu konuları gündeme getiren gazeteci yazar duygu asena'yla 1999 yılında bbc türkçe radyosunda 'türkiye'de kadın olmak' konusunda' yapılan söyleşi.)

    erol günaydın ile röportaj (ölümü ardından, eski dostu erol günaydın'dan gazanfer özcan'ı dinliyoruz. erol günaydın bbc türkçe'nin sorularını yanıtlarken, duygularını, "perde bitiyor. biz de hayal perdelerinde artık boy göstereceğiz bundan sonra..." sözleriyle dile getiriyor.)

    murat çobanoğlu ve şeref taşlıova ile röportaj (bu programda, yüzlerce yıllık âşıklık geleneğinin iki önemli temsilcisini, murat çobanoğlu ve şeref taşlıova söyleşiyor.)

    ismail cem ile röportaj (kendi tanımıyla 'genç bir televizyonun', trt'nin genel müdürü ismail cem konuğumuz.bbc türkçe'den nevsal baylas ve sabih aykoler, ismail cem'le, trt'nin gelişimini ve yapmayı istediklerini konuşuyor.ismail cem, klasik türk edebiyatından bazı eserlerin filmleştirileceğini bunların arasında aşk-ı memnu'nun da bulunduğunu açıklıyor.)

    ajda pekkan ile röportaj (ajda pekkan, sinema ve müzik kariyerini, karşılaştığı güçlükleri, eurovision macerasını, güzelliğini korumasının sırrını ve yeni albümünden beklentilerini anlatıyor.)

    uğur mumcu ile röportaj (arabesk dinler mi? hangi şairleri, hangi yazarları beğenir? türkiye'de demokrasiyi neye benzetir? uğur mumcu özel yaşamını konuşuyor.)

    hrant dink ile röportaj (2005 yılında, tbmm'de, ermeni sorunu konusunda bir toplantıya davet edilen ve bu toplantının ardından londra'da bbc türkçe'ye konuk olan hrant dink, soruları yanıtlıyor.)

    cevher özden (banker kastelli) ile röportaj (1980'lerde herkesin bildiği, 'para' denince akla gelen ilk isimlerden cevher özden, nam-ı diğer banker kastelli'yle 1983 yılının son günlerinde yapılmış bir söyleşi var.)

    barış manço ile röportaj (7'den 77'ye herkesin sevgisini kazanan barış manço'yla 1978 yılında londra'da yapılmış bir söyleşi.)

    turgut özal, zeki müren, sezen aksu, erol evgin (1983-1984 yılbaşı özel) röportajları (bu programda bbc türkçe'den tayfun ertan ve nilüfer kuyaş, turgut özal ve sanatçılar zeki müren, sezen aksu ve erol evgin'le 1983 yılını ve yeni yıldan beklentilerini konuşuyor.)

    ibrahim tatlıses ile röportaj ( bir inşaatta şarkı söylerken keşfedilen ve türkiye'nin en çok albüm satan sanatçısı haline gelen 'imparator' lakaplı ibrahim tatlıses'le 1983'te yapılmış bir söyleşi.)

    müjdat gezen ile röportaj (bir filminin seslendirmesi sırasında telefonla röportaj yapılabilen müjdat gezen, yaşamını ve çalışmalarını anlatıyor.)

    uğur mumcu ile röportaj (mumcu, 1981 yılında vatikan'da papa 2'nci john paul'e düzenlediği suikast girişimi ardından roma'da tutuklu olan ve yargılanan mehmet ali ağca'yı gören ilk gazeteci. davanın savcısı, çelişkili ifadeler nedeniyle bir ilerleme sağlayamayınca, 1983 yılında, ağca ve ilişkileri üzerine çalışmalar yapan araştırmacı gazeteci uğur mumcu'dan yardım istiyor ve mumcu 'resmî tanık' sıfatıyla roma'ya gidiyor. dönüşte londra'ya uğrayan uğur mumcu, bbc türkçe'ye, ağca'yla ilgili izlenimlerini anlatıyor.)

    ahmet kaya ile röportaj ( türkiye'de müziğe 1980'lerden itibaren, şarkıları, sözleri ve kişiliğiyle damga vurmuş bir sanatçıyla, ahmet kaya'yla yapılmış bir söyleşi.)

    zeki müren ile röportaj (türkiye'ye gelmiş geçmiş en önemli sanatçılardan zeki müren'in 1976 yılında, londra'da verdiği ilk konser ardından bbc türkçe stüdyolarında yaptığı söyleşi.)

