Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. vatandaştan genelkurmay'a askere alınma talebi

    flaş tsk açıklaması. hehe evet, o yüzden bedelli başvuruları rekora gitti. kimsenin vakti gelince vatana ihanetten yargılanacak, avrupa insan hakları mahkemesinde götünden terler akıtacak akepe kurmaylarının piyonu olmaya niyeti yok, yemedik beybiler bu açıklamayı. ortadoğuda kendi ürettiğiniz savaş için can vermeyecek bu ülkenin pırıl pırıl gençleri!

    (bkz: vatan sağ olmasın oğlum sağ olsun)

    şurada cevabı var;

    "15 ay uzun dönem askerlik yapmış birisi olarak yazıyorum. öyle vatan, millet, sakarya edebiyatına da girerek yazacağım.

    peşinen söylüyorum, teskerem hakkari-çukurca'dan.. hem de ırak sınırına 2 km..

    acemi birlik konya hava savunma, usta birlik kayseri komando tugayı.. hem de 'komando olamaz' raporuyla.. 100 küsür kiloydum.

    son 130-140 günüm kalmış.. 4. kolordudan emir gelmiş hakkariye gidilecek.. bizim bölük gidiyor. ama gönüllülük esas.. 60 askere tek tek soruluyor "hakkariye gelir misin?" diye. bana sormalarına izin vermedim, seve seve dedim. (vatan, millet, sakarya hesabı)

    sonra kendi devrelerimi topladım.. kendilerinden 3-4 yaş büyük olmamdan dolayı sever, sayarlardı beni. "izmarit toplamaktan, sabah akşam içtimadan, abudik gubudik nöbetlerden sıkılmadınız mı?" dedim. "şafak küfrederek atıyor, gidelim kafalar rahat olur en azindan hareketlilik olur" dedim ve hepsini ikna ettim.

    hakkariye gittik..
    ama ne gidiş?
    van ktm'sinde hayvani muameleye maruz kalıyorsun.. askerim ulan ben, ranza tekmelemek, bir mal gibi oradan oraya götürmek nedir.. neyse, sabah 4de yola çıkılacak.. bindik otobüslere, otobüsü kullanan elemanda bir tip var yolda görsen yol değişirsin, özel harekatmış ama..

    hakkari'de depin'i falan geçtik bir alt geçite geldik.. otobüsler daha gitmeyecek kirpilere bineceğiz. dağlarda, tepelerde özel harekat var. helikopterler falan sürekli uçuyor çevre güvenliği için. haliyle az biraz yusufluyorsun. neyse bindik kirpilere git allah git.. sonunda geldik bizim üst bölgesine. kavuşak üst bölgesi.. pis bir yerde.

    kirpilerden indik, ebemiz iflahımız sikilmiş.. karlar daha erimemiş botla yürüyemiyorsun resmen, çamura batıyorsun sürekli. bize tırları ve askeri araçları boşalttırıyorlar. çadırlar kuruluyor falan.

    akabinde düzen kuruluyor. orada psikoloji çok farklı.. herkes korkuyor ama herkes en cesur. komutanlar ego patlaması yaşıyor falan filan.

    operasyon bölgesine gidilecek.. herkes çekiniyor. ailemden hakkaride olduğumu saklamıştım. nasıl söylerim mk? neyse uzmana dedim ki, komutanım ben sizle gelirim operasyon bölgesine. ertesi günü 16-17 asker 4 uzman gittik. orada da yerleşik düzen var ama her sabah kanas mermisi ile uyanıyorsun.

    haliyle korkan askerler oluyor. 16-17 askerden 7-8 kişi kaldık. f16lar arada dağları vuruyor, teröristler her gün operasyon bölgesindeki bayrağa ateş ediyor falan. tam adrenalin merkezi mk..

    bir gece.
    saat 03:49..
    çatışma sesleri hemen dibimizde.
    bir şehit..
    iki yaralı...

    işte o an kendine, ne işin var burada diyorsun? şu an saat 4 bile değil.. o şehitin anne babası uyuyor.. sabah uyanıp kahvaltı yapacak oğullarının şehit olduğundan habersiz.
    dibe vuruyorsun sen de..
    herkes ağlıyor o an.. sen de.
    yaşadım, biliyorum.

    2-3 terörist görür takip ederdik dürbünle.. bunlar mı ülkeyi bölecek derdim. dertleri ülke bölmek değil ki, savaşmak istiyorlar. bölemezler de, iki el sıkıp kaçıyorlardı..

    neyse, askerliğin en boktan anlarını yaşadım. süpürge varken ellerimizle yerden çöp toplattılar. sürüne sürüne sigara izmariti topladım sigara içmediğim halde.

    şehit gördüm, gazi gördüm, teröristin ölüsünü dirisini gördüm. yüzlerini halen unutamam mesela..

    şimdi çıkıp bana para verseler askerlik yapmam.. insan hayatındaki en gereksiz şeylerden birisi. boşuna yani, gidip pişman olmayan görmedim. o botları giydiğin an ordunun malısın ve harbiden mal muamelesi görüyorsun. iyi yanları elbette var. ama para verilip 21 gün bile yapılmaz.
    ben bir daha yapmam mesela, vatanseverlik edebiyatına da gelmem. gönüllü olarak sınıra 2 km uzaklıkta nöbet tuttum, şimdi çıkıp buralarda artistlik yapanlar rahat rahat uyusun diye.

    varsa paranız verin bedelli yapın.. siktir edin size askerlik üzerinden ahkam kesenleri.. kendilerine para verseniz yapmazlar."

    (bkz: bedelli askerlik/#45172422)

  • 2. 7 senelik ilişkinin bittiği gün

    dun gece saatlerinde benim icin gerceklesen durum. hem de evlilik arifesinde ve sebep yokken. 7 sene boyunca tek bir gece bile kus uyumamistik. bunu kural haline getirdik ama bazen hersey bir anda alt ust olabiliyormus. onun icin isimi, arkadaslarimi rahatimi birakip baska sehre tasindim ve tasinali is degistireli 1 hafta olmusken yapayalnizim. sanki elimde hersey sifirlandi, iflas ettim. hayata devam edecek gucum yok gibi ama ailemi uzmemek icin de bir yandan dik duruyorum. bir yandan da eski sevglimle hayatim oyle bir karismis ki nereye elimi atsam bir hatira ile karsilasiyorum. peki bunu niye yazdin. senin derdin bizi mi gedi diyen olabilir. amacim sadece ilk gunde hissettiklerimi paylasmak ve baska insanlarda ayni seyi yasarsa gormesini saglamak. zamanla bu entri guncellenerek cektigim aci seviyesini bildiririm. su anda 10 uzerinden 10. boylelikle ask acisi ne kadar suruyor test yapabiliriz. haydi hayirlisi

    edit: bir yesillendiren tavsiye veren guzel insanlar oldu. hepsine cok tesekkur ederim. moralim biraz iyiyse hepinizin sayesinde tekrar tekrarrl tesekkur ederim desteginiz ve oneriler icin. guzel eksideki tum guzel insanlara selamlar

    not: bazi arkadaslara sarj kisitli oldugundan cevap veremedim. ama daha sonra yesillendiririm onlarin mesaj kutularini.

    edit2: arkadaslar o kadar cok mesaj geldı kı tek tek donmek baya zaman alacak ve dolayısıyla burdan yazmak ıstedım. öncelıkle yalnız değilmişim benim gibi olan hatta daha sıkıntılar yasayan ablalarım,abılerım kardeslerımden msjlar aldım. sunu söylemek ısterım kı bu geceme gercekten ısık oldunuz yoksa telefon elımde sacma bır halde ya haber beklıyor ya da aramamak ıcın dırenıyor olacaktım. hepiniz sağlıacakla kalın mutluluklar dilerim. bir arkadasımın durumu ıse cok etkıledı benı. her neyse ona da soz verdıgım gibi. onun için dua edeceğim. sağlıcakla kalın..

