Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. şehit haberi istemiyorsan ak parti'ye evet

    (bkz: bize oy verin yoksa çocuk ölür)

  • 2. diyanetin jedi ustası yoda'ya savaş açması

  • 3. 2015 ekonomik krizi

    özel bi' firmada sabah 8 akşam 5 kitap okuyorum, dizi/film izliyorum, komik hayvan videolarına gülüyorum, atölyede uzay mekiği ve zaman makinesi yapmaya çalışıyorum. mühendisim. imalat yapıyoruz. boş vakitlerimde de üretim, kapasite falan planlıyorum bu arada.

    ham madde

    2014'ün kasım ayında kilosunu dolar üzerinden ama anlaşmalı fiyatla sabit 2,90'dan aldığımız bi' ham madde vardı. adamlar aralık 2014'te arayıp biz bunun fiyatını değiştirdik, artık size 2,70'ten veriyoruz dediler. canımıza minnet dedik. ağzınızdan çıkanla kulağınızın dediğinin duyduğunu sevelim biz dedik. sizin ağzınız bal yesin dedik. ham madde fiyatı düşünce, hâliyle maliyet de düştü. fiyat listesini değiştirmedik (üşendim) ama lokomotif ürünlerden (yanılmıyorsam) üçünde, satış aşamasında biz onu size şu fiyattan indirimli verelim dedik. düşük fiyattan sattık. müşteriler de bize sizin ağzınız bal yesin dedi.

    o zamanlar öyle tatlı yeyip tatlı konuşuyorduk ama o gün yediğimiz hurmalar şimdi götümüzü tırmalıyor. çünkü 2015 ocak'ta kilosunu 2,70'ten aldığımız ham maddenin kilosu şu an 4,00 tl. yani neredeyse %50 zamlanmış ve şimdi 4,00'ü versek bile bu iş huzur içinde çözülmeyecek. neden? çünkü ocak'ta, şubat'ta indirimli fiyattan sattığımız malların ödemesini şu an alıyoruz ve çok fena zarardayız. ben ocak'ta ham maddesini 2,70'ten aldığım ürünün satışından gelen parayla aynı miktarda mal üretecek ham maddeyi alıp koyamıyorum depoya. daha bunun işçiliği var, diğer malzemeleri var, şirkete misafir gelene ikram ettiğin kahvenin parası bile var. depodaki ham madde bitene kadar üretip, sonrasında stokta ne varsa onu satmayı düşünüyorum şu an için. bakın bu fakirleşmedir.

    iş gücü

    2015 ocak'ta 75 kişi çalışıyordu şirkette. şu an 35 kişi var. 39 kişiyi biz çıkardık. 1 kişi tüm gitme ısrarlarıma rağmen kendisi gitti. ayrılmasın diye inisiyatif kullanıp zam teklif ettiğim adamı 1 ay sonra geri geldiğinde işe alamadım. çünkü sipariş yok. üretim durmuş, stok depoları dolmuş taşmış, ürün kasaları himalaya ebatlarına erişmiş, yılın başında en az 2 ay sonrasına gün vereceğim siparişe nakliye süresi dahil 1 hafta sonraya termin verir olmuşum...

    hâlihazırda 2 kişilik iş yapan adam işten çıkarılmamak için 3. kişinin işini yapmaya hazır ama iş yok. önce askerliğini yapmamış olanları çıkardık, sonra yaşı 50'den fazla olanları, şirket sahibinin manevi oğlum dediği adamı bile çıkardık işten ben daha ne diyeyim. hiç birini işten çıkardınız mı bilmiyorum ama ben, benden çok daha uzun zamandır burada çalışan, evli barklı, en az 3 çocuk okutan adamları işten çıkarmak durumunda kaldım. bakın bu piyasa durgunluğudur, işsizlikte rekor artıştır.

    lojistik

    suriye'de ve mısır'da bayilerimiz vardı. her ay mutlaka 800.000 adetlik siparişleri olurdu en az. siparişler azalmaya başladı. 600.000, 400.000, 200.000 ve iflas. zaten sonra suriye'deki bayinin sahibi ülkeden kaçtı, yolu üzerindeydik, geçerken bize de uğradı. siz de gidin çok durmayın buralarda falan dedi. şimdi almanya'da diye biliyorum.

    bizim bu suriye ve mısır bayilerine sattığımız altın varaklı, yaldızlı falan, yolda bulsanız almayacağınız ürünlerimiz var. arap special koleksiyonumuz. bayiler kapanınca mallar elimizde kaldı tabii. ben de depoda yatmasınlar diye avrupa bayilerine üzerine hediye notu düşerek yolladım da geri gönderdiler bana, biz bunu sipariş etmedik istemeyiz diye. neyse onu sonra anlatırım şimdi konumuz bu değil.

    araplar hâlâ mal istiyor, bayiler de aradan çıkınca direkt biz iş yapıyoruz. daha doğrusu yapamıyoruz. burnumuzun dibine mal göndereceğiz ama ortada savaş var yandan geç deyince nakliye anasının nikahı oluyor. ayrıca riskli. mısır'dan zaten hiç ses yok. ne olacağı belli değil. bakın bu ortadoğu sarmalıdır, ticaret açığıdır.

    ***

    her ne kadar "kriz mi, ne krizi? kriz falan yok. ekonomik durgunluk sadece. herkes tatilde, her yer araba." deseniz de dolar 3'e teğet geçiyor. ben yazıcıdan "kapatıyoruz" diye çıktı alıp onu asmayı düşünüyorum şirketin girişine ama siz daha iyi bilirsiniz elbet kriz var mı yok mu.

    fazlaejderhasiolanvarmi, sektörün içinden bildirdi.

  • 4. askerde ot çeken vardı abartısı

    ot içmeye çağırılmamış insan beyanı.

  • 5. kız istemeye gidilen evde konunun siyasete gelmesi

    erkek tarafının, "yahu vermezsen verme, bize milletimiz yeteeeerrr!!11!" dedikten sonra sonlanacağı kız isteme faslı olacaktır.

  • 6. hız tümseklerinde haddinden çok yavaşlayanlar

    anasinin karninda 9 ay durup da hiz tumsegine gelindiginde kisilik bozuklugu gosterenlere inat ozellikle yapilmasi gereken eylemdir. gerekirse geri vitese takip heyecan yaratmak da bir alternatiftir. arabada yasli, hasta, bebek vs olabilir. ayrica o hiz tumseginin konma amaci yayaya yol da verilebiliyor olabilir. ama memlekette hiyar bol.

  • 7. bir yahudiyle ev arkadaşı olmak

    zor durum. bizim salon duvarini aglama duvari yapti pezevenk. badanalar dokuluyor nemden.

    bu arada kanada'nin en iyi ikinci universitesinde okudugumu belirtmek isterim.

  • 8. 24 ağustos 2015 celal yılmaz'ın tahliye edilmesi

    ibneliğin lüzumu yok, " evine kadar kendisini takip edip silah çeken motoksitlet sürücüsü" nü tabancayla öldüren emniyet müdür yardımcısıdır kendisi.

  • 9. deniz baykal

    bugünkü ropörtajında farkettim ki, keşke ölse artık dediğim insanların başında geliyor kendisi.

    erdoğan'ın seçilme yasağını kaldıran o.

    7 haziran seçiminden hemen sonra yeldir yepelek saraya koşup erdoğan'ın tbmm başkanlığı için oyun kurucu hale gelmesine sebep olan ve seçimdeki moral bozukluğunu gideren o.