  • 29. recep tayyip erdoğan

    abd'de üç müslüman üniversite öğrencisi bir terör saldırısına kurban gittiğinde aşağıdaki açıklamayı yapmıştı.

    "ben, sayın obama'ya sesleniyorum! 'neredesin başkan' diyorum! dışişleri bakanı’na, biden'a sesleniyorum, 'neredesiniz' diyorum! biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz.
    tavrımızı ortaya koymak zorundayız. çünkü halk size oylarını verirken 'benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor. eğer siz, bu tür bir olay karşısında sessiz kalırsanız dünya da size her zaman sessiz kalacaktır!"

    bugün kendi ülkesinde işlenen cinayetlerden, fıtratlardan, bombalamalardan, canlı bomba teröründen nedense hiç kendini sorumlu hissetmemiş ve bakanlarını da hissettirmemiş birinin yukarıdaki cümleleri söylemiş olması ne kadar ironik.

  • 30. güneşin kızları

    yeni başlayanlar için bir çırpıda güneşin kızları

    --- spoiler ---

    haluk anne hasretiyle yanıp tutuşur.
    haluk'un babası çocukken 3 kardeşten en çok haluk'a girişmiştir.
    haluk'un annesi 3. çocuk doğunca depresyona girmiş kendini çatıdan atmıştır.
    haluk oğlunu (ali) mütemadiyen kemerle dövmektedir.
    haluk eski karısını da zamanında çok dövmüştür.
    haluk'un küçük kardeşi (ahmet) gençken haluk'un şimdiki karısına (güneş)aşıktır.
    haluk şimdiki karısını sırf küçük kardeşine inat olsun diye almıştır.
    haluk'un yeni karısının ikiz kızlarından biri (selin) haluk'un öz oğluna (ali) bir diğeri (nazlı) de haluk'un ablasının (rana) üvey oğluna (savaş) aşıktır, küçük kız (peri) da ablalarının can düşmanının (tuğçe) küçük kardeşine (can) aşıktır.
    haluk, ablasının üvey oğlunun eski sevgilisini (melissa) annesi yerine koymaktadır.
    selin ilk başta ali'nin en yakın arkadaşı emre ile çıkmıştır.
    güneş'in eski kocası (zafer) güneş'e tecavüz etmiştir. ikizler birer tecavüz meyvesidir.
    güneş sonrasında tecavüzcüsüyle evlenmiş, bir de üstüne çocuk (peri) yapmıştır.
    dizide herkes şahsına münhasır psikopat ve denyodur.

    --- spoiler ---

  • 31. devlet bahçeli'nin sürekli hayır demesinin sebebi

    bahçeli'ye sormuşlar neden evlenmediniz deyu.

    evet demek zorunda kalırdım demiş.

    yaa yaaa....

  • 32. devlet bahçeli

    kılıçdaroğlunun randevu teklifine de hayır dedi.

    şimdi genel bilançosu şu: davutoğluna hayır, demirtaş'la görüşmeye hayır, kılıçdaroğlu'nun randevusuna hayır, üçlü iktidara hayır, ikili iktidara ve azınlık hükümetine hayır.

    hükümete bakan vermeye hayır, chp'nin başbakanlık önerisi ağır hakaret ona hayır, hdp'nin "siz dışarıdan kurun bir hükümet biz gerektiğinde destek veririz" demesine hep hayır.

    akp'nin ortaklık önerisine hayır, akp'nin dışarıdan bakan verme teklifine hayır. meral akşener'e veto, sinan oğan'a ihraç, tuğrul türkeş'e hayır.

    koca mecliste hatta koca ülkede şu adamla randevu alıp görüşebilecek bir allah'ın kulu yok.

    bizim apartmanda 16 numarada ibrahim ağbi var, oto sanayide bazen ikinci el araba düşürüyor, geçenlerde sanırım 70 model bir impala gördüm altında. onunla konuşacağım. sanırım bu olur.

    ha ona da randevu vermezse, yapacak hiçbirşey yok.

