Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. pucca ile serhat osman evliliği

    1. pucca kim
    2. serhat osman kim

  • 2. 3 eylül 2015 haşmet babaoğlu yazısı

    "hangi gerekçeyle suriyeliler burada?" sorusunun cevabı yanlış verilmiş yazıdır. doğrusu "birileri ortadoğu lideri olma hayalleriyle tırlar dolusu silah gönderdiği için" olmalıydı.

  • 3. kumarda kazanacağını sananlara bazı ufak bilgiler

    normalde kumar, bahis ya da canlı bahis başlığına yazacaktım bunları ama baktım çok uzun oldu, ayrı başlık açayım dedim. konu başlıklarını da bakınız verip renklendirerek ne kadar çılgın olduğumu bir kez daha gösterdim, adeta sözlük yönetimine başkaldırdım ama diğer türlü çok karışık oluyordu. kusuruma bakma artık kanzukcuğum.

    bugüne kadar böyle bir şey yapmadım ama bir kerelik ricam olacak; başlığı görenler altına bir şeyler karalarsa gün boyu sol frame'de görünmesini sağlar, daha fazla insana faydalı olabiliriz. ayrıca lütfen okuyun, çevrenizde kumar oynayan insanlar varsa onların da okumasını sağlayın.

    ön bilgi

    bundan çok para kazanıldığını iddia eden insanlar burayı iyi okusun. birkaç ay önce bana "ben kumardan çok kazanıyorum, bunun yolu var ve bunu seninle paylaşmayacağım s.s.ss.ss." diye mesaj atan gerizekalı buralardaysa o daha iyi okusun. bütçesini sarsmadan, eğlenmek amacıyla oynayanlara bir lafım yok, yine de uzak durmanızı öneriyorum. bunun ne zaman bağımlılığa dönüştüğünü anlayamazsınız ve hayatınız mahvolur.

    bu gece bir müşterimizin karlılığını hesaplamam gerekiyordu, kendilerine rapor göndereceğiz çünkü. tahmin edeceğiniz gibi bir bahis siteleri var. yurtdışındalar diye not da düşeyim de kendisini mossad ajanı sanan şark kurnazları "ehehe, hangi site o ya?" diye boşa mesaj atmasınlar. legaliz olum biz, ayağınızı denk alın ulan!

    aslında direkt grafikleri paylaşacaktım bu kadar yazmamak için, orada her şey ortada ama müşteriye göndereceğimiz dökümanlardan ekran görüntüsü almam gerekiyor ve bu sitenin ortaklarından birisi de yurtdışında yaşayan, hatta oranın da vatandaşı olan bir türk. kendisi sözlüğe kesin giriyordur denk gelir falan, başımıza iş almayalım. rahatsız olacağını sanmam ama yine de bazı önlemler alıyorum. aynı sebepten ötürü sadece yüzdeleri +2/-2 aralığında vereceğim(bu da anonimliği korumak adına anlamışsınızdır herhalde), şirketin kar ettiği rakamları görseniz zaten "ulan ben boşa yaşıyorum ya, gelin beni öldürün" dersiniz. kaldı ki bunlar yeni bir işletme, çok fazla müşterileri de yok.

    istatistikler öncesi genel bilgi

    canlı bahis servisi betradar'dan kaynaklı olarak geç açıldı, yani temmuz ayı boyunca bu servis açık değildi. ağustos ayı içerisinde servis açıldı ancak daha sonra ortaya çıkan bazı teknik problemlerden dolayı -ki buna bizim ibneliğimiz de diyebiliriz ama bir yazılımcı asla hata yapmaz, o nedenle demiyoruz- servis sadece 17 gün açık kaldı.

    spor bahisleri | maç öncesi ile canlı bahislerin kıyaslanması

    müşterimiz 30 günlük süreçte kazandığının tam olarak 14,42 katını bu canlı bahis servisinin açık olduğu 17 günde kazandı. eğer servis 30 gün boyunca açık kalmış olsaydı bu rakam 25 katı civarına çıkacaktı diye öngörüyoruz. maç öncesi bahislerde geri ödeme oranı -yatırılan tutarın ne kadarı kazananlara ödenmiş yani- %58,29 iken canlı bahislerde geri ödeme oranı sadece %31,11.

    devam edelim. maç öncesi bahislerde bir kupon yapan müşterinin, bu kupon yapıldıktan sonraki 2 saat içerisinde tekrar kupon yapma oranı %25,60 iken, canlı bahislerde kupon yapan bir müşterinin bu kuponu oynadıktan sonraki 2 saat içerisinde yeni kupon yapma oranı %79,11. türkçeye çevirecek olursak; canlı bahis sizi kaybettikçe kaybetmeye zorluyor.

    canlı bahisleri daha sık tercih eden müşterilerin sitede geçirdiği zaman, maç öncesi bahisleri daha sık tercih eden müşterilere oranla 7,92 kat daha fazla. türkçesi; canlı bahis sizi bilgisayar ya da cep telefonuna bağımlı bir morona dönüştürüyor, hayatınızı yaşayamıyorsunuz.

    günü eğer 8 saatlik 3 dilime bölecek olursak, canlı bahiste en çok para kaybedilen dönem ikinci, yani sitemizin yerel saati ile 16:00 - 24:00 arasına gelen dönem fakat kayıp oranlarına bakarsak en az geri ödeme yüzdesi %24.41 ile 00:00 - 08:00 arası dilim. türkçesi; sabahlara kadar kumar oynarsanız mutlaka kaybedersiniz. 16:00 - 24:00 arası çok para kaybedilme nedeni çok bahis yapılması, yoksa yüzdeye bakarsak şirket en fazla gece kar ediyor.

    maç öncesi bahislerde kazanma serisi maksimum 7 kupon iken(yani bir müşteri en fazla 7 kupon arka arkaya tutturabilmiş), canlı bahislerde bu seri 4 kupon ile sınırlı. türkçesi; ulan gayet türkçe yazmışım bunu da açıklamayayım artık.

    maç öncesi bahislerde en büyük kaybetme serisi 14 kupon. canlı bahislerde ise bir müşteri dünya rekoru kırarak 57 kupon üst üste kaybetmiş. ayrıca bu kuponların 44 tanesini 3 saat 45 dakikalık bir zaman diliminde oynamış. türkçesi; kumar sizin hırslarınız üzerine kurgulanmıştır. kaybettikçe geri almak istersiniz ve dibe batarsınız.

    online casino

    bu alanda dünya liderlerinden biri netent firması. adamlarla sözleşme imzalayacağınız zaman size bazı seçenekler sunuyorlar. mesela kar oranınızı belirtiyorsunuz, oraya %70 yazarsanız eğer oynanan her 1 liranın 0,70 kuruşunu müşterilere geri dağıtır, 0,30 kuruşu da şirkete kalır. bu oranları her şirket kendisi belirler, bir standart yoktur. ayrıca farklı ödeme planları var, şirket bir nevi ortağınız oluyor. "kurulumda 50,000 euro + turnoverdan(sistemde dönen toplam para) %3" gibi(rakamları salladım çünkü sözleşmeyi ben yapmadım, sadece ön bilgiyi alıp müşteriye iletmiştim) seçenekler sunuyor adamlar size. türkçesi; her zaman şirket kazanır.

    pazarın büyüklüğü ve lisanslama

    pazarın büyüklüğünü görmek isterseniz şuraya bir göz atabilirsiniz. verdiğim adreste sadece britanya'dan lisanslı şirketlerin bilgilerine ulaşabileceğinizi de hatırlatayım.

    çoğu şirket britanya'daki sıkı kontroller ve vergilendirme nedeniyle malta, hollanda antilleri, cebelitarık gibi sikimsonik yerlerden lisanslıyor bürosunu. tabii ki ülkemizde oynadığınız hiçbir büronun resmi bir lisansı yok, varsa da bu boktan ülkelerdendir. zira british gambling commission sıkı denetimler esnasında para kaynağını da soruyor, gelen para eğer kumarın illegal sayıldığı(misal bizim güzel ülkemiz) bir ülkeden geliyorsa o büroya ağır yaptırımlar uyguluyor. bu sebeptendir ki bet365, betfair, bwin, gamebookers(gerçi gamebookers da bwin'in alt kuruluşuydu sanırım) gibi sektörün lideri olan firmalar kesinlikle türkiye'de kumar oynatmıyorlar.