    şimdi hala konuşuyor ve diyor ki, "ben erdoğan'a dedim ki ebelek gübelek..." yok ebesinin...

    yeter ya, bu siyaset nasıl bir lanettir ki ölmeyince kurtulamıyor insanlar.

    bir defol git artık ya.

  • 10. murat dalkılıç merve boluğur evliliği

    (bkz: ay çk ykşmışlar cnm yhaaa)

    ben 7 ay diyorum.

    çünkü aklıma, kendisine "6 ay ömrün kaldı" denilince doktorla "hadi be doktor, 7 ay olmaz mı, açıktan bi binlik çalışır" diye pazarlık eden kemal sunal geldi, allah rahmet eylesin.

  • 11. mhp'nin yaran bakanlar kurulu önerisi

    çok komikmiş. daha bir ay önce filan chp'nin, terör olaylarını araştırma komisyonu kuralım önergesi oylamasında, vekillere dönerek "akp ile birlikte hareket etmelerini isteyen" oktay vural unutulmadı, unutulmaz da.

    oktay'cım senden komedyen olur mu bilmem ama siyasetçi olmaz be, ıı ıh.

  • 12. debe olmak için tehdit etmek

    (bkz: 400 favı verin bu iş huzur içinde çözülsün)
    edit: nereye gitti bu başlık sahibi? ağır bedel ödeyecek öyle bırakmam onu.
    yıldızlararası edisyonu: uçurulmuş.

  • 13. kredi kartlarında 36 taksit dönemi

    durağanlaşan ekonomiye geçici olarak can verecek, ancak hane halkı borç oranının artması ve cari açığın iyice artması sonucu ebemizi sikecek dönem

  • 14. erdoğan gitsin diye ülkede iç savaş başlatmak

    (bkz: yavuz hırsız evsahibini bastırır)
    akapelilerin hırsızı aklama çalışması.

  • 15. erdoğan öyle sağlama almış ki ekonomi hala çok iyi

    katılmadığım fikir.

    tam tersine akp'den önce ekonominin temelleri öyle iyi atılmış ki 12 yılda anca çökertebildiler.

  • 16. erkeklerin aslında küçük meme sevmesi

  • 17. 24 ağustos 2015 artvin'de sel faciası

    ''doğa ile mücadele halindeyiz. kazanırsak kaybedeceğiz''

    doğaya karşı ağaoğulları, cengizler kazanıyor. ahmet dayılar, ayşe teyzeler ise kaybediyor.

  • 18. antidepresan niyetine izlenecek filmler

    illa cool olacaz diye uzaklarda ecnebi ülkelerin filmlerinde aramayın.
    (bkz: şekerpare)
    (bkz: tosun paşa)
    (bkz: süt kardeşler)
    (bkz: hababam sınıfı)

    utanmayın çekinmeyin şurda biz bizeyiz, şunlardan aldığınız zevki hangisinde buldunuz.

    edit: biri the broken circle breakdown demiş nasıl bir dünyanız var, o film başlı başına depresyona girme sebebi.

  • 19. meme emerken ıslanmak

    ya mesai bitmesine yakın beyin yanması yaşıyorum yada gerçekten hiçbir şey anlamadım.

    benim yeğenim yapıyor bunu. bir taraftan annesini emerken bir taraftan bezini ıslatıyor. hınzır şey.

  • 20. vodafone arena

    adalı başkan olsa 2016'daki kongrede maketine bakıyorduk hala. sene sonunda kazmayı vuruyoruz vol9 amk.

  • 21. yarbay isyan edebilir mi

    böyle çok samimi sorulunca, insanın yüreğine dokunuyor, yanlarım ağrıyor. hani kulunç filan vardır, onlara da tevekkül etmek gerekir, tevekkül önemlidir, yeteri kadar tevekkül ederseniz siz de bir gün eyüp olabilirsiniz. kolay değildir, o yüzden daha kolayına yönelinir daha çok, tevekkül edilemese bile, tevekkül yüceltilir, mütevekkilere paye verilir.

    yarbay gibi makam mevkileri de sıyırıp, soruyu çıplak insana yöneltmek bu sıcaklarda daha ferahlatıcı olur: insan isyan edebilir mi? edebilir elbette de, etmese daha hoş olur. kardeşi ölmüş olabilir, aç yoksul işsiz olabilir, haksızlık olduğunu hissettiği bir şeylere maruz kalabilir. bütün bunlara rağmen sabreder, tevekkül ederse, öpüp başımıza koyarız, yani muallakta asılı bir mistik haysiyet fanusunda erdemli bir şekilde acısını çeker, ağlıyor mu, sürünüyor mu, geberiyor mu mühim değil, o kendi bileceği, biz onun hakkını teslim ederiz, bize sorumluluğumuzu hatırlatmadığı, alçaklığımızı yüzümüze vurmadığı, acısını bize taşımadığı sürece onun kıymetini biliriz. "don't bring your misery down on me."

    dizilerde filan da hep öyle olur. iki tip yoksul temsili vardır genellikle, bir "onurlu yoksul" vardır, açtır sefildir ama halinden memnundur, kimseye etmez şikayet, içinde bulunduğu koşullardan dolayı öfke duymaz, sevgi doludur, karşılıksız yardımda bulunur, hiç yardım beklemez, maddiyatta gözü yoktur, "gönlü zengin"dir, sınıfını, çapını, ederini, haddini bilir, kabullenir, benimser, içselleştirir, bu yüzden ona sevgi ve saygı duyulur, gıpta edilir, peygamber misali adam olur. (bkz: #47697527)

    bir de "hırslı yoksul" vardır, sınıfından memnun değildir, öfkelidir, içinde bulunduğu koşullardan dolayı birilerini, bir şeyleri suçlama eğilimindedir, doğal olarak kötülüğe meyillidir, birilerinin kuyusunu kazıp, birilerinin başına çorap örüp yükselme eğilimindedir, artık ezilen taraf değil ezen taraf olmak niyetindedir, bu hale nasıl geldiğini de lütfedip anlatabilirler belki bize, ezile ezile ezmeyi öğrenmiştir filan, ancak yine de bütünüyle bir empati yapabilmemize çok imkan sağlanmaz, çünkü başroldeki yakışıklı tosunumuzun veya güzel hanım kızımızın ayağını kaydırma peşindedir, sonunda da illaki helak olur gider, hırsının cezasını çeker. burjuva toplumumuzda, fakirlerin hırslı olması çok tehlikeli bir şeydir, haddini bilmez, ne pahasına olursa olsun yükselmeye çalışırlar. halbuse mütevekkil fakirler gibi sabredip onurlarını koruyabilirlerdi, böylelikle hiç kimse için bir tehlike teşkil etmeden yaşayıp giderlerdi, bizim de onları seyrettikçe içimiz ferahlardı. hepimizin arada bir böyle hayat meşgalesinden başımızı kaldırdığımız zaman, arada bir müzeye gidip dolaşır gibi, böylelerini görüp biraz rahatlamaya ihtiyacı vardır, onları görüp huzur dolarız, bize (biz başrollerdeki yakuşuklu ile güzelleriz elbette) zor zamanlarımızda destek veren figüranlardır onlar, polat alemdar gibi adam vurmaktan sıkıldığımız zaman ömer baba'nın yanına gider ve huzur buluruz, kötülere karşı mücadelemize devam edebilmek için ihtiyaç duyduğumuz moral motivasyonu toplar, sonra kaldığımız yerden devam ederiz.