  • 33. ankara bombacısının heykelini dikeceğiz

    fazla empatiden vefat etmediyseniz benim de bir iki empati ricam olacaktı.

    ben gerçekten anlayamıyorum ya, seçim sonuçlarından bugüne dek yüzlerce insanın öldürüldüğü bir koşulda sizi en çok inciten şeyin hdp'nin "pkk terör örgütüdür" demiyür olmasını anlayamıyorum. gerçekten anlamıyorum ya, insanların paramparça bedenleri daha meydandayken bu yazının bunca beğenilmesinin alt metni "hak ettiniz" değilse nedir allah aşkına?

    ankara bombacısının heykelini mi dikmek istiyorsun? buyur dik arkadaşım, engel olacak pek kimse olacağını sanmıyorum. güzel bir açılış da yaparsınız, hem cumhurbaşkanı da katılır. içine siniyorsa, gerçekten dik. ankara bombacısının niyetini, sebebini, yarattığı sonuçları idrak edip içine sindiriyorsan gerçekten çok isterim ki o heykeli dikesin. yapılan şeylerin yanında çok da abes kalmayacaktır. nedir yani altı üstü bir heykel, ethem'in öldürüldüğü yere pankart açanlardan rica edin, hızla yanıt alacağınıza dair inancım yüksek.

    empati mi istiyorsunuz? size sayfalarca, günlerce yazılacak argüman yok mu sanıyorsunuz? kürt'e reva gördüğünüz, "devlet sana bir tokat atıyorsa sen diğer yanağını uzatacaksın" mottosunu kendiniz için de benimser miydiniz? son kürt öldürülene kadar, işkenceden kırılana kadar beklemeleri mi gerekiyordu? ya da topyekün sizin kafanız rahat olsun diye bir araya gelip kendilerini mi imha etselerdi? "karadeniz'in de elektrik olmayan köyleri var ama ayaklanmıyorlar" diye diye onlarca yıl geçmesine rağmen, kimsenin "köyümüzde elektrik yok" diye ölüme gitmeyeceğini idrak edemediniz mi? çocuğun devlet eliyle, polis kurşunuyla, askerin tankıyla, tüfeğiyle öldürülsün, akşam haberlerinde değil bir isim bir sayı olarak dahi ölümünden bahsedilmesin, sen koltuğundan oturup buna gösterilen tepkiyi "teröristler yine askere saldırdı" olarak izle ve şimdi gel de ki "önce o eli indireceksin, pkk terör örgütü diyeceksin, o yüzüğü de sahibi kimse vereceksin." yemiyor birader, olmuyor yani. keşke selahattin demirtaş ölen asker de biziz, polis de biziz derken ne demek istedi diye üç saniye düşünmeye niyetin olabilseydi. sen bütün ailesi işkenceden geçirilmiş, annesi gözü önünde dövülmüş çocuğa in bakalım oradan, madem barış istiyorsun gel önce bir benden özür dile diyemezsin yav. diyorsunuz da olmuyor işte. anlayacaksınız arkadaşlar, bu meseleyi önce anlayacaksınız, okuyacaksınız, yıllarca zehirlenmiş zihninizden bu zehri atıp sebep sonuç ilişkisi kuracaksınız.

    şiddet kullanarak, sindirmeye çalışarak yönetmeye çalışmak bir yerde şiddeti doğuracaktı. hiçbiriniz ailenizden son kişi öldürülene kadar beklemezdiniz, sonuçları ne yazık ki masum insanları da etkileyecekti. bu şiddeti doğuran ilk kıvılcıma bakmak gerekmiyor mu? insanlardan, sürekli öldürülmesine rağmen sağduyulu davranmalarını beklemenin bir parça gerçeğe uzak olduğunu anlayamıyorsunuz çünkü ezberlere tutunmak çok kolay.