  • 3. atlas için ilik arıyorum

    atlas, oğlum 6 aylık, 4 aydır lösemi (kan kanseri ) teşhisiyle kayseri erciyes üniversitesi çocuk hastanesinde yatıyor. acil ilik nakline ihtiyacımız var.

    bağış yapmak çok kolay

    nereye, nasıl bağış yapacam diyenler için

    linkte şu an sıkıntı var, kısaca anlatıyorum. kök hücre bağışı yapmak için 18 -50 yaş arasında ve sağlıklı bir kişi olmalı (hepatit b, hepatit c ve sifiliz hastalığı geçirmemiş olmak, kanser, hıv ( aıds ) tanısı almamış olmak)

    kızılay'a gidip ben kök hücresi bağışı yapmak istiyorum diyorsunuz, sizden 3 tüp kan alıyorlar (toplamda 20 ml), ön test yapıyorlar, çalışmaya uygunsa ayrıntılı bakıp sizi bankaya kayıt ediyorlar. eşleme olduğunda size haber verip ayrıntılı doku uyumuna bakıyorlar, uygunsa ilik nakli için sizden 30 dk lık basit bir iğne yardımıyla, ilik alıp nakil gerçekleşiyor. bu kadar.

    kızılay'a son 8 ayda 65000 bağış yapılmış ve 40 kişiye nakil için ilik bulunmuş, türkiye için çok iyi bir rakam.

    şuda kızılayın türkkök facebook sayfası,

    kızılay'dan bir arkadaş yazdı

    "ben türkök projesi kapsamında türk kızılayında çalışmaktayım. genel merkezimizden henüz onay alamadığım için başlık altına bağış konusunda nerelere gidilmesi gerektiğini yazamıyorum.

    ancak kanver.org'deki bölge kan merkezleri ile sınırlı değil bağış yapılabilecek yerler. bütün kan bağış merkezleri ve kan alma birimlerinde örnek alımı gerçekleştiriliyor(yine de gidilmeden aranması daha doğru)

    ben ege bölgesi sorumlusuyum ve ege bölgesinde bütün merkezlerimizde ve gezici ekiplerimizde bağış kabul edebiliyoruz. kan alınan heryerde kök hücre bağışında da bulunabilir vatandaşlarımız."

    twitter şeysi #atasicinilik

    hadi sözlük.

  • 4. adanalıların pkk leşlerini teslim etmemesi

    kuva-yi milliye'nin ilk kıvılcımının başladığı bölgede yaşanmıştır.
    (bkz: bir millet uyanıyor)
    adana pozantı'da faşist bir grup yolu trafiğe kapatıp kürt kökenlilere linç girişiminde bulunuyor. yazmış bir de hevalin biri. sizinkiler doğu anadolu'da yol kesip yiyecek içecek yardımı yapıyordu tabi.
    yüzsüz, ikiyüzlü orospu çocukları...

  • 5. evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız

    sabahında cumhurunun başının;

    (bkz: bizim tek bir derdimiz var islam islam islam)... dediği günün öğleninde;

    hangi çocuğunun askerde olduğunu ilk anda anımsayamadığımız bazı zevatın;

    (bkz: fakir fukaranın çocukları ile delikanlılık yapmak)... hadisesi...

    (bkz: vatandaştan genelkurmay'a askere alınma talebi)... ile birlikte değerlendirildiğinde;

    (bkz: zamanlama hızırsal)

    --- spoiler ---

    "sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan için, bu vatanın birliği için, bu milletin huzuru için gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için, evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız. bu fedakarlığı da dünya alem bilmeli."

    --- spoiler ---

    http://www.milliyet.com.tr/…tay/2095367/default.htm

    (bkz: elalemin çocuğunu hibe edilebilir mal gibi görmek)... ötesi...

    (bkz: oğlanı savcıya göndermeyip elalemi ölüme göndermek)... berisi...

    (bkz: bu fedakarlığı da dünya alem bilmeli)... kısmına girmeyeyim...

    ağır yazarım... kaldıramaz...

  • 6. cuma gecesi sevişmelik partner veritabanı

    bulusmak icin konum: nisantasi
    ev konumu: nisantasi
    aylik gelir: nisantasi diyorum
    cinsiyet: kadin
    aranan: erkek

    ıckiler benden blue label var, bir de bi kiz arkadasim daha var. isvec'ten geldi misafiri tek birakamam o da katilacak!

  • 7. 10 günde 16 şehit verilmesi

    20 temmuz: şanlıurfa suruç'taki saldırıda 32 kişi hayatını kaybettiği gün adıyaman'da pkk'lı teröristler uzman onbaşı müsellim ünal'ı şehit etti.

    22 temmuz: şanlıurfa'nın ceylanpınar ilçesinde polis memurları feyyaz yumuşak ve okan acar evinde uyurken şehit edildi.

    23 temmuz: kilis'in elbeyli ilçesinde ışid militanlarının düzenlediği saldırıda astsubay yalçın nane şehit oldu. aynı gün diyarbakır'da polis memuru tansu aydın pkk'lılarca şehit edildi.

    25 temmuz: diyarbakır'da düzenlenen saldırıda jandarma kıdemli başçavuş ismail yavuz ve uzman jandarma çavuş mehmet koçak şehit düştü.

    26 temmuz: istanbul gazi mahallesi'nde polis memuru muhammet fatih sivri şehit edildi.

    27 temmuz: muş'un malazgirt ilçesinde binbaşı arslan kulaksız kurulan hain pusuda şehit edildi.

    28 temmuz: şemdinli'de astsubay ziya sarpkaya, pkk'lıların ilçe merkezine düzenlediği saldırıda şehit oldu.

    30 temmuz: diyarbakır'ın çınar ilçesinde polis ekibine düzenlenen saldırıda polis memuru mehmet uyar şehit edildi.

    30 temmuz: şırnak'ın akçay köyü yakınlarında üsteğmen ibrahim tanrıverdi, piyade onbaşı hamza yıldırım ve piyade er ömer kaan kandemir şehit oldu.

    31 temmuz: adana pozantı'da polis merkezine düzenlenen saldırıda 2 polis şehit oldu.

    (bkz: 400'ü verin ve bu iş huzur içinde çözülsün)

    bir diktatörün başkanlık hayalleri uğruna ya rab ne güneşler batıyor!

  • 8. ülkemde ateist örgütleri destekleyenleri görüyoruz

    "mezhep farklılıklarını bir kenara bırakmalıyız. bizim tek derdimiz var islam, islam, islam…"

    "ülkemde mezhep farklılığından dolayı ateist terör örgütlerini destekleyenleri görüyoruz"

    ateist terör örgütleri..

    pkk'yı kastediyor desem zaten pkk diyebiliyor. hadi dhkp-c'yi de katalım. ama bakın sol grup demiyor. ateist örgüt. yani adam ateistler bir araya gelmiş de terör örgütü kurmuş gibi lanse ediyor.

    o zaman tek cevap "ışıd" ı aklama çabasına girmiş.. ülkesinde terör olması umurunda değil adamın yeter ki o terör ışıddan gelsin.

    ateist kelimesi özenle seçilip kullanılmış bir kelime, bilerek "terör" kelimesiyle yan yana kullanıyor.. "alevi" kardeşlerimizi de "ateist" kelimesiyle yan yana kullanıyor. bütün azınlıklar hedefte yani.

    derdi islam olan bir adamın cümlesi. tek derdi islam ve bu ülkede yaşayan ateist nüfusu yine hedef göstermiş. ilk defa beni ve bizleri hedef göstermiyor sayın erdoğan. daha önce de bizleri hedef göstermişti..