    her neyse mevzuyu çok dağıttık. belki de dağıtmadık. buna yalnızca ben karar veririm. ne diyordum? bizler, şu hayatın başrolleri, bütün köşeleri kapanlar, hep bu figüranlara seslenme hakkımız ve imkanımız vardır: tevekkül güzel şey, biz de yapabilsek keşke, inanın ben de şehit olmak istiyorum çok, bakmayın 300 korumayla dolaştığıma, içim yanıyor içim. isyan etmeyip, uslu uslu acınızı yaşarsanız, sessiz sessiz ağlarsanız, sizi çok severiz, sabrınız, tevekkülünüz, imanınız karşısında tir tir titreriz, mücadelemize devam edebilmek için ihtiyaç duyduğumuz gücü, huzuru sizde buluruz. başrol olmak yorucudur, siz bilmezsiniz. bize destek olmazsanız, "niye ben figüranım ulan" diye isyan ederseniz mesela, huzurumuz kaçar, üzülürüz. üzülürsek sizi de üzebiliriz, hoş olmaz.

    spikerimiz de çıkar oradan mesela, "bizi izleyen askerlerimize; daha doğrusu vatanını devletini seven, canını kardeşini feda edecek kadar seven askerlerimize selam olsun" diye kapatır programı, lafını çakar. yani o kadar irrasyonel bir şeyi ister, ve bunu dünyanın en doğal, en haklı, en meşru talebi gibi, en olması gereken şey gibi isteriz ki, şaşar kalırsınız, utanasınız gelir, gelmelidir. hayattaki en korkunç acıları yaşıyor olabilirsiniz, ama en insani tepkileri vermeye bile hakkınız yoktur, kardeşinizin cenazesinde ağzınıza geleni söyleme hakkınız da yoktur, insanlığınızdan sıyrılıp, sadece bir asker olmalı, askerliğin hakkını vermeli, bir insan gibi değil, bir asker gibi üzülmelisiniz, acınızı da emir komuta zinciri, vazife bilinci ve disiplini içinde yaşamalı, hayattaki hiyerarşiyi ihmal etmeden, üslubunuza dikkat etmelisiniz. eğer böyle yaparsanız size sonsuz şükran ve minnet duyar, allayıp pullayıp sarıp sarmalarız, bizler, yani bakanlar, spikerler filan, sizin hayal edemeyeceğiniz paraları kazanıp hayal edemeyeceğiniz koşullarda yaşayanlar, hayata yön verenler. hangi koşullarda askerlik yaptığınız, it muamelesi görüp görmediğiniz çok aklımıza gelmez, ama şehit olursanız tabutunuzu taşımak için yarışırız. yolda görsek selam vermeye tenezzül etmeyeceğimiz insanlarsınız, ama vatanını devletini (yani bizi) canınızı feda edecek kadar severseniz, bizim şu başrol hayatlarımızın, şu güvenli, müreffeh, itibarlı hayatlarımızın olduğu gibi süregitmesi için ölüp giderseniz, cenazenizde de isyan etmezseniz, sizi alkışlarız elbette.

    ama öyle yapmazsanız, "yav niye hep ölen biz oluyoruz" diye soracak olursanız, haddinizi bilmezseniz, bozuşuruz. bozuşursak da, kaybeden siz olursunuz. çünkü kudret bizim elimizde, çünkü sizi televizyonlardan bir ayıplarsak neye uğradığınızı şaşırırsınız. geçtim bu dünyayı, ahirette de huzur bulamazsınız, çünkü ahiret de bizim elimizdedir, iktidarımız orayı da kuşatır, orada da sizi rahat bırakmayız, icabında müftülerimiz çıkıp isyan ederseniz cennete giremeyeceğinize dair fetva verebilir. yani bu dünyada kaybedenlerdensiniz, bari öbür dünyayı da kaybetmeyin, aklınızı kullanın.

  • 22. cemaat chp hdp pkk dörtlüsü

  • 23. jason denayer

    eğer boyu uzun olan iyi stoper oluyor olsaydı, 1.90'lık iki stoperi olan fenerbahçe'nin shaktar'dan yarrak yiyip dönmemesi gerekirdi.

    takımlarına söyleyelim de

    1.84'lük cüce sergio ramos'u satıp, yerine dev bruno alves'i,
    1.83'lük cüce thiago silva'yı satıp yerine dev kjaer'i,
    1.86'lık cüce diego godin'i satıp yerine dev gökhan zan'ı,
    yine 1.86'lık alderweireld'i satıp yerine dev berkay dabanlı'yı alsınlar. bu iş huzur içinde çözülsün.

    ha tabi 1.78'lik puyol, 1.75lik cannavaro'ya falan değinmiyorum şu an 2015'te olduğumuz üçün.

    keşke 1.90boyu olan iki stoperinizden biri 1.86'lık cüce john terry kadar oynayabilseydi, 1.95lik dev abdulaye ba'yı unuttuk bak, sahi niye oynatmıyorsunuz lan çocuğu? sövüyordunuz en son ama. neyse artık.

  • 24. barış önemliyse niye ak partiye oy vermediniz

  • 25. vibratöre türkçe isim önerileri

    (bkz: sikecek)

  • 26. aziz yıldırım

    yandex projesini öyle bir anlattı ki messi ve ronaldo'yu görmek için fb yandex'i indirdim lan. hakkaten büyük başkan amk.

    gs

  • 27. 12 tane lahmacuna 30 tl vermek

    riskmiş at etiymiş bilmem neymiş. olum içinde toplasan 10 gram et olmayan, domatesli soğanlı içinde eser miktarda et bulunan hamur parçasını kaça alacaktınız ki?
    2,5 tl normal bir fiyattır lahmacun için. iyi bir lahmacun fiyatı 3,5-4 tl arasındadır.
    neyin peşindesiniz amk. ya hepiniz richie rich gibi bir hayat yaşıyorsunuz ya da sokak hakkında en ufak bir fikriniz bile yok.
    ota boka risk budur, at eti vs vs yapmak nasıl bir kafanını ürünü.

  • 28. taner yıldız için alternatif şehit olma yolları

    berberde elmacık kemikleri üzerindeki tüyleri çakmakla almaya çalışırken, çırağın sakalları tutuşturması ve alev topuna dönen şahsın poooff diye aramızdan ayrılması.

  • 29. yarbay mehmet alkan

    hayatının yarısını şark görevinde geçiriyor.
    kardeşi de şark görevi esnasında teröristler tarafından katlediliyor.

    ve vatan için hayatındaki en büyük başarısı sadece "doğmuş olmak" olan, klavye başından kalkmayan, beş kuruşluk değeri olmayan yavşak sürüsü bu adama vatan haini diyebiliyor.

    ulan sen kimsin?

  • 30. kürt olmadığı halde hdp'ye oy veren insan

    benim. leş milliyetçiliğinizden, yobazlığınızdan o derece tiksindirdiniz ki, bundan sonra da başka bir partiye oy vermem muhtemelen.

  • 31. 24 ağustos 2015 galatasaray osmanlıspor maçı

    ibra'nın yokları oynadığı maç.

  • 32. lira ekonomik gerçekleri yansıtmıyor

    bu olanlar gerçek değil ben de gerçek bir bakan değilim ülke de yalan zaten diye devam etmesini beklediğim açıklama

  • 33. bir adam sevilmeye neresinden başlanır

    dostlugundan başlanır.
    önce ben demediği cumlelerinden. sizi sıkıştırdığı zaman dilimlerinde değil, size ayırdığı zamanlardan başlanır.
    ne olduğunuzu bildiği için seven adamı, ne olduğunu bildiğiniz için kolayca seversiniz.
    kendinizi onda bulmanızı, onu kendinizde bulmanizdan.
    sevmeyi lutfetmeyisinden. paylaşmak için cirpinmasindan.
    çabasından başlanır.