    şike ve hile

    bu kadar büyük bir sektörde hile ve şike olmayacağını düşünmek her ne kadar aptallık olsa da ben henüz tanık olmadım. zaten adamların böyle bir şey yapmalarına da gerek yok, sonuçta her şekilde kaybedeceksiniz ve hem maddi hem manevi olarak çöküş yaşayacaksınız.

    pazarın en büyüğü kim tam olarak bilemiyorum lakin tahminim betfair olduğu yönünde. en büyük al sat bürosu onlar, bundan eminim ama toplam işlem hacmi konusunda kararsızım. ayrıca betfair, uefa'nın tanıdığı tek bahis bürosudur. bürosuydu diyeyim, sonradan işler değiştiyse bilmem. şike ve hile konusunda british gambling commission'ın ciddi önlem ve yaptırımları var. adı şikeye karışmış bir büro kesinlikle faaliyet gösteremez. şike ya da hileyi geçtim, herhangi bir manipülasyon şüphesi olsa dahi büronun lisansı soruşturma tamamlanana kadar askıya alınır. detayları web sitelerinde bulabilirsiniz.

    bunun haricinde çoğu büyük şirkete içerik sağlayan betradar'ın daha önce almanya'daki bir şike olayını ortaya çıkardığını biliyoruz. erken uyarı sistemi ismini verdikleri bir şey geliştirdiler ve bu konuda uefa ile entegre biçimde çalışıyorlar. ben burada hatır şikesinden bahsetmiyorum, onun önüne geçmek gerçekten zordur fakat şu klasik "abi isveç liginde şampiyon olsa x euro alacaktı, 4 bahis bürosu toplanıp y euro vermişler takıma, son maçı bilerek kaybedip şampiyonluktan oldular" geyiğinin koca bir yalandan ibaret olduğunu anlatmaya çalışıyorum. yoksa ne şikeler dönüyordur ama bunu kimse bilemez.

    casino konusunda da bir hile olmadığından eminim, en azından bize gelen entegrasyon dökümanlarında "abi hile yapacaksanız şu veriyi, şöyle post edin" gibi bir şey yoktu*. kaldı ki şu an çoğu şirket canlı casino olayına geçti. tekrar edeyim; adamların hile yapmasına gerek yok. zaten kaybedeceksiniz.

    türkiye ve bahis

    yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılının mart ayında yürürlüğe giren bir yasa ile bu tür spor bahisleri organizasyonlarının yürütülmesi tekelleşti ve tek yetkili spor toto teşkilatı oldu. öncesinde de zaten internet teknolojilerinin bugünkü kadar gelişmemiş olması nedeniyle pek bilinmiyordu çoğu site. daha doğrusu şöyle diyeyim; ben ilk kuponumu 2002(2003 de olabilir emin olamadım) yılında ankara sakarya'da merdivenaltı bir mekanda oynadım, o yıllarda internetten oynayan insan sayısı azdı. 2004 yılının sonuna doğru insanlar bwin, bet365, betfair gibi siteleri keşfetmeye başladı ve türk müşteri sayıları ciddi biçimde arttı. hatta bwin'in türkçe versiyonunu yayına sokması da o yıllara denk geliyor diye hatırlıyorum ama emin değilim.

    2005 yılına geldiğimizde ise bazı bürolar işi iyice ciddileştirerek burada ofisler açmaya başladılar. büyükler arasında betsson(birçoğunuz bets10 olarak bilir ama satıldı sanırım sonradan, normalde isveç merkezli bir büroydu) bunu ilk başlatandı ve türkiye içindeki banka hesapları üzerinden ödeme alıp, göndermeye başladı. bu durum kısa süre içerisinde devletin ilgisini çekti ve iddaa'yı tekelleştirdiler.

    gelelim asıl meseleye. hukukçu değilim, bunu gören hukukçulardan kaynak göstermek kaydıyla ekleme yapmak isteyen olursa buraya eklerim fakat türkiye'de hizmet veren bir siteden(iddaa'nın resmi bayilerinden bahsetmiyorum) kumar oynamanız ve adamların sizin paranızı ödememesi durumunda yapabileceğiniz hiçbir şey yok. zaten düzgün denetlenen bir firma olsa sana bahis oynatamaz, e sana oynattığına göre adam paranı ödemeyebilir de. altın yumurtlayan tavuğu kesmez kimse fakat bilemezsiniz yine de. oynamayın.

    kumar bağımlılığı

    eğer kumar oynamak, sevişmekten daha zevkli geliyorsa tebrikler, patolojik kumarbazsınız. bu durum düzeltilmesi gereken bir şeydir ve bunu yapabilecek tek kişi de sizsiniz. önce durumu gözden geçirin, sonra harekete geçin. daha önce hiç sevişmemiş olanlar ise "ulan ben acaba öyle miyim?" diyorlarsa şurayı inceleyebilirler.

    psikolog değilim ama emin olun bir kumar bağımlısını gayet iyi anlayabilir ve tanıyabilirim. kaybettiği zaman hissettiklerini, geri kazanma hırsını, hayatının gün geçtikçe daha boktan bir hal almasını, kaybettiklerini alamazsa mahvolacağını düşünmesini, söz verdiği bazı ödemeler için elinde yetersiz para olduğunu ve bu parayı tamamlamak için tek ihtimalinin kumar oynamak olduğunu düşündüğünü çok ama çok iyi biliyorum. fakat doğru olan bu değil.

    elinizde 10 lira var, sizin de ödemeniz gereken 50 lira varsa o parayla kumar oynamayın. 50 lira borcunuz olan adama "şu an 10 liram var, çalışıp kalanı da ödeyeceğim" deyin ve 10 lirayı verin. adam sizin canınızı alacak değil ya? kaldı ki siz o parayla kumar oynadığınız zaman günün sonunda 0 liranız olacak ve adama yalan söylemek zorunda kalacaksınız.

    kumar oynamadığınızı söylemeniz, karşınızdaki insanları buna inandırdığınız anlamına gelmiyor. kumar bağımlısı birisi ile 3 saat geçirmem yeterli bunu anlayabilmek için ki ben malın önde gideniyim, çevrenizdeki insanlar eğer bu konuda konuşmuyorsa sizi üzmemek içindir. insanları aptal yerine koymaya çalışmayın, başaramayacaksınız.

    bu boktan kurtulmak isterseniz öncelikle bahis hesaplarınızı kapatmakla başlayın. regülasyona tabii tüm firmalarda hesap kapatma seçeneği olur ve bir hesap kapatıldıktan sonra 72 saat boyunca geri açılamaz. bunun nedeni anlık isteklerinizi önlemek ve sizi mantıklı düşünmeye itmektir. bunu tabii ki bahis şirketleri istemiyor, düzenlemeleri koyan kuruluşlar -british gambling commission gibi- zorunlu tutuyor. muhtemelen sizin tercih ettiğiniz merdivenaltı bürolarda bu seçenek yoktur, o nedenle bir arkadaşınıza durumu anlatın, sistemdeki e-posta adresini(şifrenizi yeniden talep edememek için) ve şifrenizi değiştirmesini isteyin. ne olursa olsun o bilgileri size geri vermeyecek olan birisi olsun bu kişi.

    sonrasında da en yakındaki devlet hastanesine giderek psikolojik destek alabilirsiniz. bu kötü bir şey değildir, hepimiz bok gibi insanlarız ve desteğe ihtiyacımız var. maddi durumu daha iyi olanlar da şuraya bakabilirler destek almak için. benim elimden pek bir şey gelmez, bildiğim şeyleri buraya yazdım ama bir destekçi arıyorsanız bana mesaj atabilirsiniz.

    hukuksal boyut

    dediğim gibi türkiye'de yasak. fakat zaten devlet de bunu oynatıyor. hani o sizi çok düşünen, milli irade diye sabah akşam ağlayan, mevzu ot olunca kaplan kesilen ama insanlara ciddi biçimde zarar veren kumarı kendi eliyle oynatan devlet, her yerde ben müslümanım diye bağıran bir adam var mesela bıyıklı. hah onu diyorum işte, onun zamanında tekelleşti bu kumar olayı.

    ben devletlerin böyle her boka karışmasını savunmam, kaldı ki bana göre devlet gereksizdir. önemli olan insanların eğitilmesi, eğer eğitilemiyorlarsa da bazı düzenlemelerin getirilmesidir. sadece kendi tutarsızlıklarını göstermek açısından yukarıdaki örneği verdim.

    eğer hukuki açıdan bir şeyler yapabileceğine inanan, gerçekten türkiye'de hizmet veren kaçak büroların kapatılmasını, sorumluların cezalandırılabilmesini sağlayabileceğini düşünen varsa mesaj atabilir. bildiğim tüm büroların listesini ve bu işi yapan insanlara nasıl ulaşılabileceğini anlatabilirim. en azından seçenekleri azaltırız.