    atayiz bunlar, koymünizler, terörizler...

    evet.. sivas katliamını da biz ateistler yaptık çünkü..

    tek derdi hoşgörü(!) dini olan islam

    ateistlerin boynuzu veya kuyruğu olduğunu sanan benim çocukluk dünyamın insanlarıyla, ateistleri teröristlerle aynı kefeye koyan günümüz 'hoşgörü' yanlıları arasında pek de bir fark göremedim doğrusu.

    bizde fazla görülmese de, ateizm dünyanın en yaygın 'inanmayışlarından' birisidir. eğer dünyadaki ateist sayısı kadar terörist olsaydı,

    insan soyu bir gecede tükenirdi sayın erdoğan..

    o yüzden ateizm'den çek elini ayağını...

    ve eğer yine ateizm ise derdin..

    her gün 5 kişinin yöre, töre ya da gözünün üstünde kaşın var diye öldürüldüğü ülke..

    bu ülkede bu cinayetleri ateistler, komünistler, kısaca “allahsız” lar işlemiyor, sayın erdoğan

    türkiye’de 536 imam hatip lisesinde 105 bin öğrenci okuyor ve bu liselerden çıkanlar, otobüsçü oluyorlar, havayolcu, müteahhit oluyorlar, kaldırımcı, asfatçı, sağlıkçı, itfaiyeci, doğal gazcı, sucu, elektrikçi, deniz fenerci, rtük’çü, gemici, otelci, limancı, yatçı, katçı, velhasılı ihaleci oluyorlar, hatta milletvekili ve iktidar oluyorlar.

    kaldırımlar dayanmıyor.

    din, her şeyden önce bir ahlak öğretisi. imamlar her vaazda cemaate “güzel ahlak”ı anlatıyor. tüm müminler, allah’a imanın onun emrettiği “iyi insanlık”, sevap işlemek, günaha girmemek olduğunu biliyorlar.

    inançlı ya da inançsız,

    laik ya da muhafazakâr;

    ben değilim çocuklarımıza medine adını koyup, tecavüze uğradı diye kümese gömen.

    sen önce müslüman "ışıd"a sahip çık...

    bu kadar kadına tecavüz ve kafa kesmeyi biz atayizler yapmıyoruz sayın erdoğan.... .

    dipnot: çok sinirlendim.. ülkede kan gövdeyi götürüyor, her gün en az iki polis- asker ölüyor. adam "islam" deyip atesitlerin peşine düştü.

  • 9. aysun altay

    babasının tacizine uğramış bir kız çocuğunun dosyasına bakmayı biraz daha geciktirebilmek için haberlere bakarken tanıdığım kadın.
    böyle acıların arasında kalıyorum sanki.

    benim abim yok. ama abi dediğin sarılıp ağlanacak, saçlarını okşayıp seni avutacak bişey değil mi? seni üzeni üzmek isteyecek, canını yakanlardan nefret edecek? ne bileyim öyle yaratmışım ben aklımda. gerçi baba da öyle bişey sanıyorum. benim babam var ve üzülmesin diye beni üzenleri hiç söylemiyorum ona.

    aysun'a öz abisi tecavüz etmiş ya. bu olayın başını sonunu tahayyül edemiyorum ben. bir abi nasıl yaklaşır insana?
    bendeki kızı babası taciz etmiş. kız utancından kimseye söyleyememiş. ya insan babasının kendisine taciz için yaklaştığını nasıl anlar ki?

    ben aylardır bu işin içindeyim. her ifadeyi, her detayı defalarca okuyorum bişey olsun artık anlayayım, delirmekten kurtulayım diye. ama hala anlayamıyorum.

    aysun'a bakın. ne kadar güzel. ama anlayamamış. bu yaşadıklarının gerçek olabileceğine inanamamış. bunun neden başına geldiğini anlayamamış. hayata nasıl devam edeceğini bilememiş.

    gitti be gül gibi kız. gitti yani. benim dilime sürekli "erkekleri öldüreceğiz" sloganı geliyo.

    öldürelim ulan hepsini.

  • 10. çin'in erdoğan'ı düşük protokol ile karşılaması

  • 11. evlenmelik erkek mesleği

    bizim şirkette iki temizlik işçisi var (ahmet ve murat diyelim). çok temiz, dürüst, çalışkan arkadaşlar.

    ahmet üç kuruş daha rızıklanmak için öğlen arasında yakındaki başka bir şirketi temizlemeye gidiyor. ahmet bir gün bir neden dolayı oraya gidememiş ve murat'a "sen git, ben bugün gidemeyeceğim" demiş. murat da kabul etmiş.

    şirkettekiler murat'ın yaptığı temizliği daha çok beğenmiş ve "bundan sonra ahmet gelmesin, hep sen gel" demişler. murat da ahmet'e "kardeş bana böyle böyle dediler, ben kabul etmedim. ne hata yaptıysan git düzelt, rızkından olma" demiş. ahmet ertesi gün öğlen arasında o şirkete tekrar gitmiş ama şirkettekiler "sen gelme murat gelsin" demişler. ahmet, murat'a bunu söylemiş, murat da "kardeş sadece senin rızan olursa giderim, aksi takdirde ekmediğinden olmanı istemem" demiş. ahmet de "tamam, ben razıyım" demiş.

    evleneceğiniz erkekte meslek aramadan önce ahmet ve murat'taki gibi "adamlık" arayın. böyle adamlar gerekirse sırtında taş taşır yine de akşam çorbanızı kaynatır.

  • 12. reddit kullanan yazarlar

    bence güzel olur kardeş.

    _____________________________________________________________________________________

    intel 4790k @ 4.0 ghz, 8 gb ddr3 ram, asus strix r9 285, cooler master psu 750w

    """"""""""""""""""""" "oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konur" """""""""""""""""""""""

  • 13. hdp'ye oy veren türk

    benim o kişi ve ülkenin her yerine sikimi daşağımı süreceğim sırf sen sinirden kendini sik diye hiç bir yere de gideceğim yok. yeşil pasaport aldım hatta inat yurtdışına falan da çıkmayacağım. ohh be. dallamaya bak ya, barış olsun diyoruz insanlar boş yere ölmesin diyoruz, seçimlerde iki oy fazla almak için savaş alanına çeviriyorsunuz ortalığı sonra ülkeden kovmaya çalışıp bir de bölücü diyorsunuz.

    edit: he he elime kan bulaşmış. şehit edebiyatıyla oy toplamaya çalışanlar zaten bu ölümlerle hiç alakasız pırlanta gibi insanlar.şu savaş ortamının sonuçlarına bakarsanız hdp'nin mi yoksa mhp ve akp'nin mi işine yarıyor görebilirsiniz her türlü. sonra benim elime kan bulaşmış. kan akmasın diye atmadığımız takla kalmıyor ama suriye'ye dört adam gönderip sekiz füze attıranlar nasıl oluyorsa elleri kansız kalıyor.

  • 14. 10 milyon dolar verseler takımını değiştirir misin

  • 15. work and travel ile abd'ye gidip bulaşık yıkamak

    bu durumu eleştirenler hayatları boyunca birilerine muhtaç durumda yaşamış olacaklar ki, bulaşık yıkamanın utanç verici bir durum olduğunu düşünüyorlar. işin, emeğin, utanılacak, aşağılanacak bir şey olduğunu zannediyorlar sanırım.

    bulaşık yıkamak kadar doğal bir aktivite olabilir mi? evde rahatlıkla yapılabiliyorsa işte de kimsenin eline bakmamak, kendi geçimini sağlamak için yapılabilir. work and travel programının o bir aylık "travel" kısmı var ya hani, o bir ayda insan bulaşık yıkayarak, belki de üstlerinden laf işiterek kazandığı parayı yerken öyle bir haz duyar ki, bunu kendi parasını harcama fırsatı bulamamış insan asla anlayamaz işte. o 3-4 ay insana kendi başının çaresine bakmayı, emeği hor görmemeyi, adam olmayı öğretir. türkiye'ye dönünce gördüğün garsonlara, kasiyerlere, ekmeğinin peşinde olan insanlara farklı gözle bakmayı öğretir. sadece eğlenceden ibaret değildir.

    tanım: saçma bir tespit.