  • 34. instagram'dan futbolcuları trolleyen türk kızı

    site yorumlarından

    --- spoiler ---
    kız canına susamış amk kweuke'ye mesaj atılır mı lan ??
    --- spoiler ---

  • 35. kızlardaki psikoloji okuma merakı

    sokaktan 50 tane erkek çevirdiğinde 43'ünün psikopat ve sapık olması sebebiyledir. ihtiyaçtandır. arz talep meselesidir.

  • 36. mehmet alkan'ın akp'li vekillerden özür dilemesi

    ne diyo la bu degisik..

  • 37. beşiktaş

    hakkında bilinçli olarak yanlış ve yıpratıcı haberler yapılan kulübüm.

    son olarak doğan haber ajansı tarafından faik gürses imzasıyla, beşiktaş’ta quaresma depremi başlığıyla bir haber yayımlanarak bu ard niyetli, algı yaratmaya yönelik haberlere bir yenisi eklendi.

    habere şuradan ulaşılabilir: besiktas'ta quaresma depremi

    haber yeterince ses getirmeyince, haber1903.com sitesinde; son nefesimde bile kaynağımı ele vermem başlığıyla, söz konusu haberi destekleyen/tamamlayan bir haber daha yapıldı.

    habere şuradan ulaşılabilir: faik gurses haber1903'e konustu

    bu haberler özelinde kısa bir analiz/açıklama yaparak; bundan önce yapılan ve bundan sonra yapılacak olan haberlerin ard niyetli olduğunu ve tamamen bir tezgahın parçası olduğunu vurgulamak istiyorum. böylece renktaşlarım bu haberlere kızarak muhtelif ortamlarda yönetimi eleştirmek durumunda kalmazlar.

    söz konusu iki haberi ayrı ele almak mümkün değil, çünkü ikisi aynı tezgahın ürünü.

    dha’dan çıkan haber ilk olarak milliyet.com’dan yayımlandı fakat yeterince ses getirmedi. hemen ardından 1903 haber faik gürses'i konuşturup haberi onaylattı. böylece haberin altında kimin imzası olduğu daha yüksek ses ile açıklanmış oldu.

    biz beşiktaşlıları şöyle düşünmeye itiyorlar: “ haber doğru galiba. baksana adam çıkmış evet ben yaptım diyor. hem de bu adam beşiktaş’lı bir gazeteci neden yalan söylesin ki!"

    milliyet.com’da yayımlanan haberin içeriğiyle ilgili söylenecek çok şey yok. fakat haberde ismini vermek istemeyen yönetici’nin şöyle bir ifadesi var : “yönetim teşkil edilirken, amacım dışardan destek verip maddi yardımda bulunmaktı. birden ne olduğunu anlamadan kendimi içerde buldum" böyle saçmalık olur mu? bir insan istemeden nasıl yönetici olur?

    geçelim…

    aynı haber’de yıllardır söylenen “quaresma küçük abdestini tesislere yaptı” yalanı tekrarlanmış. bence bu çok basit bir fantezi. haberi yapanlar hayal güçlerini zorlamalı, süreyya abi ile quaresma tesislerde sevişirken yakalandı gibi haberler bekliyoruz aynı ekipten, neden olmasin..

    ya da ben bi haber yapayim; ismini vermek istmeyen iki yonetici ismini vermek istemedigimiz bir gazeteci’yi buz odasina sıkıstırıp fantazi yapti, bunu goren diger iki yonetici (son nefesimde bile kaynağımı ele vermem) daha odaya girip gruba katildi, sabahin erken saatlerine kadar devam eden grup sonrasinda duslarini alip ortakoy'de bir lokantada mercimek çorbalarını içip evlerine dağıldılar. ismini vermek istemedigimiz bir gazeteci'nin mercimek çorbası yerine işkembe içmesi dikkat çekti.

    sonra şöyle denebilir, benim bu haberi yaparken ki amacım ne olabilir? yönetici mi olacağım?

    dha'dan gurses imzasiyla cikan haberi bir kenara birakalim..

    tezgahın tamamen ortaya çıkmasını sağlayan ifadeler ise haber1903’te yayımlanan haberde gizli. faik gürses söyledikleriyle her şeyi açıklamış aslında. burda faik bey’in gözden kaçırdığı nokta beşiktaşlıların aptal olmadığı.

    gürses ben kaynağımı açıklamam. gazetecilik böyle yapılır demiş. tamam gazeteci kaynağını açıklamak zorunda değil ama o kaynak belge göstermek zorunda.

    belge var mı belge?

    quaresma tesislere çişini yaparken fotoğraflayabildin mi?

    ortada belge olmadan haber yapılıp kaynak göstermemek olur mu? o zaman hergün yüzlerce yalan haber çıkar. belge olur, haberini belgeye dayandırırsın ama kimden aldığını açıklamazsın. faik gürses’i bu konuda bilgilendirmek lazım. gürses açıklamalarına devam ediyor: “haberin içeriğinden eminim” demiş mesela. nasıl emin olabilirsin? tamam bir yönetici gerçekten de bunları anlatmış olabilir. sen o anlatılanların doğru olduğuna belgesiz nasıl inaniyorsun? buna bizim inanmamızı nasıl bekliyorsun? o yönetici’nin bunları fikret orman yönetimini yıpratmak amacıyla uydurmadığını nerden biliyorsun?

    gürses şöyle davam etmiş: benim bu haberi yaparken ki amacım ne olabilir? yönetici mi olacağım?

    faik bey'in bu sorularina su sorularla cevap verilebilir; haberinizin oznesi yonetici ile bir cikar iliskinizin olmadigini nerden bilelim? o yonetici ile bir alisverisinizin olmadigina nasil ikna olalim?

    tezgah ortada: haber yaptıracaksın, haberi yapan gazeteci beşiktaş'lı kimliğiyle bilinecek, çaptan düşmüş olacak ve kariyer kaygısı olmayacak. güntekin onay’a ya da fatih doğan’a yaptiramazsin bunu. haber hazır olarak bekletilecek. quaresma hata yapar yapmaz haber servis edilecek. ve zaten taraftarı bölmüş olan quaresma transferi üzerinden beşiktaşlılar fikret orman ve yönetimine karşı kışkırtılacak... nitekim öyle oldu. ricardo quaresma kırmızı kart görür görmez haber gazete ve internet sitelerine servis edildi.

    bu ve bundan sonra yayımlanacak buna benzer haberler hakkında konuşmak, gündemde tutmak onların ekmeğine yağ sürer. bu tezgahın, algı yönetiminin farkında olup bu tür haberlere gülüp geçmeliyiz, ve bu isimlerin haberlerine itimad etmemeliyiz.

  • 38. kadını sekse davet ederken yapılacak dans

    çökertme diye biliyorum ben ama yine de siz araştırın, bi' yanlışlık olmasın.

  • 39. yaran facebook durum güncellemeleri

    "lan tamam, anladik cumhurbaskani yargilanmaz bari tedavi ettirelim."