    ayrıca bildiğim kadarıyla ülkemizde resmi olarak faaliyet gösteren bayilerde(nesine, oley, tuttur, misli, bilyoner, birebin) yukarıda bahsettiğim hesap kapatma özelliği yok. bunu yurtdışındaki tüm düzenleyici komisyonlar mecbur kılmışken bizim ülkemizde olmaması sizce neyin göstergesi? ben cevap vereyim; ne kadar sikik bir ülke olduğumuzun. bu konuda da elinden bir şeyler gelen birileri varsa yapabilir.

    tekrar edeyim; devletin kesinlikle her boka burnunu sokmaması gerektiğini düşünüyorum ama biz mal bir toplumuz. ya bunu tamamen yasaklarsın ya da diğer şirketlere de pazara girme imkanı verir ve onları denetlersin. size amerika'dan bir örnek vereyim, yani adamlar bu entegrasyonlarda apayrı bir noktada ama orada eğer kredi kartı borcunuz belli bir noktaya ulaştıysa kumar oynayamazsınız. şu an bu bilgiyi teyit etmedim fakat yıllar önce bir yerde okumuştum, bulunca iliştiririm buraya.

    sonuç

    yukarıda size pazarın büyüklüğünü, günün sonunda bir kaybeden olacağınızı ve bu tür bağımlılıkların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlatmaya çalıştım. yine de anlamamakta ısrar ediyorsanız bokunuzda boğulun, beni ilgilendirmez. ben insanlığımı yaptım, şimdi de gururla güneşin doğuşunu izleyeceğim. bu salaklığı sürdürerek para kazanamayacağınızı bilin yeter.

    düzeltmeler

    hepsini anlatacagim ve island er besti stadurinn til ad lifa uyardı, bilyoner'de hesap kapatma özelliği varmış. muhtemelen diğer yasal bayiilerde de vardır diye de eklemişler. bunu da düzeltelim.

    kazanan kuponları paylaşan bir arkadaşının gönderdiği ekran görüntüsünü paylaşan bir yazar olmuş, onun üzerine de bir şeyler yazayım. kısa vadede kazançlar elbette olacaktır, önemli olan büyük resme bakmak. kaldı ki o ekran görüntüsü rahat biçimde manipüle edilebilir. eğer çok isteyen varsa 1 liraya 9 milyon lira kazanmışım gibi bir ekran görüntüsü hazırlayabilirim 10 dakika içerisinde. olay doğru olsa bile uzun vadede mutlaka kaybedeceksiniz. çok uzun vadeye gitmeye de gerek yok, bir gecede eğer 10,000 tl kazandıysanız, bunun en az %20'sini ertesi gün oraya geri verirsiniz. bununla ilgili de bir istatistiğimiz vardı da onu paylaşmadım, özeti bu.

    kibritsuyu şöyle bir şey eklemiş, duyuruyu açan kişi 2013 yılında aşağılarda bir güncelleme daha paylaşmış diye de not bırakmış. okumanızda fayda var diye düşünüyorum.

    bir yazar burada duygu mastürbasyonu yaptığımı iddia etmiş, bilmiyorum belki de doğrudur. fakat olaya daha geniş pencereden bakıyorum; bu işi biz yapmasak, bir başkası yapmayacak mıydı? evet, yapacaktı. biz bu işi kabul etmesek kumar sektörü büyük bir yara mı alacaktı? hayır, almayacaktı. problem? ben de hayatta kalmak zorundayım ve işimi severek yapıyorum. açık konuşmak gerekirse bu projede çalışırken aldığım tadı hiçbir şeyden almadım, belki bilardo ama yok lan almanlık daha güzel. hukuki boyuta gelecek olursak; önünde herhangi bir yasal engel yok. bu bilgi yeterli sanırım.

  • 4. starbucks reserve

    daha önce leğende yıkanmış olanlar buradan mocha alamayacakmış. öyle bir detektör getirmişler.

  • 5. şehit akif hatunoğlu'nun cebinden çıkan vasiyeti

    http://i.hizliresim.com/n42vmo.jpg
    http://www.haberler.com/…nden-cikti-7657006-haberi/

    "eğer bir gün yaban ellerde şehit düşersem
    hiçbir hükümet temsilcisi gelmesin cenazeme (vali, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı vs.)
    neden diye sormayın…. çünkü onlar uyuduğu için bunca şehitler verildi…
    allah'tan dileğim aileme ve ülkeme yaşattıkları acının binlerce mislini yaşasınlar.
    anneciğim, babacığım ellerinizden tekrar öperim,
    hakkınızı helal edin, size layık bir evlat olamadım,
    ihtiyaçlarınız karşısında yanınızda bulunamadım,
    hakkınızı helal edin… hakkınızı helal edin…
    kızım benim tatlı meleğim seni çok seviyorum,
    mis kokulum benim…
    kızımı önce allah'a sonra annesine sonra da annem ve babama emanet ediyorum, sabişim benim biricik tatlı meleğim,
    hiçbir suretle devlete kızımı emanet etmiyorum.
    çıkıp kürsüden sakın ha konuşmasınlar 'emaneti emanetimizdir' diye,
    devlet ite köpeğe göz yumup bizlerin elini kolunu bağladıysa
    benim zaten zerre kadar güvenim yok bu hükümete, devlete.
    silah arkadaşlarım, yoldaşlarım, kardeşlerim hepiniz allah'a emanetsiniz,
    devlet uyuduğu için bizler öldük, türk devleti, sizler uyumayın ki diğer mehmetçikler ve polislerimiz yaşasın, ulusumuz yaşasın, boyun bükmeyin.
    naaşıma gelince babam uygun görürse pozantı, tekir'deki yayla evimizin bahçesine gömün.
    yok derse de nereyi uygun derse ondan izin alınsın, istediği yere defnedin."

  • 6. 3 eylül 2015 türkiye letonya maçı

    bir ara konya seyircisi meksika dalgalanması yapıyor sandım, meğer yatsıyı kılıyorlarmış toplu olarak.

  • 7. koç grubuna yapılacak operasyon

    sıkar biraz.

    öyle ipek gurubuna operasyon yapmaya benzemez o iş.

  • 8. 550 sandalyeli mecliste 554 toplam oy çıkması

    siyasetin çümüşlüğüne bir örnektir. oy ve ötesi'ni meclise de mi sokalım. bu ne kardeşim.

  • 9. kate upton

    (bkz: a.q.)*

    edit: bunu debe'ye sokmayın. uçuracaklar.

  • 10. çağdan pelin montaş

    çok kötü fotoğrafçıdır, kötü fotoğraflar çeker, bir de üstüne reklam yaptırır. onu tercih etmeyin, cep telefonunuzla çekin doğum moğum ne varsa aq sdjklfskld.

    edit: 1. entry sahibi silip gitmiş, olay buydu. pretty cool sağolsun: http://imgim.com/pelinkardeş.png

  • 11. 4 eylül 2015 intihar teşebbüsü

    saçmalama hollanda'yı yenersek 3. olabiliriz.

  • 12. 3 eylül 2015 ahmet şahbaz'ın tahliyesi

    ethem sarısülük'ün abisi mustafa sarısülük tarafından twitter hesabından bu tweet'le duyurulmuş tahliyedir.

    '' ak saray'a, ak parti'ye ve tayyip'e daha fazla katil lazım olduğundan kardeşimizin katili serbest bırakılmıştır.''

    başka söze gerek yok sanırım.

  • 13. chp-vatan partisi seçim ittifakı

    anadolu partisinin iktidara yürüyüşünü engellemeye yönelik ittifaktır. ama başarılı olamayacaklar kesemeyecekler anadolu partisinin önünü.

  • 14. ankara'daki satılık 27 bin liralık daire

    alınıp üstüne yaklaşık 10-15.000 tl masrafla muhteşem bir eve dönüştürülebilecek evdir. bu dönüşüm sonrası da rahat 60-70'e satılır. zira ankara'nın göbeğinde böyle bir daire kaçmaz.

    misal;

    http://freshome.com/…mall-apartments-designs-ideas/

  • 15. ösym sınavlarında toplu taşıma kartı yasağı

  • 16. türkiye

    bu ülkeden hala umudu olanları gördükçe yeminle içim kıyılıyor artık. idrak edin olum artık, bu ülke geri dönülmez bir şekilde karanlığa girdi. tamam biz de biliyoruz, hiçbir zaman bir norveç, finlandiya, avustralya olamayacaktı zaten, bırak onları rusya'dan elini tam kurtaramamış azerbaycan, komünizmi hala atlatamamış bir doğu avrupa ülkesi bile olamayacaktı ama en azından sokakta yürürken katil olmak istemiyorduk lan eskiden.

    tarım alanları bitmiş, su kaynakları tükenmiş, ormanları yok edilmiş, şehirleri parsellenmiş bir toprak yığını burası artık olum, taşı maden, toprağı siyanür, suyu hes olmuş. bunlar paylaşılırken kendine zırnık kadar pay almayı marifet sanan çıkarcılarla vatan kurtarmaktan falan bahsediyoruz bak. boşa uğraşmayın, soysuzluğunu hırsızlığını, azgınlığını daha sessiz yapabilmek uğruna evlatlarımızı 20 yaşında gömüp "şehitlik çok güzelmiş cnm" edebiyatı ile acımızın bile üstünü örtmeye çalışan kahpelerle baş edemeyiz biz.

    cahil yetiştiren okullardan, ameliyat yapacak doktoru kalmamış hastanelerden, tükenmiş sanayiden, utanmasa vergi levhasına "ana faaliyeti: adam dövmek, öldürmek" yazdıracak esnaftan nasıl bir gelecek kurulabilir artık? yunan adalarına kaçmak isteyen suriyeli göçmene sahte can yeleği satmayı düşünen, planlayan, gerçekleştiren adam var aramızda. avuç kadar botlara onlarca insanı batacağını bile bile dolduruyorlar, hepimizin gözü önünde. aylan'ın bedeni kaç lira için kıyıya vurdu, bir insaflı açıklasın yahu?