  • 16. recep tayyip erdoğan

    kendisiyle hiç bir ortak yönümüz kalmaması adına 6 yıl önce islam dininden çıkmıştım. bir 5 yıl daha başımızda kalırsa çükümü kestirmeyi gündemime alacak gibiyim.

  • 17. 1 ağustos 2015 demirtaş'ın akp'ye verdiği ayar

    gayet güzel olmuştur. ahmet davutoğlu yazamadım sığmadı ama aynı yer.

    evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız diyen bıdık'a geliyor;

    "ortada bir vatan savunması yok. saray savunmasıdır, iktidar savunmasıdır bu. sen kimin evladını, kendi iktidarın için ölüme gönderiyorsun? efendim, 'biz evlatlarımızı gerekirse feda ederiz'. edin bakalım evlatlarınızı, hepsi çürük raporu almışlar. hepsinin evinde para sayma makinaları. bak yoksulun evladı bayraklara sarılıp geliyor. hanginiz evladınızı feda ediyorsunuz? biz size savaş yaptırmayacağız"

    bu kadarı bile yeter aslında. adamlar "evlatlarımız", saçmalamalarıyla ölen insanları normalleştirmeye başladılar bile. " kendimiz" mi? bi siktir git. hala şu adamlara inananlar var amk.

    link

    edit: neyse sakinleselim

  • 18. selahattin demirtaş'a kısa ve açık bir mektup

    ahmet hakan tarafından yazılmış mektuptur. hewaller ne dersiniz yapar mı sazcı selo bunları? daha doğrusu onda bu yürek var mı?

    --- spoiler ---

    sayın demirtaş!
    geçen gün yaptığınız bir açıklamada şöyle dediniz:
    "barış cesaret ister."
    gerçekten de öyle.
    barış, cesaret ister.

    *

    sayın demirtaş!
    hadi gelin ilk cesur adımı siz atın.
    yüzünüzü "dağlar"a dönün...
    ve başlayın haykırmaya:
    -"çek elini tetikten" deyin.
    -"kalleşçe cinayetleri durdur" deyin.
    -"akıttığınız kanda boğulacaksınız" deyin.
    -"kan akıtarak benim hakkımı savunamazsınız" deyin.
    -"ben siyasetle çözeceğim, bana bırak bu işi" deyin.
    -"bildiğiniz tek şey öldürmek mi?" deyin.
    -"yaptığınız her katliamla insanlıktan çıkıyorsunuz" deyin.
    -"ne kadar da meraklıymışsınız öldürmeye" deyin.
    -"siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz" deyin.
    -"bir damla daha kan dökerseniz karşınızda bizi bulursunuz" deyin.
    -"size polis, asker öldürtmeyeceğiz" deyin.
    -"size kafaya kurşun sıktırtmayacağız" deyin.
    -"size kan döktürmeyeceğiz" deyin.

    *

    çok kuvvetli, çok net, çok tartışmasız haykırın.
    hiçbir boşluk bırakmadan.
    ezberleri bozarak.
    hatta yumruğunuzu sıkarak.
    hatta köprüleri atmayı göze alarak.

    *

    sayın demirtaş!
    iktidar karşısında, davutoğlu karşısında, erdoğan karşısında muhalefet yaparken sergilediğiniz kararlı tutumun bir benzerini "dağlar"a karşı sergilemediğiniz müddetçe...
    yaldızınız dökülecek, size kulak verenlerin sayısı azalacak, yaktığınız umut meşalesi sönecek, inandırıcılığınız tükenecektir.
    haberiniz olsun.

    *

    sayın demirtaş!
    korkmayın. çekinmeyin. cesur olun.
    sizin de dediğiniz gibi:
    barış, cesaret ister.
    --- spoiler ---

    kaynak

    edit: terörist sevicilerin saçma bahaneleri gelmeye başladı. hadi bakalım daha ne kadar saçmalayacaksınız merakla bekliyoruz. neymiş bahçeli polise terörist orospu çocuklarını vurmayın diye neden demiyormuş. lan bu teröristlik aynı zamanda beyin yerine bok çuvalı taşımayı da şart koşuyor herhalde insana.

  • 19. galatasaray

  • 20. fenerbahçe şahtar donetsk maçı görüntülü analizi

    not: imgur engellendiği için dns ayarlarını değiştirmeyen, hotspot shield gibi programlar veya vpn kullanmayanlar linkleri açamaz.

    28 temmuz 2015 fenerbahçe şahtar donetsk maçının görüntülü analizi olacaktı başlık ama malum, 50 karakter...

    ilk maç 0-0 bitti. gol yemeden galip gelmekten sonraki en avantajlı skor. bu yüzden karamsar olmaya hiç gerek yok. maç öncesi biz de bu maça bakarak ikinci maçta neler olabilir ve fenerbahçe turu atlamak için neler yapmalı sorularının cevaplarını arayalım. daha doğrusu ben, kendimce arayacağım çünkü çok boş ve beleş bir insanım.

    http://i.imgur.com/sqb4uak.gifv

    ilk olarak fenerbahçe'nin hücumda yapmış olduğu baskı ile başlayalım. maç içerisinde sık sık denediler bunu, çoğunda da başarılı oldular. peki buna değer mi? açıkçası yukarıda verilen açığın nedeni olarak tamamen bruno alves'i görüyorum. kendisi yavaş bir stoper. hamlesini yaptı, yaptı. yapamazsa devamı yok. bu noktada ikinci maçta fenerbahçe'nin çabuk stoper eksikliğinin can sıkacağını düşünüyorum. çünkü şahtar donetsk geride çok da çabuk olmayan fizik düzeyi yüksek futbolcular barındırırken ileride tam tersi bir şekilde çabuk futbolculardan yararlanmaya çalışıyor.

    fenerbahçe'nin hücumcularında bu yok. eğer olsaydı şahtar için de aynı tehlikenin var olduğunu düşünebilirdik ama nani dışında bir anda hızlanan, çalım atan kimse yok.

    http://i.imgur.com/csnrv44.gifv

    açıkçası nani fenerbahçe'ye pek yarar sağlayamayacakmış gibi duruyor. henüz konuşmak için çok erken ama ben pek bir umut ışığı alamadım. nedense tüm maç boyunca bu tarz uzaktan şutlar denedi ve sadece yukarıdaki vuruşunda kaleyi tutturabildi. ikinci maçta fenerbahçe böyle gol atamaz. muhtemelen zaten bir avuç pozisyona girebilecekler, onlar da bu tarz uzaktan şutlar ile harcanmamalı.

    bir de burada kaos futbolu var. nani ve diego sürekli birbirlerinin görev alanlarına giriyorlar. sow ve fernandao da. bunun hiç de kötü olduğunu düşünmüyorum. fatih terim bütün başarısını bu tarz futbola borçlun bence. bir savunmacı olarak baktığınızda, sürekli aynı yerden, aynı adamın mı gelmesini istersiniz yoksa sürekli farklı birinin karşınıza çıkmasını mı? barcelona hücumlarında da kimin nerede oynadığı birbirine giriyor.