  • 40. sevişirken ellerini yüzüne götüren kız

    ahaha entry'lere gül gül öldük amına koyayım nokta

  • 41. debe'ye giren inanılmaz müthiş duygusal entry

    şu an tekrar okuyorum, acaba kaçırdığım bi ironi mi var acaba diye ama yok sanırım. sanırım yazarın nicki quenn'li mueen'li bir şey olunca abazan kardeşlerimiz dayanamamış abanmışlar şukelaya. ne var lan bu entry'de bize de söyleyin yavşaklar.

    (bkz: #54232750)

  • 42. 1 lahmacun 31tl bodrum havaalanı dış hatlar

    (bkz: siktin formatı eyledin viran)

  • 43. türkiye'nin şu anki durumunu anlatan en iyi şarkı

    (bkz: ananı niyolay)

  • 44. emlak balonu

    (bkz: brezilya'dan iyiyiz)

    şununla bile övünen var lan. zaten bu yüzden size dilma ve rte yakışır.

  • 45. yeni başlayanlar için 90'lı yıllar türkiye'si

    ön açıklama: çatışmasızlığın son bulmasıyla yeniden başlayan savaş ortamının palazlandırdığı milliyetçi-şovenist duyguların 'vallahi 90'ları özledik, beyaz toros, vatan-millet-sakarya' histerisi, hemen akıllara 90'lı yılları getiriyor. bir çok mecrada türkiye 90'lı yıllara geri mi dönüyor tartışması yaşanıyor.
    sözlük yazarlarının (bkz: 90'lı yıllar) başlığına girdiği entrylere göz attığımızda, pop müziğin geliştiği, sokaklarda oyun oynamanın son devrelerinin yaşandığı, gelişen bilgisayar teknolojisi anlatımlarının ekseninde 'nostaljik' duyguların egemen olduğunu görüyoruz. şiddet ve hukuksuzluk çok az yazar tarafından bahsedilmiş. hafızasızlıkla meşhur insanımız için, bu mecrada 90'lı yıllara tanık olmamış tosuncuklarımıza bir şeyler öğretmek için, devletin hukuksuz ve şiddetli baskı uygulamalarının türkiye topraklarına nasıl egemen olduğunu göstermek için işte türkiye'nin karanlık vardiyası...
    (ilk bölüm türkiye'nin batısını içeriyor)
    (bkz: devlet terörünü açığa çıkarmak)

    "
    12 eylül 1980'de askeri cuntayla ağır darbeler yiyen toplumsal muhalefet, 80'li yılların son dönemine kadar cuntanın yaratmış olduğu ortamın etkisinde güçten düştü. toplumun dokusunu bozan bu süreçte muhalif avını sürdüren baskı aygıtlarının başarısının yanı sıra cuntacıların ideolojik üstünlüğü de sağlandı. eğitim kurumları, kültürel araçlar, medya, dinsel kurumlar, siyasal kurumlar yaratılan ortamın sürdürülmesi için adeta yeniden ihdas edildi. hegemonik üstünlük en üst düzeyde yaşanmaya başlandı.

    karşı duruşlar genellikle cezaevlerinde uygulanan baskıları ortadan kaldırmak için yapılan tutuklu ve mahkûm eylemleri ile bunu destekleyen organize olmuş mahkûm yakınlarından ibaretti. bunun anlamı ileri politik kitlenin cezaevlerine kapatılmış olmasıydı. bu kitle, ülkeyi dönüştüren güçlerle ne fiziki ne de propaganda gücüyle mücadele edebilecek durumdaydı. yalnızca kapatıldığı alanda ortaya çıkan acil sorunlarıyla ilgili mücadele edebiliyorlardı. (bkz: gül demir ve çığlık)

    1984 yılında kürt bölgelerini etkileyen silahlı bir mücadele başladı. bu durum, devletin o zamana kadar zor yoluyla kurduğu ve açılan alanlarda yarattığı rıza mekanizmalarıyla güçlendirdiği toplumsal yapıyı kısa süre içinde tehdit eder oldu. askeri yönetimin neredeyse bir yıl içinde zor yoluyla ezip geçtiği ülke muhalefetine göre daha cılız ve dar bölgede hareketlenen bu asi grup iki yıl içinde büyüdü.

    toplumsal muhalefetin dinamiklerinin 90'lı yıllara giderken geçirdiği süreçler şu şekildedir:

    kamu çalışanları

    1990'lı yıllara doğru ilerlerken toplumsal muhalefet birçok alanda nicel birikim içindeydi.
    1986 yılında ankara'da örgütlü öğretmen geleneğinden gelen insanlar tarafından abece adıyla çıkarılmaya başlanan dergi, ilerde gelişecek kamu çalışanlarının örgütlenmesinde mihenk taşlarından birini oluşturacaktı. dergi etrafında çeşitli illerde düzenlenen panel, söyleşi ve etkinlikler eğitimcilerin bir araya gelmesine ve şubat 1988'de eğit-der'in kurulmasına yol açtı. mayıs 1990'da eğitim-iş ve kasım 1990'da eğit-sen kuruldu. bu iki sendika 1995 yılında birleşerek eğitim-sen'i kurdular. kesk tarihi
    milliyetçi kanatta yer alan memurlar 6 mart 1989 tarihinde türkiye kamu çalışanları yardımlaşma ve dayanışma vakfını kurdular. bu vakıf 1992 yılında türkiye kamu-sen konfedarasyonu'na dönüştü.
    daha dindar memurların oluşturduğu memur sendikaları ise 1995 tarihinde memur-sen adıyla konfederasyon kurdu.

    işçiler

    1980 darbesinin ezdiği bir diğer toplumsal kesim ise işçiler ve sendikalarıydı. grev yasaklamaları, işten çıkartmalar, sendikaların kapatılması gibi müdahaleler ile işçi sınıfının sesi kısılmaya çalışıldı. 1984 yılında greve çıkan dok gemi-iş sendikası'nın ilk iki grevinden biri yargı kararıyla yasadışı ilan edilmiş, diğeri ise yenilgiyle sonuçlanan bir sözleşmeyle nihayetlendirilmişti.
    işçi çıkarma yasağının kaldırıldığı 1984'ten itibaren ise tazminatlar bile verilmeden işçi kıyımı yaşanmaya başladı. hükümet, yasaların kendine tanıdığı hakkı kullanarak ağaç-iş, petrol-iş, deri-iş, öz maden-iş, öz gıda-iş gibi pek çok sendikanın grev kararını düşürdü ya da erteledi. yüksek hakem kurulu, takdir hakkını kullanarak birçok işyerini grev yasağı kapsamına aldı veya grev kararını uygulatmadı.
    cılız giden işçi mücadelesinde ilk büyük grev kıvılcımının atıldığı işyeri netaş'tı. 12 eylül darbesinden sonra yapılan ilk büyük grev olan netaş grevi, toplusözleşmedeki anlaşmazlık nedeniyle 18 kasım 1986'da başladı. 93 gün süren ve 3150 kişinin katıldığı grev, ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesiyle 18 şubat 1987'de kazanımla sonuçlandı. yarattığı etkiler, çeşitli kesimlerden gelen destek ve dayanışma nedeniyle oldukça etkili bir grev olmuştu. (bkz: netaş grevi) bir tanıklık
    18 mart 1987'de petrol-iş sendikası çeşitli illerde yaklaşık 4 bin işçiyle grev kararı aldı. bundan sonra peşpeşe gelen grev dalgası, 1987 yılından başlayarak 90'lara varan domino taşını oynatmış oldu.
    12 mayıs 1987'de 723 kişiyi kapsayan kale kilit ve kale vida grevi, 24 haziran'da 1500 işçinin katıldığı deri-iş grevi, 30 haziran 1987'de 6100 işçiyle seydişehir alüminyum fabrikası grevi başladı.
    1987 yılının başından itibaren başlayan ve yaklaşık 12 bin işçiyi kapsayan grevler aynı yılın temmuzunda 40 bini demiryolu işçisi olmak üzere 52 bin işçinin daha grev kararı almasıyla kitlesel bir düzeye ulaştı.
    1988 yılının ekim ayına gelindiğinde ise 410 bine yakın işçi toplusözleşme görüşmesi içindeydi. bunlar içinde 14 bininin grevi sürerken, 9 bin işçi daha grev kararı aldı. uzlaşmazlıkta olanlarla birlikte 128 bin işçi ise toplusözleşme görüşmelerini sürdürüyordu.
    1989 yılında ise büyük grevler içinde 131 gün süren seka grevi ocak ayında anlaşmayla sonuçlanırken daha büyük bir grev başladı. mart ayında karabük demir çelik fabrikası'nda iş yavaşlatma ve pasif direnişle başlayarak greve gitmeden sözleşme için baskı eylemleri başlamıştı. 4 mayıs 1989'da başta karabük, iskenderun ve ereğli'de olmak üzere 24 bin demir çelik işçisi greve çıktı.