    3 liralık doları, 5 liralık benzini, 50 liralık eti, cari açığı, ihracatı falan bütün bunları ciddi ciddi düşünmeyi bırakalım. yahu emel sayın'dan, fikret kızılok'tan, barış manço'dan, cem karaca'dan bir harf bile öğrenememiş, müzik diye "miş-miş, dan-dan, oh-oh" mertebesine batmış kepazelere maruz kalıyoruz. neşeli günler'den recep ivedik'e, uğur mumcu'dan selahattin çakırgil'e, kadir mısıroğlu'na, tuğçe kazaz'a... huzur bizi nasıl bulabilir?

    şiddeti marifet sayan, cehaleti kutsayan, töre diye bağnazlığa biat eden, gülmeyi aşağılayan, ölmeyi sıradanlaştıran insanlar her tarafımızı sardığı için korkuyoruz. açlığına şükreden, yalancılara mum diktiren, hırsızlara biat eden bu kaypaklar ordusundan bahsediyoruz. bu orduyla savaşamazsınız!! metroya metrobüse otobüse minibüse binerken, yaşınıza, kucağınızdaki çocuğa, özürünüze bakmadan üzerinize çıkan, "hadisene kardeşim" diyen orospu çocuklarının leş kokan nefesini hissediyoruz, kapıdan dışarı adım atınca, her yerde. nefretimize bata çıka yürüyoruz. lan 15 yaşında 16 kilo bir çocuk toprağa girdiğinde "ee su testisi su yolunda" diyenleri gördükçe bu ülkede insanlık bitmiş dedik hepimiz. özgecan'da, baran'da, yarbay'ın feryadında, öldürülen her insanda. en son da çoğumuzun oğluyla yeğeniyle yaşıt o zavallı çocuğun bedeni kıyıya vurunca insanlık bitti dedik dün.

    ne bitmez "insanlık" varmış bu topraklarda.
    yerin dibine batsın!

  • 17. 3 eylül 2015 fethullah gülen'in açıklaması

    müridleri dışında kalan kesime o kadar bir şey ifade etmiyor ki açıklamanın ortalarında bir yerde kredi kartı nosunu şifresini ve güvenlik kodunu verse bile kimse farketmez.

  • 18. tarlada 11 lira olan fındığın rafta 90 lira olması

    müşteriye yaramadığı gibi bizim gibi fındık tarlası olan insanların da geçimini zorlaştırıyor. çünkü gübresi, tırpanı, çalışanı, patozu derken zaten neredeyse alınan fiyat kadar gider oluşuyor. kısacası zaten sanayi üretimi kısıtlı olan ülkenin elindeki nadir kazanımlardan olan tarım üretimini de bitiriyorlar.

    zorunlu edit: birçok kişiden "tarla değil bahçe, anladın mı şapşik şey?" tarzında mesajlar alıyorum. haklılar lakin şöyle bir durum var; türkçenin değiştirilmesi teklif dahi edilemez deyiş bütünlüğü olan sözcükleri olsa da benim bakış açıma göre halkın günlük yaşamda kullanarak dile yerleştirdiği kelimeleri zoraki değiştirmenin bir manası yok. nesillerdir fındık tarlamız var daha bir kere köydeki kimsenin ağzından fındık bahçesi duymadım :) bazı şeyler ne kadar alanında yetkin olsan da sahaya inmediğin sürece eksik ve kopuk kalıyor demek ki.

    amator king'in izniyle: dostum "tarla değil, bahçe" diyenler, hayatlarında ayaklarini toprağa basmamis olan insanlardır. bu yüzden bilmiyorlar :-) bizim de tarlalarimiz var, doğrusunu kullanıyorsun sen dert etme.

    (bkz: galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır)

  • 19. 3 eylül 2015 seçim hükümetinin düşmesi

    üzülürüm üzülürüm mhp'ye üzülürüm kumpasa gelmişler fark etmeden hdp'yle aynı oyu vermişler.

    kıyamam :(

  • 20. big bang teorisi kanıtlanmadı

    (bkz: emeklilikte okurum)

  • 21. rodos sahilinde seks yapan çift

    erkeği insafsız, acımasız olan çifttir.

    yahu o sıcakta arabanın kaportasına bir şey serer insan yandı kadının sırtı be!

  • 22. esad'a destek verip suriyeli çocuğa üzülmek

    (bkz: aktroll detected)
    (bkz: don't feed the troll)

  • 23. aşkı anlatan gelmiş geçmiş en iyi replik

    - dünyanın ekseni kaydı behzat. oniki santim yerinden oynadı. sen bana bir santim bile yaklaşmadın.

    (bkz: behzat ç)

  • 24. galatasaray'a göğüs reklamı önerileri

    aklıma gelen en iyi seçenek fb yandex. eğer onu da beceremezlerse göğüse ay lav yu hoçam, kollara da alllaaaama pin çükür yazdırsınlar.

  • 25. p ile başlayan mesleklerin çok para kazandırması

    (bkz: piç mimarlık)

  • 26. atatürk kültür merkezi taksim'e yakışmıyor

    ya bunlar bu adamı kültür bakanı yaparken "şu ayı gitsin de biraz kültürlensin" diye mi düşündüler demeye başladım. bir yanlış anlama mı var acaba? bu kadar hanzoluğu başka türlü açıklayamıyorum

  • 27. 3 eylül 2015 efsane istanbul trafiği

    ben motorcuyum bana koymuyor da, trafikte kalanlara laf eden o çok akıllı arkadaşları görmemize vesile olması sebebiyle, sinirimi bozan trafiktir.

    arkadaşların saçma sapan sorularına mümkün olduğunca sakin cevaplarım aşağıdadır:

    istanbul'da yaşamak zorunda mısınız?
    evet. istanbul'un 100km dışında burada aldığım paranın yarısını alsam gitmeye hazırım, ama yok.

    toplu taşıma kullanmayı neden düşünmüyorsunuz?
    çünkü yok. 10 km yol için (dikilitaş-altunizade) 2km'si yaya olmak üzere iki araç değiştirmem gerekiyor, toplu taşıma kullansam. bu araçların tam saatinde gelmesi de, o araçlarda (tamam bir hostes kapıda karşılayıp yerimizi göstermesin ama, en azından) ayakta durabilecek kadar yer bulma ihtimalimiz de pek az. hadi aracın fiziki şartları sağlandı, insanımız hayvan. sabahın 7sinde nasıl beceriyorsa o kadar kokmayı, beceriyor. sıra beklemiyor, taciz ediyor, koltukta oturmayı bilmiyor, vesaire.

    işiniz bir kıtada, eviniz diğer kıtada olmak zorunda mı?
    e demek ki zorunda. kiralar, konut kalitesi, iş şartları, belki evliyse eşlerden birinin çalışma koşulları, yani herhangi bir sebep yüzünden demek ki zorunlu. ya gerçekten bu fikir ilk senin aklına gelmiş olabilir mi? bu lafı ederken insan azıcık ar eder de susar. ayıptır.

    hepiniz motosiklet kullansanız olacak, kullansanıza?
    yahu herkes motosiklet nasıl kullansın, düşmesi kalkması bi tehlike, yağmuru çamuru oluyor başka bi sıkıntı, diğer şoförler ile mücadele de öyle çok bayılacak hoşlanılacak bir aktivite değil. yahu en basitinden 52 yaşında tombul bi kadıncağız o koca alete nasıl insin nasıl binsin? bunun eteğiymiş elbisesiymiş, kıyafet şartlarına hiç girmiyorum bile.. ne gereği var?

    e bu trafiğin sorumlusu onu oluşturanlardır o zaman, çeksinler.
    yaraamı onu oluşturanlardır, ağzımı bozduruyorsunuz. şehir planlaması yok, kıç kadar mecidiyeköy'e hala gökdelen yapılıyor, şehri bırak ülke planlaması yok, ne varsa istanbula yapılıyor, diğer şehirler irice köylerden ibaret.. ülkede sanayi yok, sanayi olmayınca orada emekçi olacak kişiler istanbul'a gelip hizmet sektörüne dahil oluyor. doğudaki köyleri boşaltmışsın 90lardan beri doğru dürüst hayat yok, insanlar hayvancılık yapsa yapamıyor, hayatta kalacak kadar şanslı olanlar tarım işçisi olmuş yollarda perişan oluyor.. sen daha neyin mallığının peşindesin de o trafikte çile çekmek zorunda olana bok atıyorsun, sanki oradaki adam keyfinden orada.. sanki sen köylerde bile insanların eğitim, sanat, spor faaliyetleriyle iştigal edeceği ortamları hazırladın da millet keyfinden geldi istanbul'a..

    ya ne kadar kolay konuşuyorsunuz, ne kadar da embesilsiniz.. hayret ediyorum.