    http://i.imgur.com/ubbqhmk.gifv

    başarılı hücum pres örneği. çünkü tüm takım 'baskı yaptığına inanarak' hareket ediyor. öyle 'sadece koşayım' havası yok.

    http://i.imgur.com/tby4q43.gifv

    bizim takımlarda nedense 'hadi ceza sahasına gömülelim hep beraber' takıntısı var. top şut çeken arkadaşa geldiğinde herkeste bir laylaylom havası hakim. bir kişi de çıkıp rahatsız edeyim demiyor. kızdığım nokta şut çektirmek değil, adama düşünecek çok fazla zaman vermek. bir dahaki sefere daha iyi bir şut çıkarabilir, boşa kaçan arkadaşını görüp rahatça pasını atabilir, ver-kaça girmeye karar verebilir. yapabilir-edebilir. bir insana bu kadar ihtimali gerçekleştirebilecek süre verilmemeli.

    http://i.imgur.com/mqdayvv.gifv

    fenerbahçe ikinci maçta kontradan gol bulmak yerine; böyle, takımca hücuma katılıp pozisyon yaratma çabasına girmeli bence. bu defa diego iyi pas veremedi ya da hasan ali kaldırım o pozisyonda daha müsait olan -ama aynı zamanda ters olan- sağ ayağıyla kontrol etmeyi düşünmedi ama bunlar şahtar savunmasından tamamen bağımsız olarak sarı lacivertli futbolcuların o anda gerekeni yapamaması ile ilgili bir durum. bir dahakine yaparlar, daha tehlikeli atak olur.

    http://i.imgur.com/pukifsi.gifv

    dikkatinizi çekmek istediğim nokta: bindirme. düne kadar fenerbahçe'nin beklerinin hücumdaki etkinliği övülüyordu ama geçtiğimiz maçta donetskliler gösterdi nasıl hücumcu bek olunacağını. ikinci maçta beklerin de daha etkin kullanılması lazım, ki bahsettiğim takımca hücumlar başarıya ulaşsın.

    http://i.imgur.com/wntrzdk.gifv

    fenerbahçe savunması ikinci maçta da ofsayt taktiği yapmaya kalkarsa kesin gol yer. kjaer ve alves henüz yeteri kadar iyi anlaşamıyorlar. karşıdaki çabuk hücumcuları böyle avlamaya çalışıyorlar ama bu ilk maçta pek işe yaramadı açıkçası.

    http://i.imgur.com/dvw9psy.gifv

    mehmet topal iyi top saklayan ve iyi savunma yapan bir isim. geçen maçta her ne kadar berbat oynasa da takımdaki yerini koruması gerektiğini düşünüyorum rövanşta. fernandao ise yukarıdaki gibi sırtı dönük top alıp atağa kalkmaya çalışmamalı. bu yüzden en uçta kalması ve sow'un biraz daha geride ikinci forvet gibi takılması bence gayet yerinde bir karar. bu arada fernandao gayet iyi top saklayan bir adam, yanlış anlaşılmasın ama yapması gereken; topu sakladıktan sonra dağıtmak, alıp gitmek değil.

    http://i.imgur.com/abf91lo.gifv

    http://i.imgur.com/o9edcz8.gifv

    şahtar donetsk'in en canımı sıkan yönü: rahatlar. fenerbahçe baskısı altında savunmadan kolayca çıkamadılar belki ama telaş da yapmadılar. kişisel olarak bakıldığında 'vay be' dedirtmiyorlar ama takım olmayı başarmışlar. önde yapılan baskının da dezavantajı yukarıda: çok çabuk atağa çıkabiliyorlar. bu arada kjaer'in arkasında bomboş iki adam varken önünde duran takım arkadaşını tutmaya çalışması da ikinci maç için umut kırıcı bir görüntü.

    http://i.imgur.com/wgbgs70.gifv

    fernandao'nun yapması gereken bu.

    http://i.imgur.com/zdkklu2.gifv

    yine araya kaçan, uçan, atlayan şahtarlılar. buna diyecek bir şey yok. daha dikkatli olunacak.

    http://i.imgur.com/d3c0sbt.gifv

    aha işte ikinci maçta fenerbahçe'nin yapması gereken atağı sizin için şahtar zaten sahnelemiş bile. yay gibi sar rakibinin ceza sahasını. boşluk bulana kadar takıl orada. mutlaka bir boşluk çıkar. gömülme hastası defanslarımız bu sefer neredeyse kaleye kadar girmeyi başarmış, o da ayrı konu.

    http://i.imgur.com/nxnfqio.gifv

    mehmet'im, topal'ım bunu da düzgün kontrol edemeyeceksen işimiz var. ama yine de topal'ı yedirmeyiz. kötü gününe denk geldi sadece. ikinci maçta bu tarz hatalar olmamalı tabii ki, dediğimiz gibi: çabuk çıkıyorlar.

    http://i.imgur.com/qmfyvik.gifv

    abi amacın ne ya? ronaldo'nun iyi frikik kullandığı yanılgısı gibi aynı. sürekli vuruyor efenim durduramıyoruz.

    http://i.imgur.com/38q9vey.gifv

    mis gibi aç ortanı işte şöyle. fenerbahçe geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da duran ve yan toplarda oldukça tehlikeli olacağını gösterdi hazırlık maçlarında. ikinci maçta da bu tarz ortalara yönelinirse araya bir gol sıkıştırılabilir gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var?

    http://i.imgur.com/hhniddq.gifv

    şurada hakem devam deyiverse ne olur? ne diye böyle gereksiz bir hareket yapma gereği duyarsın ki be adam?

    http://i.imgur.com/x9z5lgi.gifv

    burada ne var? hasan ali kaldırım'ın endişesi var. aklından; 'son adamım, topu kaptırmamalıyım, geriye döneyim de garanti olsun' düşüncesi var. etrafının farkında değil. böyle düşünen adam kesin bir yerde hata yapar, benden söylemesi.

    http://i.imgur.com/ugnbaor.gifv

    galatasaray tipi hücumda baskı yapılmaz ama. topu kapmak için durun orada, sadece bulunmak için değil.

    http://i.imgur.com/y6yject.gifv

    nani ve fernandaocum işte sizden bunu bekliyoruz. hadi koçlarım.

    http://i.imgur.com/yyuhgux.gifv

    yine çabuk stoper eksikliği. işte bu yüzden fenerbahçe'nin maçın ilk ve orta bölümünde önde baskı yapmak yerine, taaa ceza sahasına gömülmeden, rakibi kendi yarı sahasında karşılaması gerektiğini düşünüyorum. 70'ten sonra ise rakibin son dakikalarda yapacağı baskıyı engellemek adına önde baskı yapılabilir.

    http://i.imgur.com/7j9tgib.gifv

    nani'nin yeteri kadar kondüsyonu olmadığını da düşünüyorum. burada da rakibinden önde olmasına rağmen çok kısa mesafede hem geçilmiş hem de yeteri kadar dayanıklı duramamış ayakta. bu nedenle ikinci yarıda yerine van persie alınıp sow sola kaydırılırsa iyi olabilir.

    http://i.imgur.com/seft4m6.gifv

    kontra atakla olmaaaaaz. fenerbahçe takımı buna uygun değil. kendi sahanda korner dönüşünde iyi çoğalamıyorsan deplasmanda hiç beceremezsin.

    http://i.imgur.com/gmcft1f.gifv

    http://i.imgur.com/vgalesd.gifv

    sevgili hasan ali, çakma willian'ı takip etmek yerine neden zaten çizgide tutulmakta olan arkadaşa baskıya gitmeye çalıştığını öğrenebilir miyim lütfen? ayrıca burada da ofsayt yok sanırım.

    http://i.imgur.com/lxufbdu.gifv

    gereksiz atraksiyonlardan biri daha. mis gibi üç takım arkadaşın orta bekliyor işte senden. futbol bu kadar zor değil ya.