    anadolu tarihinin en büyük işçi eylemliliklerinin başlangıcı olan '1989 bahar eylemleri' bahar ayında başlayıp 325 işyerinde tüm yıl boyunca devam etti. 1990'lı yıllarda ise kitlesel eylemlere aşama aşama gelindi. 80 sonrası grev süresince uğradıkları mağduriyetler nedeniyle grevden korkan işçiler 1990'lara girilirken grev ve direniş fırtınası yarattılar.

    öğrenciler
    1983 yılının ekim ayında yeni dernekler kanunu'nun yürürlüğe girip ardından anap'ın seçim ile iktidara gelmesiyle, 1984 yılında üniversite öğrencileri dernekleşmek için adımlar atmaya başladı.
    ilk çalışmaları yapan öğrenciler, eski örgütlü yapılarında dayanan igd ve tip taraftarlarıydı. yarın ve gün dergileri etrafında örgütlenme mücadelesini hem tartışmaya açtılar, hem de hedef oluşturarak çalışmalarını yürüttüler.
    kasım 1984'te ilk dernek kurma başvurusu ankara üniversitesi hukuk fakültesi öğrencileri tarafından yapıldı.
    ancak dernek için gerekli sayıyı bulup emniyet müdürlüğü'ne başvuran öğrenciler tehdit, gözaltı ve işkenceye maruz kalıyorlardı. bu nedenle başvurudan hemen sonra korunmak için bir süresaklanmak zorunda kalıyorlardı.
    ilk öğrenci derneği `ankara üniversitesi hukuk fakültesi öğrenci derneği` (hföd) 1 ekim 1985 tarihinde kuruldu.
    öğrenci mücadelesi 1986 yılından itibaren görece merkezileşip bir platform düzeyinde temsil edilmeye başlandı. bu platformlar siyasi mücadeleden ziyade yök'e karşı, okuldan atılmalara karşı veya yemek, barınma sorunları gibi akademik-demokratik hak arama mücadelesi veriyorlardı.
    öğrencilerin ders geçme ve okuluyla ilişkisini kesme şartlarını belirleyen yök'ün 44. maddesine uzun zamandır karşı eylem yapan öğrenciler, 26 ekim 1986'da marmara üniversitesi hukuk fakültesi öğrencisi isa tanrıverdi'nin bu madde gereği okuldan atılacak duruma gelip intihar etmesiyle eylemlerini iyice artırdılar. öğrenciler 6 kasım 1986'da, ölen isa tanrıverdi'nin imzasının da bulunduğu imzaları uzun bir yürüyüşle ankara'ya götürdü ve tbmm başkanlığı'na verdiler. 6 kasım günü dernek temsilcileri yök'ün önüne siyah çelenk bıraktı. ardından 'atılmalara son, yök kaldırılsın' talebiyle süreli açlık grevi yaptılar. ancak her eylemden sonra toplu gözaltılarla karşılaştılar. öğrenci hareketi tarihi
    1987 yılının ilk aylarında düzenlenen bir kanunla 'yök'ün getirdiği hüküm uyarınca, çağdaş görünüm ve kıyafet dışında olanlar, kıyafet yönetmeliğine aykırı davrananlar için okuldan atılmaya kadar gidileceği' açıklandı. üniversitelere türbanla girişin kesin olarak yasaklanması anlamına gelen bu karar, dindar öğrencilerin şiddetli tepkilerine neden oldu. türkiye'nin birçok şehrinde aylar boyunca süren yürüyüş, basın açıklaması, imza kampanyası, sınav boykotu, telgraf çekme, uzun oturma, açlık grevi, fakültelere bayrak ve türban asma gibi kitlesel eylemler yapıldı.

    90'lara hızlı, dinamik ve kitlesel bir durumla giren üniversiteler, karanlık bir kumpasın en açık oyun alanına dönüştürülecekti. disiplin soruşturmalarının yoğunlaştırılması, polis-idare-sivil güçlerin işbirliğiyle öğrenci muhalefetine saldırılar, sağcı grupların yoğun olarak saldırılara başlaması, gözaltılar ve burada işkencelerin yoğunlaşması, öğrencilerin gözaltında kaybedilmesi, sokak infazlarının uygulanması öğrenci hareketinin artmasına koşut olarak devreye sokuldu.

    kürtler
    toplumsal muhalefeti tam anlamıyla ezdiğini düşünen cunta artık seçimlerin yapılıp parlamenter hayata geçilmesine karar verdi. cunta başının cumhurbaşkanı olup, yeni düzenin hamiliğine başladığı bu dönemde sessizliği bozan eylem 15 ağustos 1984 eruh baskını ile gerçekleştirildi. siirt'in eruh ilçesindeki jandarma karakolu'na yapılan saldırıda 1 jandarma eri öldü, 6 er ve 3 sivil yaralandı. hakkari ili şemdinli ilçesinde de jandarma subay açık hava gazinosu, subay lojmanları ve ilçe jandarma karakolu'na düzenlenen saldırıda ise 1 subay, 1 astsubay ve 1 er yaralandı. bu pkk'nin büyük ölçekli ilk silahlı eylemi oldu. olayın akabinde bölgede büyük askeri operasyonlar düzenlendi. resmi rakamlara göre 361 gerilla yakalandı, 102'si öldürüldü. açıklamalarında hükümet ve genelkurmay'ın hafife aldığı 'eşkıyalar' bir yıl boyunca resmi rakamlara göre 73 kişinin ölümüne neden oldu. 1980 yılından 1987 yılında kadar 41.103 olayda, 4053 ölü 11.441 yaralı kayıtlara geçmiştir.