  • 28. fatih terim

    "cenk tosun daha çok çalışıp istikrar yakalamalı" demiş.

    sanırım kendisi batuhanın gol krallıklarını alt üst ettiği bi paralel evren yaşıyor kafasında.

  • 29. türkiye'de sıra kültürünün olmaması

    kürt sorunu ve türban sorunundan sonra üzerinde düşünmesi gereken en önemli sorundur kanımca. biz milletçe sıraya girmeyi bilmiyoruz arkadaş. sıra denen şey bu millet için şark kurnazlığı yeteneğini konuşturabileceği bir ortam, bir yetenek sizsiniz platformu adeta! üstelik bu durum halkın her tabakasında açıkça görülüyor. alt, orta, üst, çapraz ne varsa... bu entyrmde tabaka geçişlerimde yaşadığım sıra kültürü yoksunluğunu örneklerle açıklamaya çalışacağım.

    alt tabaka:
    günlerden bir gün annemin canı kokoreç çekti, ben de çevredeki en yakın kokoreççi olan seyyar bir kokoreççiye gittim. (şu tarz kokoreççilerdendi.) sahibi henüz tükanı açmamıştı ama sandalyeleri diziyordu. kendisine ne zamana işe başlayacağını sordum, ''10 dakikaya başlarım evelallah'' gibisinden bir şeyler dedi. sözüne güvendim ve ''15 dakika sonra geleceğim, bana 3 kokoreç hazırlar mısınız?'' dedim. ''tamam.'' dedi ve eve döndüm. tam 15 dakika sonra geri döndüm ve kokoreçleri sordum. ''siz gelince hazırlayacağım demiştim ya.'' cevabını aldım. yanlış anlamış olma durumunu göze alarak (halbuki yalan atıyordu kendisi, yalancıyı götünden bile tanırım.) sessiz kaldım ve 3 kokoreç için sıramı bekledim. benden önce gelen bir beyefendi 1 köftesini aldı ve sıra bana geldi. sandalyemde masum masum otururkene afedersiniz bir kadın müşteri geldi ve ''1 yarım köfte, 1 çeyrek köfte ve 1 çeyrek kokoreç alabilir miyim?'' dedi. (siparişi alan kişi benden siparişi alan adamın eşiydi.) kokoreççi kadın ile müşteri biraz lafladı, kokoreçten lafı açtılar vs. derken bir baktım müşterinin elinde köfteyle kokoreçin bulunduğu poşet! al işte, sıramı çalmış. ne diyeyim ulan ben buna şimdi? demedim bir şey, sineye çektim. aldı kokosunu gitti. neredeyse yarım saattir bir hiç için beklemiştim. meğer benim kokolar şimdi yapılacakmış. içimden küfrü basarak beklemeye başladım. yaklaşık 25 dakika sonra kokoreçlerim oldu. 3 kokoreç için bir saat boyunca mal gibi oturdum sokak masasında. ne için, 3 tane kokoreç için! içimden ''allah belasını versin böyle işin!'' derken adama ''iyi akşamlar'' deyip uzaklaştım.

    orta tabaka:
    kimliğimi kaybedenlerin muhtardan alınması gereken bir belge vardır, alanlar bilir. işte onu almaya gitmiştim bir gün mıhtara. öğle arasında gittiğim için kapalıydı, banklardan birine oturup bekledim.az sonra başkaları da geldi. 5-6 kişi olmuştuk. ilk önce ben geldiğim için içim rahattı, ilk benim işim halledilecekti. ara bitti, muhtar gelip kapıyı açtı ve bir anda ortalık toz duman oldu. sıçtığımın sırasını kimse takmamıştı yine. herkes koşar adımlarla içeri daldı. en son gelen adam muhtara en çok yaklaşan olduğu için ilk onun işi halledildi. sonra bir kadın geldi, işi uzun olduğu için muhtar ona ''hanımefendi sizin işiniz uzun, isterseniz geçin oturun, arkadaşlara bir bakalım, hallederiz.'' dedi. ama kadın benim gibi pısırık değil ki! sözünü esirgemedi: ''uzunsa uzun, sıra benim değil mi, işimi halledin!'' dedi. muhtarla konuşmasında haklı olan oydu ama hem sıramı kapıp hem de ''sıra benim'' demesi beni çileden çıkarmıştı. tam bir şey diyecektim ki muhtar bir şeyler zırvalayıp kadının işini halletti ve kadın defolup gitti. birkaç kişi daha geçtikten sonra muhtara en yakın kişi artık bendim. tam derdimi anlatacaktım ki arkamdaki kır saçlı lavuk cümleye girdi. içimden ''eee artık yeter amk lan'' diyerekten muhtara ''sıra benim muhtar bey, ben daha önce geldim.'' dedim ve zorla da sıramı geri aldım. tipine sıçtığımın lavuğu geriledi. lanet olasıca kağıdı aldım ve defolup gittim. peki ben hatayı nerede yapmıştım? hatayı ben en başında yaptım... sıramı kapanlara en başından cevabımı vermeliydim. ''beyefendi buraya ilk önce ben geldim, sıranızı bekleyin, şark kurnazlığı yapmayın! aksi takdirde sizi düellloya çağırmak zorunda kalacağım!'' demeliydim. ama demedim, diyemedim. siz siz olun ve tepkinizi ortaya koymaktan çekinmeyin.

    (nispeten) üst tabaka:
    günlerden bir gün kız kardeşimle alışveriş yapmaya gitmiştik. acıkınca bir şeyler yemek için kfc'ye gittik ve sıramızı beklemeye başladık. 3 tane kasadan sadece orta kasada görevli vardı ve o kasada da biz ve önümüzdeki grup vardı. o grup siparişlerini alır almaz sıra bize gelecekti. ama öyle olmadı. çünkü önce sağ kasaya, sonra sol kasaya birer müşteri geldi. bizim önümüzdekiler de tam o anda siparişlerini alıp gittiler. normalde sıra kültürü olan bir insan hemen bizim siparişimizi alırdı ama tabii ki öyle olmadı. görevli sağ kasadakilerin siparişini aldı ve hızlı adımlarla arka tarafa gitti. gelince hemen uyardım. ''sıra bizimdi ama başkasının siparişini aldınız.'' dedim. ''sizinkini de şimdi alacağım.'' deyip gitti, uzun süre gelmedi. onun ardından başka bir görevli geldi ve soldakinin siparişini aldı. bu sefer iyice sinirlendik. ''sıra bizim sıramız, başkasının siparişini neden alıyorsunuz?'' dedik kardeşimle beraber. adamın cevabı şöyle oldu '' şu siparişi alayım, geliyorum.'' bak sen şu piçe, ulan ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun. durumu bilal'e anlatır gibi anlatmaya başladım artık. '' bakın, az önce önümüzde bir grup vardı, yiyeceklerini alıp gittiler. ardından bizim siparişimizi almalıydınız ama sağ kasaya geçildi. sonra sol kasaya geçildi ve uzun süredir burada bekliyoruz.'' dedim. açıkçası o malın ne cevap verdiğini hatırlamıyorum. tek hatırladığım o görevlinin tam bir mal olduğudur.

    evet sevgili yazarlar, gördüğünüz gibi sıra kültürü kazanmamız için daha bir fırın ekmek yememiz gerekiyor, umarım birkaçınız yazımı okuma zahmetine girer de geleceğin şark kurnazları olmaktan kurtulur.

    not: tabakaları mekanların lükslük derecelerine göre ''alt, orta, üst'' olarak nitelendirdim. bu yüzden kfc'yi nispeten üst tabaka olarak belirttim.