    http://i.imgur.com/vsnry21.gifv

    söylenecek ve yapacak pek bir şey yok. belki van persie'nin arka direkte takım arkadaşının bulunduğunu fark edip biraz ön direğe doğru hareketlenmesi beklenebilirdi ama asıl taaa orta sahanın gerisinden koşup gelerek topa müdahalale eden arkadaşı unutmamak lazım. bu özveri ile maç kazanılıyor işte. fernandao'nun top sürmesi ise istisna. kandırmayın fenerbahçelileri. o stoper kayıp düştü diye oldu tüm bunlar.

    http://i.imgur.com/wj9bezl.gifv

    bir pozisyonun gol olması ile hiçbir şey olmaması arasındaki fark: meireles'in şut çekmek yerine tam o anda önündeki iki kişinin arasından van persie'ye çok yavaş bir pas çıkardığını düşünün. bi de böyle düşün. sence gerçekleştirilmesi imkansız bir pas mıydı?

    http://i.imgur.com/ar73ifb.gifv

    nani ve şut sevdası isimli tablo.

    http://i.imgur.com/qf4wyur.gifv

    http://i.imgur.com/uveemhd.gifv

    müthiş uygulanmış bir pas ve berbat uygulanmış bir son vuruş. o şekilde vurmayı başarsa bile yeterince sert vuramayacağı için topun kaleciyi geçmesi halinde yine de savunmacı tarafından çıkarılabileceğini düşünüyorum ama bu pozisyon üzerinden van persie'yi yerden yere vurmak anlamsız. aynı şekilde 651234 pozisyon harcarsa, o zaman sorun var demektir. burak gibi. gelmiş geçmiş en iyi forvetlerden biri olarak gördüğüm andriy şevçenko da meşhur 3-3'lük finalin son dakikalarında altı pas içinden topu iki defa dudek'in üstüne nişanlamıştı. bak yine hatırladım o günü yaaa. lanet olsun.

    sonuç olarak fener'in işi zor. biraz da şanssız. yeni kurulmaya çalışan bir takımın çok fazla vakit bulamadan bu kadar önemli iki maç oynaması talihsizlik oldu. her iki takım adına da 1-2 defa skoru değiştirme şansı ortaya çıkacak, bunu değerlendiren taraf tur atlayacaktır.

    lucescu adamsa galatasaray'ı çalıştırsın.

  • 21. kürt sorununun çözümü için yapılması gerekenler

    "siddetin ne kadar kotu birsey oldugu ve bir ise yaramadigi neden sadece bize soyleniyor? eger taraflardan birisi "aman ha istediklerimizi yapmazsan (ki bunlar sadece hak hukuk olaylari degil) askerin olur" diyorsa diger tarafin savunma amacli onlemler almasi (askeri barajlar, yol yapimi) neden seytani olsun?"

    bunu karşı tarafın da söylediğini, ve söylemekte en az sizin kadar haklı olduğunu idrak edemiyorsunuz bir türlü, o devlet gözlüğünden bir türlü kurtulamıyorsunuz, mesele bu yüzden düğümleniyor.

    şu gözlükten bir anlığına kurtulup bakmaya çalışın: "şiddetin kötü bir şey olduğu ve bir işe yaramadığı", devlete mi daha çok söyleniyor yoksa pkk'ya mı? 77 milyonluk bir tartışma ortamını düşünün, şiddeti bırakma çağrısını devlete yapanlar mı daha fazla, pkk'ya mı? devlet mi daha çok eleştiriliyor, pkk mı? "aman ha istediklerimizi yapmazsan (en başta silah bırakmazsan) sana haklarını vermem, vermeyi müzakere etmeye bile başlamam" diyen devlet ağzını niçin sorun görmüyor ve bilakis paylaşıyorsunuz?

    hatta pkk'dan çok hdp eleştirisiyle dalıyorsunuz mevzuya. pek çoğunuzun "hdp pkk ile arasına mesafe koysun" demekten başka bir iş yaptığı yok, istediğiniz şeyin çözüm açısından ne kadar anlamsız ve zararlı olduğuna dair en ufak bir fikriniz yok.

    hdp'nin mesafe koyması değil, bilakis pkk ile arasında bir ilişkinin bulunması, pkk ile görüşebiliyor olması, çözüm için en büyük şans. hdp on yıllardır yapılan saçma çağrıya kulak verip, "nalet olsun pkk terör örgütüdür, silah bırakın lan şerefsizler" diye sizinle aynı safta bağırmaya başlarsa, hdp diye bir şey olmaz daha fazla, bütün temsiliyet ve arabuluculuk iddiasını yitirir, o zaman ne yaptığınızı anlarsınız. yeni bir parti çıkar hdp'nin yerine, adı zdp olur, onunla muhatap olmak zorunda kalırsınız, bu sefer de ona "pkk ile arana mesafe koy" diye ötmeye başlarsınız. 25 yıldır kurulan bütün partiler kapatılmış, hala aynı saçma ezberlerden vazgeçmiyorsunuz.

    hdp pkk'ya silah bıraktıramaz. hdp'nin de, demirtaş'ın da böyle bir gücü yok. bunu yalnızca öcalan yapabilir. çünkü demirtaş pkk lideri değil, hdp lideri. şu ortamda, en son eleştirilmesi gereken, üzerine en son gidilmesi gereken aktör hdp. en çok yüklenilmesi gereken, eleştirilmesi gereken taraf devlet, çünkü güçlü olan taraf o, çünkü ipler en çok onun elinde, çünkü sorunun kaynağı da devlette yatıyor, ve istese bu işi kesinlikle çözer, ama yıllardır herkesi oyalamaktan başka bir şey yapmıyor. pkk devleti savaşarak yenemeyeceğini uzun süre önce anladı, ama devlet maalesef hala savaşarak bu işi çözemeyeceğini tam olarak idrak edebilmiş değil. bu yüzden yüklenilmesi gereken, eleştirilmesi gereken, barışa zorlanması gereken taraf daha çok devlet. eğer böyle giderse, öcalan filan da bir şeyi durduramayacak, fazlasıyla politize olmuş, şiddetle fazlasıyla haşir neşir bir kürt gençliği var, eğer böyle giderse bir noktadan sonra ne öcalan, ne pkk, ne hdp olan biteni kontrol edebilir, nitekim şu anda da tam olarak edebildiği söylenemez.

    mevzu çok basit: hdp güçlendikçe, muhatap alındıkça, bir şeyleri değiştirebildikçe, pkk kaçınılmaz olarak küçülecek.

    siz hala devleti değil, hdp'yi hedef bellemeye devam ediyorsunuz. 90 yıllık kürt alerjisiyle yoğrulmuş devlet aklının, sırf kürtler özgür olamasın diye ışid'e bile destek olabilecek kadar çıldırabildiğini hepiniz görüyorsunuz, buna rağmen hala önceliklerinizi doğru belirlemekten acizsiniz.

    bakın geçen yıla ait bir anadolu ajansı haberi: http://www.aa.com.tr/…349858--aa-ekibi-musula-girdi

    "ışid, kontrol noktalarında halka eziyet etmiyor."

    "militanların muamelesi, sorulara verilen cevaplara göre değişiyor. sünni olanlara hiçbir zorluk çıkarmıyorlar. asker ya da polis olan sünnilere ise tövbe ettiriyorlar. şii olup da asker ve polis olanları tespit ettikleri zaman ise anında tutukluyorlar. bunları infaz ettikleri iddia edilse de bugüne kadar bu yönde çok fazla haber gelmedi."

    yine bir başka anadolu ajansı güzellemesi: http://www.aa.com.tr/…ul-merkezinde-sessizlik-hakim

    "musul'a, ikinci kez girip, 4 saat kalan aa muhabirlerinin izlenimlerine göre kentte, ışid militanlarının yasakladığı iddia edilen sigara ve nargile serbest. şehir merkezine doğru ilerlerken çok sayıda sigara satan büfe ve açık nargile kafeler dikkati çekiyor."