    12 eylül'e kadar 19 ilde uygulanan sıkıyönetim, darbeden sonra tüm illerde uygulamaya konulmuştu. tehlikenin ortadan kalktığı illerde 19 mart 1984 tarihinden itibaren tedricen kalkan sıkıyönetim, 19 temmuz 1987 tarihinde kadar tüm illerden kaldırıldı. ancak onun yerinde aynı uygulamaların mülki amirler tarafından yürütüldüğü olağanüstü hal başlatıldı.
    bölge, kurulan olağanüstü hal valiliği ile yönetilmeye başlandı. ilk olağanüstü hal valisi hayri kozakçıoğlu 4,5 yıl görev yaptı. ohal bölgesi bingöl, diyarbakır, elazığ, hakkari, mardin, siirt, tunceli ve van'ı; ayrıca başbakanlık onayıyla aynı kanunla 'mücavir il' olarak tanımlanan ağrı, adıyaman, bitlis ve muş'u kapsayan 11 ilden oluşuyordu. batman ve şırnak'ın 6 mayıs 1990'da il olmalarıyla ohal kapsamındaki il sayısı 13'e yükseldi. mücavir il olan bitlis 9 mart 1994 tarihinde ohal'e geçirildi. 30 kasım 2002 tarihinde ohal'in tamamen sona erdiği diyarbakır, hakkari ve tunceli gibi iller, sıkıyönetim dönemiyle birlikte hesaplandığında aralıksız 23 yıl olağanüstü yönetim altında kalmıştı.

    harekete geçen kürt silahlı hareketini güçlenmeden ezmek ve 'isyancı kuvveti etkisiz hale getirmek' için uluslararası düzeyde başarı görmüş tüm askeri faaliyetler yürütüldü. büyük operasyonlar düzenlendi.
    sayısal olarak binlerce askerin katıldığı sürek avları başlatıldı. tespit edilen gerilla noktalarına defalarca kez hava saldırıları düzenlendi. isyancıların ve oluşturdukları taraftarların sempatisini ve moral desteğini kırmak için başlangıçtan itibaren yüksek düzeyde askeri refleks verildi. öldürülen, yakalanan ve teslim olan örgüt üyelerinin sayısına bakıldığında gösterilen askeri reaksiyon belli oranda örgüte kayıp verdiği ve ve büyük bir kırımın yaşandığı söylenebilir. alınan önlemler, yapılan psikolojik savaş taktikleri, propagandalar, askeri operasyonlar vb. kürt silahlı hareketini bastıramadı. tersine bumerang etkisi yaratıp hareketin daha da kitleselleşmesine, bölgede yaygınlaşmasına ve halkla önemli bağlar kurmasına yol açtı.

    tüm bunların üstüne uygulamaya sokulan 'gayrinizami harp' taktikleri kürt hareketi'nde ateşe dökülen benzin etkisi yarattı. 1983 yılında kurulan 'özel harekat şube müdürlüğü' ve 'özel harekat grup amirlikleri' 1987'de terörle mücadele ve harekat dairesi başkanlığı bünyesinde 'özel harekat şube müdürlüğü' olarak faaliyet göstermeye başlayıp 'gayrinizami harp' için de büyük oranda kürt coğrafyasında kullanılmaya başladı. bunun yanında 27 ağustos 1987 tarihinde jandarma genel komutanlığı istihbarat başkanlığı'na bağlı olarak kurulan 'jandarma istihbarat ve terörle mücadele grup komutanlığı' (jitem) bölgede oluşturduğu timlerle daha karanlık metotlar uygulayarak devreye girdi.

    iktidar 'kalpleri ve zihinleri kazanmak', rızayı üretmek için kullanacağı mekanizmaları kaldırmaya başlamıştı. böylece 1990'larda korkunç bir iktidar vahşetinin sergileneceği amil ve aktörler 80'li yıllarda toplumsal arenada baş gösterdi.

    sosyalist gruplar
    türkiye muhalif hareketinde önemli yer tutan yasal sosyalist/sol partilerin 12 eylül darbesinden sonra kurulması 1987'yi bulmuştu. türkiye komünist partisi ile türkiye işçi partisi, 8 ekim 1987 tarihinde brüksel'de yaptıkları bir açıklamayla, türkiye birleşik komünist partisi (tbkp) adı altında birleşmeye karar verdiklerini ilan ettiler. 17 kasım 1987'de türkiye'ye gelen nihat sargın ve nabi yağcı uçaktan iner inmez gözaltına alındılar. günlerce işkence gördükten sonra tutuklanıp iki buçuk yıl hapis yattılar. kutlu ve sargın, tahliyeleri, komünist partinin yasallaşması, 141., 142. ve 163. maddelerin kaldırılması için 6 nisan 1990 tarihinde açlık grevine başladılar. parti resmen 4 haziran 1990 yılında kuruldu. ancak anayasa mahkemesi partiyi isminde 'komünist' kelimesi geçtiği gerekçesiyle bir yıl sonra kapattı.
    daha sonra başkanlığına doğu perinçek'in getireleceği sosyalist parti, avukat nusret senem başkanlığında 1 şubat 1988 tarihinde kuruldu. 1992 temmuzunda da kapatıldı.
    kürt tandaslı halkın emek partisi'nin kuruluşu ise 1990'da oldu. ancak partinin temelleri ekim 1989'da paris'te düzenlenen kürt konferansında katılan shp'li yedi milletvekilinin partiden atılması ile atıldı. bu nedenle istifa eden 10 shp'li milletvekili ile 7 haziran 1990'da anadilde eğitim ve yayın, kürt sorununun özgürce tartışılacağı demokratik ortam, ohal'in kaldırılması, özel tim, kontrgerilla faaliyetlerinin, köy koruculuğunun, antiterör yasasının kaldırılması; köye dönüşlerin sağlanması, toplu sözleşmeli grev hakkı gibi talepleri dile getirerek halkın emek partisi'ni kurdular. (bkz: #51645075)
    sadun aren'in önderlik ettiği sosyalist birlik partisi'nin kuruluşu ise 15 ocak 1991'i bulmuştu.

    sansasyonel silahlı eylemlerle sessizliklerini bozmaya çalışan silahlı sol grupların günlerce tartışılacak eylemi 10 ocak 1988'de geldi. kocaeli kandıra'da 197. piyade alayı'nın deposunu basan 10 kişillik grup, depodan silah ve mühimmat alarak kaçtı. türkiye'nin batısında uzun zamandan beri radikal sol gruplara misilleme olarak yapılan operasyon, gözaltı ve tutuklamaların yerini alacak olan ve 90'lı yıllar boyunca bir misilleme biçimi ve politik taktik olarak uygulanacak 'yargısız infaz'ların büyüyerek geri gelmesi bu olay zincirinden sonra oldu. zira kandıra baskınında yer alan ermeni asıllı manuel demir bu eylemin ardından başlatılan operasyonla öldürüldü. 'kaçarken öldürüldü' açıklamasına rağmen, olayın tanıkları ve adli tıp raporları, demir'in işkenceye uğradığı sonra da boş bir arsaya götürülüp kurşuna dizildiği ortaya çıkmıştır.
    sokak infazları ya da yargısız infaz olarak adlandırılacak ilk büyük olay ise, 7 ekim 1988'de istanbul tuzla köprüsü'nde yapıldı. geniş bir güvenlik çemberinin oluşturulduğu ve 45-50 siyasi polisin katıldığı mahalde 274 kurşunla delik deşik olan araçta bulunan 4 kişi öldürüldü. (bkz: tuzla katliamı) bir tanıklık
    kürt coğrafyasında şiddetin artmasına, olayların kontrol altına alınmasında zorluklar çıkmasına paralel olarak devreye sokulan şiddet ve hukuk dışı uygulamalar, batıda da tedricen devreye girmeye başlıyordu. 1980'lerde büyük bölümü kürt coğrafyasında ve gerillalara karşı ya da ileri politik militanlara karşı uygulanan kanunsuz öldürmeler 90'lara gelindiğinde sendikacı, aydın, öğrenci, militan, gazeteci, memur ayrımı yapmadan tüm ülkeye yayılacak ve iktidarı koruma aracı gibi görülecekti.

    işçiler, memurlar, öğrenciler, sendikalar, radikal grupların izinde anlatılan 1980 dönemi toplumsal muhalefetin genel panorması, türkiye ve dünya tarihinde izler bırakan iktidar mücadelesinin, manevralarının olduğu 1990'lı yılların türkiye'sine gelirken bu şekilde oluşuyordu. karanlık bir vardiya başladı; devlet egemenliğini korumak için gittikçe sertleşen aygıtları, grupları ve kişileri devreye soktu. karanlık bir mekanizmayı işbölümü içinde hayata geçirdi.
    "

  • 46. zlatan ibrahimoviç

    +zlatan fb'ye gelir misin ?
    -o kim ya pendikspor'da mı oynuyor ?
    +hayır aziz yıldırım'ın takımında oynuyor.
    -he şikeci aziz tamam.