    türkiye'de sıranızı kaptırmama rehberi:
    1- sıraya gireceğiniz mekanın dibinden ayrılmayın. gerekirse dakikalar öncesinden mekanın camına ağzınızı dayayın ve arada sırada salya akıtın ki korkup geri çekilsinler.
    2- olur da sıranızı birileri kaparsa kesinlikle susmayın ve tıpkı sıranızı çalanın yaptığı gibi -yırtık dondan çıkar gibi- derdinizi anlatın. sıranızı çalanlarla yüzleşin.
    3- sıra kavgasının çıkacağı ortamlar az çok bellidir. bu ortamlarda kontrolü elinize alın ve daime yanınızda taşıdığınızı not defteriniz ile ortamın sıra makinesi olun. her gelene numarasını verin ve sükuneti sağlayın.
    4- sözünüzü geçirme kaygısı yaşıyorsanız:
    a) erkekseniz zor zamanlar için yanınızda tespih taşıyın. bu sizi daha kararlı ve sert gösterecektir. (kumaş pantolon da ayrı bir hava katar.)
    b) kadınsanız sesinizi solcu kızlar gibi olabildiğince tiz ve yüksek tonlarda kullanın. bu durumda sizden bıkan insanlar sıranızı anında iade ederler.

    teknik destek ve ayrıntılı bilgi için mesaj atabilirsiniz.

  • 30. enes ünal

    city hakkında:
    "hiç kimsede kompleks yok, saygısızlık yok; genç oyuncu-eski oyuncu ayrımı diye bir şey zaten yok. çok kısa süre içinde onlardan biri olduğunuzu hissediyorsunuz. bunu soyunma odasında, sahada, yemekte, otoparkta, mümkün olan her yerde hissettiriyorlar."

    "önceki senelerde çalıştığım bir hocamız “genç oyuncunun top kaybetme lüksü yok!” diye bağırırdı; burada ise kaybedilen her toptan sonra herkes birbirini motive ediyor. genç oyunculardan tek istedikleri çaba göstermeleri. bu kadar basit ve net! "

    "kaptan kompany karşısında bir topa çok sert bir tekme sallayarak girebiliyorsun ve o sadece işini yapıyor, sana dönüp bakmıyor bile. antrenmanın geri kalan kısmında arkanda birisi dolaşıyor mu diye sürekli tetikte olmana gerek yok! yine burada takıma henüz bir-iki hafta önce katılan genç bir oyuncu tartışmalı bir pozisyonda takımın gedikli oyuncularından herhangi birisine karşı “top sizden çıktı” diyebiliyor. bunun imkansız olduğu çok fazla yer var, bana inanın!"

    özellikle son alıntıladığım paragraf türkiyedeki futbolcuya dayalı sistemin aynası.

  • 31. pkk özür diledi

  • 32. suriyelilere sahte can yeleği satan esnaf

    şu tweette bahsi edilen esnaf gibi esnaftır;

    https://twitter.com/…jean/status/639327549361922048

    reisin esnafıdır. müslümandır ve her cuma namaza gidiyordur kesin.

    (bkz: esnafın suriyelilere sahte para üstü vermesi)

  • 33. ekşi sözlük

    sözlük yönetimindeki yanlılık hakkında basit bir teorim var:

    tabii ki objektif bir yönetim imkansız. keyfi davranmak yerine hukuka bağlı davranmak ancak kısmi bir çözüm, zira hukukun kendisi yoruma bağlı. olmasaydı, anayasa mahkemeleri olmazdı. (bilim bile üreticilerinin önyargılarından bağımsız değil). yönetimin de hukuki yorumlarında türkiye ortalamasının solunda olduğu belli.

    fakat bu etki abartılıyor. bunun nedeni şunlar:

    1) kalabalığın gürültüsüne karıştıkça, insan aptallaşır. düşünceleri daha siyah-beyaz, daha kaba, daha sığ olur çünkü bireysel sorumluluk duymasına gerek kalmaz. bundan herkes muzdarip ama çoğunluk mensupları daha muzdarip.

    örneğin, bu aralar sözlükteki suriyeli karşıtı söylev çok baskın olduğu için, araya karışıp "bu karakafalılar sokağa sıçıyor, gebersinler" denmesinin bir maliyeti olmaz. kimse sana kanıt sormaz, içeriğindeki mantığı zorlamaz, üslubunu eleştirmez. kanunları epey liberal biçimde yorumlasan bile suç teşkil edecek bir sürü entry var bu yüzden. ama suriyeli göçmen yanlısı bir fikir belirtmek için, benzer zekaya ve bilgiye sahip bir insan (bu detay önemli), daha sofistike biçimde yazmak zorunda. bunu beceremeyenler kabak gibi belli oluyor. o nedenle, taraflar arasında öküz oranı aynı bile olsa, azınlık "öküzleri" daha göze battıklarından onların lehine bir "kayırma" algısı baştan yerleşiyor.

    ***

    2) bu etkiyi düşünürken, sözlükte hangi konuda kim azınlık kim çoğunluk hesabını yapmaya yeltenebiliriz. mesela sözlük profili bir çok konuda türkiye ortalamasının solunda olduğundan, dışarda azınlık olanların, sözlükte destek bulunca sürü psikolojisine kendilerini kaptırmaları normal. dahası, dışardaki bastırılmışlıklarının acısını burada iyice köpürerek çıkarabiliyorlar.

    fakat bu etkilere göre daha baskın olan ve ters yönde bir etki var: sözlük bir vakumda değil, türkiye gerçekliğinin bir alt kümesi. hepimiz buraya gelene kadar türkiye'nin genel dinamikleriyle yoğrulmuş oluyoruz. dolayısıyla düşünce kalıplarımızın gelişiminde, türkiyede hangi konuda neyin çoğunluk görüşünde olduğu daha belirleyici oluyor.

    bu demek değil ki çoğunluk görüşü hep daha aptalca ifade edilir, azınlık görüşünü savunanlar hep daha dikkatli, nüanslı, çokkatmanlıdır. sonuçta tek tek örneklere baktığımızda aile terbiyesi ve iq seviyesi gibi faktörler daha belirleyici oluyor, o yüzden bir sürü sofistike sağcı var. fakat genele yaydığında aile de, iq da bir faktör olmaktan çıkar ve bu çoğunluk etkisi kendini belli eder.

    ***

    3) bu arada eğitim seviyesi ve güncel konularda bilgi sahibi olmak ile sola yatkınlık arasında zaten bir pozitif korelasyon var (nedensellik değil, korelasyon). benim bahsettiğim şey olan "azınlık olmanın söylevi derinleştirmekteki etkisi" ve "kalabalık içinde düşüncelerin sloganlaşması", bu korelasyona ek bir etki.

    ***

    4) türkiye gibi gelişememiş ülkelere has bir durum, bu etkilerin gücünü arttırıyor: sağ cenahın savundukları değerler genelde devletin aleni sponsorluğunda oldukları için (yargı, polis, iktidar onları hep kayırır), onların hayatta kalmaları için sofistike olmalarına gerek yok. herkes için geçerli olan sürü psikolojisinin ötesinde, "bunu böyle söylersem kafaya cop yer miyim, hapse girer miyim, fişlenir miyim" sorgulaması var. süreki bu öz sorgulamayı yapmak zorunda olan birinin düşünce kalıplarıyla, bunu takmayanlarınkinin aynı olmasını beklemeyiz.

    bunu bir doğal seleksiyon mekanizması olarak görüyorum. pek de doğal değil ya neyse. dinsiz, sendikacı, anarşist, kürtçü, "ermenici", feminist, lgbt, dhkpc, pkk, abd, ab gibi nice kısaltmaları, nice kimlikleri savunanların kaba bir söyleve sahip olanları, kamuflajı olmadan dolanan zebralar gibi kolayca avlanıyorlar. aynı entelektüel seviyedeki bir ülkücü ise örneğin, avlanmayı bırak ödüllendiriliyor. tam da o kabalığı ve sığlığı sayesinde kendi hiyerarşisi içinde yükselebiliyor. istisnai durumlar hariç, biraz daha nüanslı oldukları anda "davaya veya lidere bağlılıkları" sorgulanabilir, "felsefe yapma lan!" diye düşünceden önce kuvvete saygı duymaları öğretilebilir.