    "musul'da, konuştuğumuz insanlar, ışid'in kontrolü ele geçirmesinden sonra kent merkezinde silahlı ve bombalı saldırı olaylarının bıçak gibi kesildiğini dile getiriyorlar. ahmet said isimli musullu, kentin en güzel günlerini yaşadığını savunarak, şunları söyledi:
    "musul, 2003'ten beri en sakin günlerini yaşıyor diyebilirim. tek sıkıntımız benzin, elektrik, su ve maaşların dağıtılmamasıdır. eskide her 100 metrede bir kontrol noktası vardı. insanlar, şehirde boğuluyordu. şimdi kent trafiği rahatladı. artık kontrol noktasında geçmek için saatlerce beklemek gerekmiyor. musul, ışid'in kontrolüne geçtiği günden beri çok enteresandır patlamalar bıçak gibi kesildi."

    "ne durumdasınız?" diye sorduğumuz bir başka musullu, "medyada çıkan haberlere inanmayın. herkes kendi evinde. ışid'çiler, hristiyanlara bile karışmıyorlar" cevabını verdi."

    "ırak'ın, 2 milyon nüfuslu ikinci büyük kenti musul, ışid'in eline geçse de hayat bir şekilde devam ediyor. "

    daha karıştırılsa neler neler çıkacak. "pyd ışid'den daha tehlikeli" diye manşet atan gazetenin bu manşeti kendi kafasına göre attığını mı zannediyorsunuz? eskiden genelkurmay'dan gelecek manşetleri ve haberleri bekleyen gazeteler olurdu, şimdi başka devlet kurumlarından, istihbarattan, emniyetten gelen manşetleri servis edenler var.

    chp milletvekili umut oran adıyaman'a gidip rapor hazırlamış: http://m.radikal.com.tr/…sid_nobeti_tutuyor-1406912

    bütün bunların anlamı çok açık: pyd'nin güçlenmemesini, ışid'e yem olmasını, ya da en azından, birbirlerini dengelemelerini arzu eden, çıkarını bu yönde gören, politikasını da bu yönde belirleyen bir devlet aklı var. daha geçenlerde birgün'de bir ışid militanıyla yapılan röportaj yayınlandı, okuyun. dünya alem biliyor adamların ne kadar rahat, elini kolunu sallaya sallaya sınırı geçtiklerini, yaralandıkları zaman rahat rahat döndüklerini, tedavi olduktan sonra tekrar rahat rahat geri gittiklerini. tel abyad ışid'in elindeyken hiç sesini çıkarmayan, "kobani düştü düşecek" diyen, pyd tel abyad'ı ele geçirdiği zaman ise feryat etmeye başlayan bir devlet ağzı var. daha geçen ay yapılan mgk toplantısında ışid'i değil pyd'yi konuşan, daha çok da paralel yapıyı konuşan bir devlet aklı var. en büyük tehdit olarak paralel yapıyı gören bir güvenlik algısı var. aylardır paralele operasyon yapılıyor, yüzlerce binlerce polis hakim savcı bürokrat tutuklanıyor, sürülüyor, operasyon üstüne operasyon yapılıyor, suruç saldırısına kadar ışid'e yönelik tek bir doğru düzgün operasyon yok. ışid için insan kaynağı yaratan hücrelerin, mahallelerin haberleri dünya basınında yer alırken devlet bunları öfkeyle inkar etmekle meşguldü hep. seçim öncesi diyarbakır hdp mitinginde patlayan bomba da yeterli olmadı, suruç'ta gencecik 32 insan katledilene kadar hiçbir şey değişmedi. sonra iki gün içinde yüzlerce gözaltı yaptılar, nedense elleriyle koymuş gibi buldular ışidçileri. onda da asıl niyetlerinin ışid değil pkk olduğunu net bir şekilde ortaya koydular. 32 genci öldüren ışid değil, 2 polis öldüren pkk baş hedef oldu. neden? çünkü katledilen gençler sosyalist, hdp'li, devleti temsil etmiyor, ama polis demek devlet demek. yani burada umursanan şey polislerin hayatı da değil, mesele devletin itibarına saldırılmış olması. polislerin hayatı değil onları değerli kılan, üzerlerindeki üniforma. vatandaş ölebilir, sorun yok, ama devletin itibarına zeval veremezsin.

    sadece bu mantık bile çok açık görünüyor, devletin vatandaşlarının hayatını değil, kendisini amaç gördüğünü, öncelikli derdinin kendisi olduğunu çok net ortaya koyuyor.

    suruç'ta katledilen gençleri, sosyalistleri, emin olun polis ve istihbarat adım adım takip etmiştir, her birinin şeceresi çıkarılmış, güzergahları sonuna kadar kontrol altında tutulmuştur. bu patlamanın devlet içinde bir yerlerden yardım almadan, en iyi ihtimalle, devlet içinde birileri göz yummadan gerçekleştirilebileceğine inanıyorsanız, bu ülkenin yakın tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir. hrant dink cinayetinden onlarca devlet görevlisinin, askerin, polisin aylar önce haberdar olmasına rağmen nasıl hiçbir şey yapmadıklarını, ve nasıl hiçbirinin 8 yıldır hala doğru düzgün yargılanmadığını, üstüne de pek çoğunun terfiler aldığını hala bilmiyorsanız size anlatılabilecek pek bir şey yok demektir. http://www.radikal.com.tr/…_herkes_yukseldi-1275145

    toparlayalım.

    bir savaşı bitirmenin iki yolu var: ya karşı tarafı yok edecek veya yeteri kadar ezerek diz çöktüreceksiniz, ya da oturup konuşacaksınız. barış için, müzakere için, her şeyden önce temel bir kural var: karşındakini muhatap kabul etmek. yani ya karşınızdakine diz çöktürürsünüz, ya da bir muhatap kabul ederek konuşmaya başlarsınız. "sen silahı bırak, çık git, yok ol, cehenneme kadar yolun var" şeklinde bir üslupla, barış istediğinizden bahsemezsiniz. karşınızdakini "terörist" diye tanımlamaya devam ederek, barış istediğinizden bahsedemezsiniz. bir yandan gizli gizli görüşüp, bir yandan da muhatap almıyormuş gibi görünmeye çalışarak, barış istediğinizden bahsedemezsiniz. terörist ise neyi niçin görüşüyorsun arkadaşım? muhatap alıyor musun almıyor musun, bu kadar basit. alıyorsan niye almıyormuş gibi görünüyorsun, yok almıyorsan neyin çözümünden bahsediyorsun? akp'nin bu işi tıkadığı temel nokta burası. barışacaksan, savaş dilini bırakacaksın her şeyden önce. hdp, barışa yönelik bir dil kullandığı, muhatabını şeytanlaştırmadığı, üslubuna özen gösterdiği için "akp ile ittifak yapıyor" diye saçmaladınız aylarca. görüyoruz şimdi ittifakı.