  • 47. taner yıldız şehit olsun kampanyası

    beni bilenler bilir normalde böyle başlıklar açmam ama taner yıldız'ın hikayesine tanık olunca bir şeyler yapmaya karar verdim ve kendisinin de onayını alınca sözlük'te paylaşmaya karar verdim!

    taner, 53 yaşında ve uzun yıllardır şehit olamamak ile mücadele ediyor. taner'in en büyük isteği sadece bir kez olsun şehit olmak ama maalesef maddi koşulları buna el vermiyor. elini attığı her iş felâketle sonuçlanıp yüzlerce vatandaşımız ölse de şehitlik makamı ona bir türlü nasip olmuyor.

    taner'in o kadar çok koruması var ki kendisini göremezsiniz bile. yüz binlerce dolarlık zırhlı makam araçları yüzünden şehit olmak bir yana ultra lüks koltukları sayesinde bugüne kadar popusu bile uyuşmadı. tabii taner bu zor koşullara rağmen yılmış değil, hatta bir keresinde etrafında yüzlerce madenci ölürken 3 gün boyunca boyunca gömleğini değiştirmeyerek şehit olmaya çok yaklaşmıştı ama umutlu bekleyişimiz kısa sürdü ve sonunda duş alıp temiz gömlek giymek zorunda kaldı. neyse ben taner'in hayatını daha fazla dramatize edip duygu sömürüsü yapmak istemiyorum. tek istediğim taner'e bir ölüm meleğinin bulunması!

  • 48. türk kızı

    gülümsememekle, kibar olmamakla, ters davranmakla suçlanan cins ama sorun bakalım bir niye?

    caddeye çıkmak için beklersiniz, nihayet bir araba yol verir, gülümseyip teşekkür anlamında elinizi kaldırırsınız, ilerlersiniz. biraz sonra gelip arkadan çarpar. çok olmasa da hasarınız vardır. özellikle adamın kucağında bebekle inen muhtemelen karısını görünce eliniz ayağınız titremeye başlar, ya bebege bir şey olsaydı diye paniklemişsinizdir. adamın telefonunuzu alayım, servis ücretini ben yollarım kaskoyu bozmaya gerek yok demesine güvenirsiniz, o an panikten mi, adamın telefonu elinde sizinki arabada diye mi yoksa saflıktan mı telefonu verip siz çagrı atın eger gerekirse ben ararım, ufak bir fatura çıkarsa hiç rahatsız etmem dersiniz arabanıza binip gidersiniz.

    hatta ilerledikten sonra aklınız basınıza gelir, adam kesin aramaz ne akılsızım dersiniz, ne de olsa bir magandanın tekmeyle camınızı ve aynanızı kırmasını saymazsak ilk kazanız ve adamın plakasını bile unuttunuz yazmadığınız için.

    1 saat geçmeden arar, çagrı değil arama. kibarca tesekkur edip, servise götürdükten sonra arayacagınızı bunun da en erken iş çıkışı olabileceğini söylersiniz, kapatırsınız.

    saat 11 civarı bir daha arar, korkunuzun titremenizin gecip gecmediğini ve servisin be dediğini sorar, sizi merak ettiğini söyler, iyi oldugunuzu belirtip servise en erken iş çıkışı yani 6dan sonra götürebileceğinizi tekrar edersiniz.

    öğleden sonra mesaj atar sizin bildiğiniz iyi bir servis yoksa buluşup benimkine götürelim diye, türk kızı gibi kaba değilsiniz ya teşekkür edip gerek olmadıgını söylersiniz.

    iş uzayıp servise gidemediğiniz için haber vermezsiniz, gece 11'de (yuh) arar meşgule verirsiniz. artık aramanıza gerek yok servise götürdüm ücret istemediler diye zavallı bir yalan mesaj atarsınız.

    ertesi sabah gece rahatsız ettiği için özür dileyen ama sizi çok merak ettiğini söyleyen bir mesaj attığında cevap vermezsiniz. aradıgında acmayıp, kibarlığı bir tarafa bırakıp açıkça rahatsız etmemesini istersiniz mesajla. kesinlikle iletişim kurmamayı rica edersiniz. ses çıkmaz. bir kaç saat sonra teessüfle başlayan ve medeni ve sorumlu tavrına tacizci bir sapıkmış gibi davranmakla suçlandığınız bir mesaj alırsınız. iş uzamasın diye sessiz kalırsınız, bu suclamayı da yutup yine cevap vermezsiniz. kurtuldum sanırken nerdeyse 1 hafta sonra sizden ne kadar etkilendiğini, sizin de ondan hoşlandığınızı hissettiğini ama evli diye uzak durduğunuzu bildiğini ve daha bir sürü zırvayla dolu bir mesaj alırsınız.

    bütün bu hastalıklı kurgunun sebebi de sizin gülümseyip teşekkür etmeniz, arabanıza çarpınca o panikle ve karısı çocuğu olması ve en az 10 yas büyük olması nedeniyle kötü düşünmeyip telefonunuzu verecek kadar iyi niyetli olmanız.

    artık yalvarır şekilde iletişim kurmamasını, yanlış anladıgını, görüşmenin mümkün olmadıgını yazarsınız. tam kurtuldum derken iki gün sonra açıkça taciz sayılabilecek bir mesaj alınca pes edip klasik taktiği uygularsınız. telefonu babanıza verirsiniz, odadan çıkmanızı ister, artık adama nasıl küfür edip nasıl korkuttuğu hayal gücünüze kalmıştır ve bir daha rahatsız edilmezsiniz.

    eğer yol veren adama baştan teşekkür etmeseydiniz, veya arabaya çarptığında yaygara koparıp tutanak tutturup, polisi arayıp, telefonunuzu vermeseydiniz ve potansiyel tacizci gibi davransaydınız en hakiki, öz, biricik kezban türk kızıydınız ama sonraki sinir bozukluğunu yaşamayacaktınız. çoğunluğun ikinci alternatifi seçmesi genleriyle mi ilgili yaşadığı coğrafyanın erkeklerinin zihniyetinden mi yorum yapmayayım artık.

  • 49. ekşi itiraf

    sabah metro'da yer verdiğim hamile kadın eski sevgilim çıktı. ulan bu kadın ölse üzülmezdim, kalktım metroda yer verdim bir de.

    hayat neden taşak geçiyor?

  • 50. 2-a dan bilal'in cumhurbaşkanı erdoğan'a şiiri

    --- spoiler ---

    cumhurbaşkanım bizden oy değil göt iste
    --- spoiler ---