    (ben bunun sağa özel bir davranış olduğunu düşünmüyorum, sadece sağ baskın olduğu için onlarla ilişkilendirilen bir durum. solun baskın olduğu zaman ve mekanlarda da aynı dinamikler parti -büyük p ile, çünkü bir tane parti var- içinde çalışıyor. tebaa içinde güce tapmak, liderlik içinde de güç zehirlenmesi her yerde yaşanıyor. fakat yine de bence sağ, entelektüel olarak buna zemin oluşturmaya daha yatkın)

    ***

    5) bunlardan bağımsız, asgari bir etki daha var: herkes algıda seçicilik yapıyor değil mi? yani hem şimdi kendine yapılan bir haksızlığa, "karşı tarafa" yapılan haksızlıktan daha fazla ağırlık veriyorsun. hem geçmişe dönüp baktığında ikisini aynı oranda hatırlamıyorsun. hem de gelecekten beklentin mağduriyet oluyor. dolayısıyla kutuplaşmış her konuda, çoğunluk %100 baskın taraf olmadığı ve karşı tarafın fikirlerine maruz kaldığı sürece, kendine haksızlık yapıldığını, yapılageldiğini ve yapılmaya devam edileceğini düşünecektir. çoğunlukla beraber, ortalama algı da bu yöne kayacaktır. bu basit bir aritmetik.

    ***

    6) bütün bunların etkisiyle, yanlılıkları bulunan sözlük yönetimi yerine bugün bir yapay zeka gelse ve %100 adil davransa, pkk gibi özellikle duygu ağırlıklı konularda çoğunluk görüşünü savunanların içinde uçacak olanların oranı, azınlık tarafında uçanların oranından fazla olur. bu da, "azınlığın" kayırıldığı yönündeki algıyı devam ettirir. sözlük yönetimi, bu teorik yapay zekanın "yanlılığı" üzerine ne kadar fazladan yanlı ve bu ne kadar sistematik, bunu düşünmek lazım.

    ***

    konuyu bitirirken, sürekli dualist bir yaklaşım sergilediğimin farkındayım, yani dinci-dinsiz, sol-sağ, pkk-ulusalcı gibi kutuplardan örnek verdim ama gerçekte çoğumuz bu tahteravallilerin uçlarında değil ortalarındayız. sosyal medyanın yankı çemberi, dezenformasyon, duygu sömürüsü, trollük yüzünden bazılarımız uçlara kayıyor, özellikle de kalabalık içinde kayboldukları zamanlarda.

    ben yine de, bireylerin görece dengeli olduklarına inanıyorum. ve sosyal medyadaki kutuplaşmanın veya sığlığın, bireylerin çoğunun kutuplaşmasından ve sığlaşmasından ziyade, kutuplaşmaktan çıkarı olan "profesyonellerin" ve samimiyet-sığlık katsayıları yüksek olanların orantısız biçimde yüksek ses çıkarmalarının bir sonucu olduğuna inanıyorum. buna kanıt olarak, pkk hdp örneğinde, onca olan bitene ve bunların sözlükteki aşırı gürültülü yansımalarına rağmen, çoğunluğun oylarında bir değişiklik olmamasını gösterebiliriz.

    bu genel tespiti nötr biçimde yapıyorum. zira bazen bu inertia (yerinden kımıldamama isteği), oyuna gelmemek olarak görülüp insanı umutlandırıyor, bazen de apolitiklik veya cehalet olarak yorumlanıp insanı deli ediyor.

  • 34. bir erkeğe yara izinin hikayesini sormak

    -peki bu yara izi nasıl oldu fehmi?
    -basur ameliyatı sevgilim.

  • 35. hakan balta

  • 36. konyaspor taraftarı

    -tekbiiiiiir!
    -allah'u ekber!
    -tekbiiiiiir!
    -allah'u ekber!
    ve letonya beraberlik golünü bulur.
    -allahım, çok ayıp oluyor ama.

  • 37. kiralık aşk

    (bkz: geldi yine tipini siktiğim)

    olum insanların neyi izleyip neyi izlemediğinden size ne lan? loser'ın bayrak taşıyanısınız yemin ediyorum. izliyorlar evet, ve evet ben izlemiyorum. arada tv'de denk geldi karakterleri biliyorum filan da, ee yani? ne başardın bunu izlemeyerek? veya bunu izlemediğin vakitte ne yapıyorsun mesela? allah aşkına söyleyin lan çok merak ediyorum.

    inek arabaları sizi, bıkmadılar yav. ısrarla ve inatla yapıyorlar. en fazla porno izliyorsundur, neyin tatavasını yapıyosun osbirci seni.

  • 38. vestel venüs 3

    dağlara taşlara..

    shiftdelete de tam reklam yaptırmalık, mis. 2 gb bataryası var diyor hakkıcım benim, yerim seni. telefonu da iyi ki düşürdün ne bok olduğunu anladık, düşer düşmez arkadaki boya soyuldu, bir de elinle üstüne sürtüp bir şey yok diyorsun. kaç para aldınız?

    düşmeden önce
    düştükten sonra
    bu da ekstra, saat yamulmuş

    ha, bakın bir de müjdesi var ki, duymaya değer; 1500 lira altı geliyormuş. ahahhaa. biz aylardır 4gb ram'li zenfone 2'ye sövüyoruz o paraya geldi diye, adamlar gidip boktan telefonlarını bu bantta satacaklar. artık birkaç ay sonra mobilyaların yanında promosyon niyetine gider.

    bu arada, o kameranın asus ile bir alakası var mı bilmiyorum ama o kamera logosu asus pixelmaster camera'nın logosu. yavaş gelin yiğitlerim, asus sizi tek lokmada yer. uluslararası patent hırsızlığı yapmayın, bu öyle tayyip'e zam yaptırmaya benzemez.

    ne diyeyim, alın mı diyeyim? ahaha, adamlar dalga geçiyor ya. batarya da vestel marka, lityum polimermiş. uzak durun, almayın, aldırmayın.

    bazı rivayetlere göre kredi kartı ile vestel venus alanlarda, kredi kartı pos makinesinden geçerken almaaağğğ diye bir ses çıkıyormuş.

    o arka kapak tasarımını birilerine mi benzetiyorum, hani anca zam yaptığınız birilerinin telefonuna*? ön tasarım da zte blade s6'dan araklama.

    yürüyün gidin şurdan hırsızlar sizi.

  • 39. 6 eylül 2015 türkiye hollanda maçı

    fatih terimim ilk 11'ini beşiktaşlı futbolculardan oluşturması gereken maç. onlar bi şekilde 3. olur zaten.

  • 40. kısa boylu erkeklere verilebilecek tavsiyeler

    burada ekran basında sizinle dalga geçenlerden fotolarını isteyin, yüzde 90 ihtimalle özgüveniniz tazelenmiş bir şekilde masadan kalkacaksınız.

  • 41. suriyeli sığınmacılar

    bunları "cici" göstermek için yanıp tutuşanlar var.

    arkadaşım tamam her gün ölüm haberleri geliyor, sefiller, garibanlar. eyvallah. biliyoruz. insanlık dramı söz konusu. muhtaçlar, açlar... peki bu adamlar hadlerini biliyor mu? kesinlikle hayır.

    - metrodayım, havalimanına gidiyorum. 5 çocuklu suriyeli bir aile de metroda. çocuğun biri kapının kenarına işiyor. ses çıkaran yok. ebeveynlerinin umrunda değil.

    - arkadaşımın atölyesi var. kendisi t.c. vatandaşı işçiler çalıştırıyor. kanlı bıçaklı olduğı rakibi az maaş ve sgk derdinden kurtulmanın çaresini suriyeli işçilerde buluyor. ikinci ay sonunda tüm işçiler en yoğun iş dönemindeylen ya zam veya iş bırakıyoruz diyor. zammı kapıyorlar. kabul ediyor. iki hafta sonra bir daha, iki hafta sonra bir daha. en sonunda iş yerini geçici olarak kapatma kararı alıyor. (kalıcı da olabilir)

    - mcdonalds'ın balkon bölümünde çocuklar gördüm. 8-10 yaşlarında. menü almışlar yiyorlar. gülüyorlar, eğleniyorlar filan. dört tane çocuk geldi. bunların masaya çöktüler, direkt yemeye başladılar. bizimkilerin korkudan ten rengi attı. müdahale ettim. kovdum bunları. beş dakika geçmeden abileriyle geldiler. allah'tan türkçe biliyor bir tanesi. durumu anlattım
    . artistlik yapmaya çalıştı. dozer gibi üzerinden geçerim diyip, sesini yükseltme diyip, araya bir kaç küfür sıkıştırdım. dağıldılar. geri vites yapsam, olaylar değişirdi. ilk defa body yapmanın görsel de olsa yararını gördüm.

    daha çok hikayem var. 10 sene sonra bunlar hayatınızı sikecek. şimdi belki evli bile değilsiniz. ama ileride çocuğunuza musallat olacak olanlar bunlar. işinizi elinizden alacak olanlar bunlar. işin kötüsü şimdi bunlar 1 milyon kişiyse 20 yıl sonra 3-4 milyon olacak. sorunlar x3 x4 olacak...