    "yani konuşmaları çok hoşuma gidiyor ama terörörörörörörörörörör" demekten yılmadıysanız biz okumaktan yıldık. bu adamlar kimdir, nereden gelmişler, nereye gidiyorlar, amaçları nedir diye anlamak isteseniz bin tane kaynağınız var iken istiyorsunuz ki sizin biricik iç rahatlığınız için, oturduğunuz yerden şiddet görüntüsü izlemek istemediğiniz için adam çıkıp "o konuda apo'ya ben de çok kırgınım açıkçası" desin. bu insanlar sizden daha çok şiddetten bıktıkları için barış diyorlar, barış için ölüyorlar. tüm pkkleri dahil etmiyorum, içlerinde bu kanlı savaştan beslenen kim varsa onları da lanetliyorum. ama bu kanı ilk akıtan, bu şiddetin fitilini ısrarla ateşleyen kimse o hesabı ilk ondan sormalısınız. kimsenin kaderi sonsuza kadar öldürülmeyi kabul etmek değildir.

  • 34. kürdün gücünü göreceksiniz

    başarısız ironi denemesi.

    saydıklarının tamamı bir şekilde olmuş zaten, mafya yerine pkk'yı koy, mafyatik yeğen yerine dilek öcalan'ı koy, her saldırı, pkk katliamı sonrası, barış kardeşlik diyenleri koy, tastamam aynısı işte.

  • 35. devlet bahçeli ekşi'de yazar olsa kullanacağı nick

    kuruyup gitsem de vermicem

  • 36. ezgi başaran'ın 12 ekim 2015 tarihli yazısı

    10 ekim 2015 ankara barış mitinginde patlama hakkinda su ana kadar okudugum en akli basinda yazi... halen mit'in bir sucu olmadigini dusunen var ise detaylica okusun. gazetecilerin edinebildigi bilgilerden mit'in haberdar olmama olasiligi yok. goz gore gore gelen katliam icin hicbir sey yapmamak sizi de bu olen insanlarin katili yapmiyor mu?

    ----

    "ben size madde madde anlatacağım. devlet sorumluları gerçekten bulmuş mu, güvenlik ve istihbarat zafiyeti var mı. siz karar vereceksiniz.

    türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük terör saldırısı. ankara’nın göbeğinde.
    8 saat sonra türkiye cumhuriyet başbakan’ı ahmet davuroğlu çıktı ve şöyle dedi: “halkımızın tüm kesimlerine sesleniyorum. bugün de daha önce olduğu gibi tam bir dayanışma içinde olmamız gerek. geçmişte diyarbakır’da, suruç’ta, reyhanlı’da yapılan saldırıların sorumluları yakalanmış, adalete teslim edilmiştir.”
    saldırıların gerçek sorumluları yakalanmış, örgüt bağlantıları ortaya çıkarılmış mıydı gerçekten?
    bakın ben size olan olayı madde madde anlatacağım ve takdiri size bırakacağım. devlet sorumluları gerçekten bulmuş mu, güvenlik ve istihbarat zafiyeti var mı. siz karar vereceksiniz:
    **
    1) 29 eylül 2013. idris emen imzalı bir radikal manşeti. o haberde adıyaman’da cihatçı olmak için giden 4 gençten söz ediyorduk.
    2) bu gençlerden muhammet gazi d. suriye’de evlendiği karısıyla adıyaman’a döndü. yıl 2014. elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyordu.
    3) muhammet gazi d. adıyaman’da radikal islamcı gençlerin takıldığı islam çay ocağında 4 genci daha ikna etti. ışid’e katılmaları için örgütledi.
    4) o gençlerden biri orhan g. idi. 5 haziran 2015’te diyarbakır mitingine bomba koydu.
    5) orhan g.’nin bir gece önce askerliğini yapmadığı için bir otelde yakalandığı ama serbest bırakıldığı öğrenildi. işte bombayı o gecenin ertesinde koymuştu. 16 haziran 2015’te yazdığım yazı şöyle bitiyordu: “bu olay, ‘diyarbakır’da bombayı ışid’li bir genç patlatmış, fail bulundu’ denip geçilemeyecek kadar mühimdir. hatta en mühim konumuzdur. buna dikkat kesilmemiz için daha kanlı eylemler olması mı gerekiyor?”
    6) daha kanlı olaylar oldu. 20 temmuz 2015’te suruç’taki bir kültür merkezinin bahçesinde türkiye’nin her tarafından sosyalist gençler yola çıkmış, kobani’de yeni bir hayat kurulması için bir araya gelmişti. feci bir bomba patladı. 32 genç hayatını kaybetti.
    7) suruç’ta bir canlı bombanın kimliği bulundu. şeyh abdurrahman a.’ya aitti. 20’li yaşlarda adıyamanlı bir genç.
    8) şeyh abdurrahman a., diyarbakır bombasını patlatan orhan gazi d’nin arkadaşı. adıyaman’daki islam çay ocağı’ndan.
    9) 2014’te kapatılan islam çay ocağı’nı kim işletiyordu? 25 yaşlarındaki yunus emre a. diyarbakır bombasını patlatan orhan gazi d.’nin yakın arkadaşı, suruç bombasını patlatan şeyh abdurrahman’ın ağabeyi. yunus emre a. kayıptı. bulunamıyordu.
    10) suruç katliamından sonra tüm bu detayları içeren 23 temmuz 2015 tarihli yazımı şöyle bitirmiştim: “yeni bir bombalı saldırı tahmin ettiğimizden daha yakın olabilir. bu kadar tabelaya rağmen yolunu bulamıyorsa bir istihbarat teşkilatı, bundan sonra başımıza gelecek her türlü bu nevi belanın sorumluluğunu boynunda asmış sayılmalıdır.”
    **
    ne oldu? kürtlerin ve sosyalist gençlerin üçüncü bir araya gelişinde, ankara’nın göbeğinde iki canlı bomba patladı. kesin olmamakla birlikte 120’ye yakın vatandaşımızı, arkadaşımızı, kardeşimizi kaybettik.
    iktidara yakın gazeteler de dahil olmak üzere bir çok yerde ankara’daki canlı bombanın yunus emre a. olduğuna dair emniyet kaynaklı bilgiler dolaşıyor. kesin olarak teyit edilmediği için onun şahsında henüz daha fazla konuşmayalım.
    ama…yukarıda madde madde sıraladığım tabloya baktığınızda “geliyorum” diyen felaketleri görmemek mümkün değil.
    eğer bir istihbarat devlet 2013’ten beri türkiye’den ‘cihatçı’ olmak için giden gençler izlenmiş olsaydı, yani suriye’ye bu gözle de bakılabilseydi…
    bu acıları yaşamayabilirdik.
    bizim gazeteciler olarak bildiğimizi, araştırarak bulduğumuzu devlet bulamıyor mu?
    neredeyse 1 yıldır defalarca yazdığımız adıyamanlı gençleri, islam çay bahçesi’nin ‘rahle-i tedrisinden geçenleri’ takip etmiyor mu?
    o gençlerin tel abyad’a ve cerablus’a gittiğini bilmiyor mu?
    suriye’de mustafa dokumacı denen kişinin ‘eğitiminden’ geçtiğini bilmiyor mu?
    şu anda ypg’nin elinde ışid’e katılmış iki adıyamanlı’nın olduğunu bilmiyor mu?
    bu kişilerle irtibat kurulmuş mu, ypg’den bilgi alınmış mı?
    allahaşkına…
    başbakan davutoğlu diyor ki, diyarbakır ve suruç’un failleri yakalandı.
    allahaşkına…
    diyarbakır ve suruç katliamlarının faillerinin bulunup adalete teslim edilmesi bu mudur, böyle mi olur?
    not: adıyaman emniyeti’nin elinde suriye’ye giden yaklaşık 15 gencin listesi var. aralarında yunus emre a.’nın da bulunduğu bu liste türkiye’nin tüm emniyet teşkilatlarına ‘tutuklanma talebiyle’ gönderilmişti."