  • 42. beşşar esed

    şunu kabul edelim, eğer savaşı esad önderliğinde suriye ordusu kazanırsa artık çocuklar denizde boğulmayacak, siviller ölmeyecek, katliamlar yaşanmayacak.
    eğer savaşı herhangi bir islamcı yapı kazanırsa çocuklar denizlerde boğulmaya, alevi, şii, hristiyan ve kürt kasabalarında da katliamlar yaşanmaya devam edecek.

  • 43. emlakçı

    1. minibüsçüler
    2. emlakçılar
    3. galericiler

    kendilerine küfür edildiğini söyleyerek etrafa küfür ederler. sonra insanlardan saygı beklerler. hassiktirin gidin. uzak durun, mümkünse selam bile vermeyin. sözlükte varsa basın engeli geçin.

  • 44. 3 eylül 2015 pkk mardin saldırısı

    muhtemelen 40 pkk'lının(çift sayı olacak zira)öldürülmesiyle sonuçlanır.

    ek olarak dikkat edildiyse yarbay isyanından sonra ölenlerin çoğu hatta tamamı polis! polislerin de siyasi görüş olarak asker kadar değişkenlik göstermediği ve hangi partiye daha yakın oldukları bilinen gerçek. polis cenazelerinde de herhangi tepki olmadı ...

    aklıma 20.08.2015'te fuatavni'nin attığı şu twitt geldi: "efgan bölgedeki adamlara verdiği talimatla iç savaşı körüklüyor, 'olabildiğince çok polis ölmeli, şimdilik askeri riske atmayalım' dedi"...

    fuatavni fidan ve efgan ala'nın kck içinde adamları olduğunu da söylüyordu zira.

    zamanında oslo'da görüşen bu isimlerin, mit'in suçlandığı paris'te öldürülen 3 pkk'lının olayında da parmağı olduğu iddia edilmişti. zira bu 3 pkk'lının mit ile çözüm süreci yürütmekten yana değillerdi..

    hayret!

  • 45. beşiktaş

    2006'dan bu yana kombine biletini aldığım takımım. o zamanlar 24 yaşında, iş hayatına yeni başlamış, aylık net 1100 tl maaş alan biriydim. çalıştığım banka şubesine ayak bastım ki ne göreyim, çok kişi beşiktaşlı ve kombine muhabbeti yapıyorlar. ertesi gün öğle arasında osmanbey'den inönü'ye metro + füniküler (taksim'den yürümüş de olabilirim, füniküler sanırım vardı o zaman) ile giderek sıraya girişim ve kombineyi alışım, hayatımda, kendi adıma yaptığım ilk harcamaydı diyebilirim.

    sonradan sonraya, her yıl kombine alsam da, tribündeki hevesim azaldı. öyle maçlara gidiyordum ama pek bağırmıyordum. demirören etkisi ile birlikte, özellikle tribündeki amigolardan çok rahatsız oluyordum. bunların başında da alen vardı. tribün ilginç bir biçimde adamı ilahlaştırmıştı. bana göreyse, o ünlü bestedeki gibi, ne ayak olduğu belli değildi.

    kafasına göre açıklama yapıp ben çarşıyı feshediyorum diyordu, tribün alen sahaya inip üçlü çektirmezse huzursuzluk çıkarıyordu, taraftar takımı ateşlemek yerine kendi şanı yürüsün diye bağırıyordu.

    yeni açık tribün, kapalı tribün kendisine bağırınca tezahüratlara hemen atlıyordu ama, yeni açık tribün bir tezahürat yapınca, kapalı tribün yeni açığı 'bip'lemiyordu. ben o zamanlar yeni açıktaydım.

    sonra bir yıl kapalıya gittim. q7, simao, guti, fernandes ve almeida'nın geldiği sezon. kapalıdaki garip tavrı anladım. bir imparatorluk vardı. herkesin bir yeri vardı. kapalı tezahürat başlatırsa, herkes katılıyordu ama, diğer tribünler kapalıya “talepte” bulununca, kapalı ya mevcut tezahüratına devam ediyordu, ya da kapalıda o anda bir tezahürat yoksa, alelacele bir tezahürata başlıyorlardı. işin ilginç tarafı diğer tribünler de, bir anda, o tezahürata başlıyorlardı.

    yeni açığa tekrar döndüğümde, 10 numaralı beyaz forması eksik olmayan, mustafa isimli amigo dikkat çekmeye başladı. bununla alakalı çok şey yazmak isterim ama kendimi dizginleyemem diye bir şey söylemiyorum. iyice hayattan soğuttular adamı.

    sonra bir gün, ben yine kendi halimde, maça gidip gelen, tribünde bağırmayan halimle takılırken, ekşi beşiktaş tribünü diye bir şey ortaya çıktı. o tribün amigolarında ve taraftar gruplarında olan bir şey yoktu bu tribünde. rant beklentisi. arkadaşların neredeyse hepsi ekşi sözlük yazarı. çoğu profil olarak da ekşici. herşeyin önünde insan. okumuş çocuklar.

    beşiktaş sevgisini tekrar hissetmeme sebep olan bu gençler, iyi ki varlar. gençler diyorum zira benden büyük 3-5 kişi ya var ya yok.

    bu gençler olmasa, tribünde birlikte takılmasak, ne olduğu anlaşılmayan kişileri tribünde gördükçe eminim futboldan soğuyacaktım.

    iş yapasım yoktu, bunları yazayım istedim. tribünler böyle gençlerle dolsun, hiçbir yerde şiddet kalmaz.

  • 46. cimbom tersten fakslar

    galatasaray'ın yeni sloganı.

  • 47. yeni apple logosu

    sadece 599 dolara apple stora'larda görülebilecek logodur.

  • 48. kıvanç tatlıtuğ

    bugün evden çıkarken apartmanın önünde karşılaştığım sarı kaşlara sahip oyuncu.

    apartmanın giriş katı hem motor galerisi hem de iç kısmında tamirhane var. evden çıkarken iki tane motor yanaştı.
    arkadaki motorlu kaskını çıkarıp "selamın aleyküm" dedi ben o ara altındaki asker yeşili müthiş triumph a bakıyordum. aleyküm selam demek için kafamı kaldırdım ve dedim ki bu düpedüz bir kıvanç tatlıtuğ.
    "aleyküm selam" dedim . gerçekten de sapsarıydı kaşları civciv sarısı kadar. galiba güneşle alakalı. ama benim için esas bilinmezlik bana "selamın aleyküm" demesiyle alakalı.
    bakkallar vardır mesela "günaydın" dersen sana ters ters bakarlar. ya da bazı taksicilere "iyi akşamlar" diyerek bindiğinde taksici cevap vermeyebilir. onlara "selamın aleyküm" demek çoğu zaman onlar için daha makbuldür.
    tatlıtuğ a göre ben "selamın aleyküm" denilecek bir insandım. halbuki ben çok güzel "günaydın" derim. "merhaba"da da çok iyiyimdir. bilinmesini isterim.

    arapça edit: selamun aleyküm imis.
    bir de kötü anlami yok demis birisi mesajla. kötü diye yazmadim mizahi bisey bu.
    alttaki hergelelere de cok güldüm. ulan ibneler görseniz siz de sasirirdiniz kaşlara
    edit2: mesajlar geliyor hala. geçenlerde benim tekel bayine iyi aksamlar diyerek girdim adam aleyküm selam dedi. komik gelmisti. bir gozlem olarak abartarak ilistirdim buraya. yoksa adam istedigini diyebilir banane

    sarı kaş editi: alın lan merak edenler http://imgim.com/…tas_mnkwnmbbc3ul1h4f8b2xtondf.jpg

  • 49. çalışılan pozisyonlar ve maaşları

    yazılan mayışları, özlük haklarını görünce at gibi kişniyorum. kısacık çalışma saatleri, aylık 6 bin liretler, 12 bin liretler havalarda uçuşuyor.

    yazarların şöyle geçmişte yazdıklarını bi kurcalasan, donanımhaber ölücülerinden beter yüzlerce entrysini bulursun.

    ama ne de olsa türküye'de herkes minimum 1.83 boyunda, geniş omuzlu, yeşile çalan ela gözleri var hatta ağlayınca yeşil oluyormuş ha bi de başı hariç 20 cm değil mi ?

    36 sayfa entry'nin şöyle 20 sayfasını okumam sonucu, lüksemburg'ta yaşadığıma kanaat getirdim. birazdan thalys trenimle amsterdam'a gideceğim.

  • 50. bir kızın asıldığını anlama yöntemleri

    (bkz: 0552'ye odaklan)