  • 37. fırat çakıroğlu

    bu kafayla gidilirse daha çok halaylar çekilecektir.

    ulan her ölüm haberinden sonra gelip gelip ölümleri yarıştırıyorsunuz. bu yarış devam ettikçe yarın senin cenazende halay çekecekler, o halayı çekenler daha sonra başka bir trollün entrysine meze edilecek.

    ölümleri yarıştırmaya devam ettikçe ölümler son bulmayacak.

    hem 95 için hem de fırat için üzülmeyi ne zaman öğreneceğiz. her genç ölüm kötüdür. her zamansız ölüm için üzülmeyi bilelim. sevdiğimiz, sevmediğimiz düşünceye sahip olmaları bunu değiştirmemeli. zamansız ölen her genç ölümsüzdür!

  • 38. cesetlerin arasında gülerek poz veren kişi

    o kişi işte bu kişi. yorumsuz paylaşıyorum.

    bu haberi yapan ak-troll de, sözlüğe taşıyan lale de gelsin yarın takvim'de işe başlasın.

    yaptığınız sadece dezenformasyon değil, resmen kul hakkına girmek.

    burada yargılanmazsanız - ki #yargılanacaksınız- bu işin öbür tarafı da var.

    edit : bu amk aktrollerinin bir özelliği de bu işte, başlığı açıyor ayarı yiyince kaçıyor. bakın çok enteresan.

  • 39. sedat poker

    alternatif bir poker salonu ismi. mottosu "oluk oluk blöf akacak" olabilir.

  • 40. levent kırca'ya ölümü sonrası saygısızlık yarışı

    toplumun belli bir kesiminin daha adamın cenazesi kalkmadan içine girdiği bir yarış.

    https://www.facebook.com/…08447753/731748530259861/

    şu manşet:
    (bkz: alkolik öldü)
    ve o gazetenin o sayfasındaki okuyucu yorumları.

    şöyle bir arama yapınca
    https://twitter.com/…l=news&q=levent kırca&src=typd
    gelen şu tarz tweetler:
    https://twitter.com/…nizi/status/653489008358608896
    https://twitter.com/…1981/status/653488579998576640

    bütün bu insanların levent kırca'nın ölüm haberini verirken kullandıkları fotoğraf bu:
    http://cdn.yeniakit.com.tr/…-h1444630886-e7c404.jpg
    .
    .
    .

    hiç utanmıyor musunuz?

  • 41. selahattin demirtaş

    demirtaş'ın ankara'daki patlamadan sonra yaptığı ve sosyal medyayı sallayan o açıklamasının tam metni yayınlanmış demirtaş'ın twitter hesabından.
    tarihe geçmesi bakımından önemlidir; açıklamanın tam metni şöyle:

    "bu kadar aşağılık bir zihniyet neredeyse 'hdp kendi mitingini bombaladı' diyecek noktaya geldiler. başbakan yarım saat konuşuyor, 20 dakikasını bize hakaret ve tehditle geçiriyor. başbakan 100 arkadaşımın katledildiği mitinginle ilgili konuşuyor, konuşmasının yarısından fazlasını bana tehdide ayırıyor. ışid ile ilgili bir tek kınama cümlesi duydunuz mu, yok. halen bizi tehdit ediyor. sen kimsin, nesin, bizim başbakanımız falan değilsin, doğru. ama bizim bu şeklide an ve an, gün ve gün katilimiz olmana da izin vermeyeceğiz. bizi bu şeklide tehdit etmenize boyun eğdirmenize asla izin vermeyeceğiz. ortada bir çocuk oyunu oynanmıyor. her gün ölüyoruz. ölen biziz, askerde biziz, poliste biziz. kürt de biziz, türk de biziz. yoksul halkın evlatları olarak biz ölüyoruz. siz ölmüyorsunuz. sizin evlatlarınız nerede ne yaptığını her gün izliyoruz, biz ölüyoruz. dolayısıyla hesap vermesi gereken biz değiliz, sizsiniz. devlet sizin elinizde, ülkeyi siz yönetiyorsunuz. her ölümden sorumlusunuz. ve, bunun hesabını vereceksiniz. sizi hukuk karşısında bağımsız yargının karşısına çıkarana kadar mücadelemiz sürecek. böyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya bu ülkede her gün katliam yapmanıza izin vermeyeceğiz. hele kameraların karşısına çıkıp bize parmak sallayıp, tehdit ederek, korkutacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. allah'tan başkasından korkumuz yoktur. bir canımız var, halkımızın uğuruna da feda ederiz. korkacak bir şeyimiz yok. saklayacak bir şeyimiz de yok.

    bütün olup bitenleri herkes elini vicdanına koyarak değerlendirsin. ankara, türkiye'nin başkenti. kuş uçsa devletin haberi olur. istihbaratın en güçlü olduğu şehirdir burası. 100 binlik miting yapılıyor tek bir güvenlik önlemi yok. ne ara sokaklarda ne ana caddede tek bir güvenlik önlemi yok. kendi mitinglerine bir bakın. on cadde öteden başlıyor güvenlik önlemleri. bugün barış isteyenlerin mitingine 2 tane canlı bombayı kendi elleriyle saldılar. ne kontrol var ne güvenlik. yetmedi, canlı bombalar kendini patlatmış yerde yaralılar var. 500 yaralı var nefes alacak durumda değiller kendi emirleri ile polisler gaz atıyorlar. yaralılar zaten ölmek üzere birde gazla boğuştular. yaralıları taşıyanlar gazla boğuştular. polisin toma'dan sıktığı suyla boğuştular. 100 cenazemiz var, 500 yaralı var bir de toma'dan sıkılan suyla, gazla uğraştık. bu mu senin adaletin? bunun hesabını vermek yerine çıkmış hdp'yi, demirtaş'ı suçlayan kendi sorumluluklarını görmezden gelen bir tutum sergiliyorlar. böyle bir aymazlık utanmazlık olabilir mi? gazeteci bakana "istifa edecek misiniz" diye soruyor, beyefendi gülüyor. gülerek cevap veriyor.

    100 cenaze morgda bekliyor ülkenin atanmış memuru sözde adalet bakanı sırıtarak cevap veriyor. biz bunlara mecbur değiliz. ülke olarak bunların kahrını çekmek zorunda değiliz. halen bizi dışlayan bir tutum var. halen bunlardan bütün sorumlu bizmişiz gibi bütün bu ölümlerden sorumlu bizmişiz gibi bir tutum var. ülkeyi biz yönetiyorsak haber veririz. bugün başbakan ben olsaydım türkiye toplumundan bin defa özür diler istifa ederdim. hatta onuru olan istifa değil intihar eder böyle bir alçaklık karşısında. bunlarda utanma yok. bir tane haysiyetli onurlu yok ki, istifa edin çağrısı yapalım. ve biz bunlar tarafından yönetiliyoruz. nerede nasıl öleceğimizi, öldürüleceğimizi bilmeden bunlar tarafından yönetiliyoruz. bunun adına ileri demokrasi diyorlar.

    o nedenle özellikle davutoğlu'na sesleniyorum: bizi tehdit ederek, hakaret ederek daha cenazelerimiz morgdayken, parçalarını meydandan toplamamışken bizi suçlayan dilden seni men ederim. haddine değil. sen başbakan bile değilsin. ülkenin yönetimine zorla el koymuş, darbe yapmış bir kliksiniz. bize parmak sallayarak, tehdit ederek konuşmak sizin haddinize değil. türkiye demokrasi ve barış çağrısından tahrik oluyorsa kusura bakmayın. biz sadece kardeşçe yaşamak için bu mitingleri ve yürüyüşleri yapıyoruz. asıl sorumlu ve tahrikkar sizsiniz. her konuşmanız tahrik kokuyor. cumhurbaşkanından başbakanına her konuşmanız sadece insanlarımızı birbirine düşman etmeye yarıyor. size oy verenler vatandaş geri kalanlar kuluz, tebaayız. size oy vermediğimiz için geri kalanların hepsinin katli vaciptir. bunu her gün siz söylüyorsunuz. her gün kameraların karşısına çıkarak ayrımcılığı siz yapıyorsunuz. utanın, sıkılın. düşün bu ülkenin yakasından. ülkemizi sizden kurtaracağız. inşallah o günler yakındır. bu halkları, ezilenleri sizden kurtaracağız. o günler gelecek hep birlikte göreceğiz."

  • 42. sevgili yüzünden kendin olamamak

    nişan ve evlilik sırasında kişilerin bir anda kendileri olmasıyla beraber ayrılıklara sebep olan toplumsal tiyatro.

  • 43. teledünya

    cemaat kanallarini da kapatan platform. gideyim de bari a haber ve ulke tv'den oynanan buyuk oyunu ogreneyim. kaos planini, vatan hainlerini ogreneyim.

  • 44. özcan yeniçeri

    ışid ile pkk işbirliği yapıyor dedi az önce ya,vuhuu,çok derin bir analiz,beynim yandı

  • 45. amerikan dizilerindeki büyük ezikliği çaktırmamak

    atv' de kırgın çiçekleri izlerken mi aklına geldi bu tespit?

  • 46. ismail köybaşı

    (bkz: al abi snickers ye)

  • 47. kemal kılıçdaroğlu

    başbakan ahmet davutoğlu ile ana muhalefet lideri kemal kılıçdaroğlu, dehşet verici bir terör eylemi sonrasında görüşüyorlar. başbakan adına başbakanlıktan sadece kısa bir yazılı açıklama yapılıyor, konunun özüne dair hiçbir şey denilmeden beylik cümlelerle yapılmış bir açıklama.

    kılıçdaroğlu ise kameraların karşısına çıkıyor, detaylı bir şekilde konuşulanları anlatıyor, somut taleplerini ve çözüm önerilerini sıralıyor. sonrasında ise bu zor dönemde vatandaşlara ümitlerini kaybetmemeleri konusunda iç rahatlatıcı, güven verici güzel sözler söylüyor.

    bunlardan hangisi türkiye gibi büyük bir ülkeyi yönetecek, şu zor günlerden çıkaracak lider profilini daha iyi temsil ediyor, siz söyleyin?

    ayrıca belli ki kılıçdaroğlu bu anlamda kitleleri de ikna etmeye başlamış, sadece şu ekşi sözlükteki yorumlara bakmak bile bunu gösteriyor biraz.

  • 48. ülkede dengeyi sağlayacak yegane insan

    birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde ülke içi dengeleri sağlayacak biricik kişidir. bu kişi de hamza hamzaoğlu'dur. bırak futbolu siyasete gir hoca.

  • 49. öz yönetimden korkan türk

    bir ilçe 500 bin nüfusun 400 küsür bini yeşil kartlı ise ve elektiriği bana kitliyorsa , aynı anda bölgede kaçakçılık almış başını gitmiş ,ağalar ,aşiretler kol geziyor , ben yanarken ,cayır cayır 4 - 5 klimayı açıp fatura ödeyen yoksa evet öz yönetimden korkuyorum.

    editt: ortadoğu ülkesinde yaşadığını unutup (ya da işine gelmeyip ) batıdaki federe yönetimleri örnek gösteren zevzeklere de selam ederim.

    editt. (bkz: bağımsızlığa götü yemeyen kürt)

  • 50. rusya ile savaş olsa yanına alacağın üç şey

    yanına prezervatif alanlarin kayganlaştırıcı jeli unutmaması gerekir. zira rusya öyle böyle sikmez.