    barış dediğin şey iki taraf gerektirir. akp, ortada iki taraf yokmuş gibi, tek başına kendi kendine barış getirirmiş gibi bir algı yaratmaya çabaladı yıllardır, bunu başaramadığını, oya tahvil edemediğini görünce her şeyi bitirdi. mesele bu yüzden tıkanıyor. barış yapacaksan, karşındakini muhatap kabul edeceksin. kültürel hakları, anadilde eğitim vs. gibi mevzuları hdp ile görüşebilirsin, ama silah bırakma mevzusunu hdp ile görüşemezsin, çünkü silah hdp'nin elinde değil. pkk ile görüşeceksin, apo ile görüşeceksin bunun için. görüşeceksen de, gizli kapaklı, istihbaratçılar ile iş çevirmeye kalkmayacaksın, perdeler arkasında sözler verip sonra kamuoyunda inkar etmeyeceksin. görüşmeleri meclis insiyatifiyle yapacaksın, kamuoyu önünde tartışacaksın, şeffaf olacaksın. müzakere böyle yapılır, barış olacaksa böyle olur. hdp'nin "bu iş gizli kapaklı olmasın, bağımsız bir üçüncü taraf, bir izleme heyeti olsun en azından" şeklindeki önerisine bile 2 yıl ayak diredi akp, sonunda kabul eder gibi oldular ki rte duruma el koydu, her şeyi bitirdi.

    barış için bütün ipler devletin elinde. müzakerelerin usülü, yolu yordamı, her türlü seçeneğe karar verme hakkı devletin elinde. öcalan'la kimin görüşüp kimin görüşmeyeceğine, ne zaman görüşülebileceğine bile devlet karar veriyor. mesela 4 aydır kimseyle görüştürülmüyor, kimsenin öcalan'dan haberi yok, ne hdp ne pkk bir haber alamıyor. niye peki? düşünmek lazım, niye görüştürülmüyor? akp'liler apocu olmuş gibi açıklamalar yapıyor ne zamandır, akdoğan dünkü mihteşem itiraflarında "apo bunları sopayla kovalar" diyor, şaka gibi. öyleyse apo'yu konuştur arkadaşım, bakalım ne diyor, herkes görsün, neyin ne olduğunu bilsin.

    "siyasi çözüm diye bir şey konuşmayalım hiç, sen silah bırak." böyle müzakere olmaz arkadaşım. adam bunu yapacak olsa 30 yıldır niye dağda olsun? en son konuşulması gereken şeyi bütün müzakerenin özü haline getiriyorsan, senin barışmaya niyetin yok demektir. hiçbir şeye yasal güvence getirmiyorsun, geri çekilmeye yönelik bir düzenleme bile yapmıyorsun, sadece karşındakine "yok ol, gözümün önünden kaybol" diyorsun. bu barış değil. barışla karşındakine "yok ol" denmez. ya savaşırsın ve yok edersin, ya da oturup konuşursun.

    akp bu kadar saçma sapan ve ciddiyetsiz, samimiyetsiz bir süreç yürütüyor, bizim atama bekleyen stratejistlerimiz de devlete barış yönünde öneriler sunmak yerine savaş öğretiyor. sınıra duvar çekecekmiş. sanırsın uzaydan iniyor pkk, bu memleketin içinden çıkmıyor. bu kafayla nasıl hayatta kalabildiğiniz bile sorgulanmalı, bir de stratejistliğe soyunuyorsunuz. sorun senin kendi sınırlarının içinde, pkk senin sınırlarının içinden çıktı, hala da senin sınırlarının içinden katılım alıyor. kimi durduracaksın duvarla? şaka mısınız siz? devlet savaş için ne yapması gerektiğini biliyor ve yapıyor zaten, barış için uğraşmak yerine üç yıldır kalekol yapıyor, askeri amaçlı baraj yapıyor. devlet savaşı sizden öğrenecek değil. onu iyi bilir elhamdulillah.

    pkk'yı bitirmek istiyorsanız, önce "terör" demeyi bırakıp anlamaya çalışmalısınız. niçin ortaya çıktığını, nasıl hala bu kadar halk desteğine sahip olabildiğini, nasıl sürekli katılım alabildiğini anlamalısınız. pkk'yı bitirmenin yolu, onun "terör örgütü" diye kestirip atılabilecek bir şey olmadığını idrak etmekten geçiyor. "yeteri kadar törör dersek bitecek" kafasıyla bir yere varılamadığını anlamak için daha kaç on yıl gerekiyor? savaşla duvarla filan olmaz bu iş, ya soykırım yapacaksın, ya da oturup görüşeceksin. pkk savaşarak devleti yenemeyeceğini uzun süredir idrak etmiş durumda, masaya oturmak zorunda olduğunun farkında ve kaçınılmaz olarak buna dünden açık zaten. ama devlete hala bu işi çözmeye niyetli bir irade hakim olabilmiş değil, basit seçim hesapları sürecin önüne geçebiliyor. demirtaş'ın geçen günkü ezgi başaran röportajı çok önemliydi, nasıl ufak hesaplarla bu işin bozulabildiğini net bir şekilde, uzun uzun anlatıyor.

    müzakerenin kendisi, çözümün çok önemli bir parçasıdır. the medium is the message. müzakere için habermasçı düşünmekte yarar var: gerçek, müzakerenin sonucunda ortaya çıkacak bir şey değil, müzakere sürecinin ta kendisidir belki. isteklerin, taleplerin karşılıklı çatışmasıyla sürekli evrilen bir şeydir çözüm. sen iki adım gelirsin, karşındaki iki adım gelir, bir şekilde bir yerde buluşursunuz, tartışmayı bütün topluma mal edersiniz, bütün kamuoyu tartışır, ortaya çıkacak sonuç her ne olursa olsun, silahların konuşmasından çoğunlukla daha hayırlı olur. bu elbette içinde bir paradoks barındırıyor, böyle bir tartışma ve müzakere ortamını, böyle bir özgürlük ortamını yaratabilen bir devlet olsaydı, zaten böyle bir sorun da ortaya çıkmazdı, şu an bunları da konuşmuyor olurduk. ama devleti bu yöne itmeye yönelik tavır almaktan başka yol yok.

    önce devletle aranıza mesafe koyun. devlet aklıyla düşünmeyi, devlet gözüyle bakmayı, devlet ağzıyla konuşmayı bırakın. bu devletin sizin gibi çapsızlardan askeri strateji öğrenmeye ihtiyacı yok, bu devletin insan olmayı, insana saygı duymayı öğrenmeye ihtiyacı var, vatandaşlarına efendi değil, hizmetkar olması gerektiğini öğrenmeye ihtiyacı var, güç sergilemeyi değil, adalet tesis etmesi gerektiğini öğrenmeye ihtiyacı var. devlete askeri akıl vermeyi bırakın, devleti insanlığa davet edin.

    askeri çözümü son çare olarak görüyorsan, niye en çok askeri stratejiden bahsediyorsun? düpedüz zevk alıyorsunuz lan askeri hayaller kurarken. kafa kesecek ekip oluşturacakmış, paraşütlerle tepeden inecek özel birlikler kuracakmış, onlara gününü gösterecekmiş, şiddete başvurmaya kalktıkları takdirde başlarına ne geleceğini öğretecekmiş. bunları yazarken ağzınızdan klavyeye akan salyaları görmek zor değil. kime ne öğretiyorsunuz lan aklınız sıra? askerlik gönüllü olabilirmiş, iyi imkanlar sağladıktan sonra adam bulmaktan kolay ne varmış. gerçekten de çok kolay değil mi başkalarının hayatları üzerinden savaşçılık oynamak? sen gidecek misin iyi imkanlar sağlanırsa? amerika'da, akademinin güvenli kollarındaki yaşamını bırakıp gidecek misin? çok kolay değil mi klavye başından paraşütle askerler indirmek? birileri başka bir iş bulamadığı için, başka bir hayat tasavvur edemediği için askerliğe razı olacak, ölecek öldürecek, siz de bilgisayar başından call of duty oynar gibi gaza geleceksiniz, oh ne ala memleket. bir de utanmadan liberal diye satmaya çalışıyorsunuz kendinizi. böyle liberal mi olur? düpedüz, dibine kadar devletçi, kalkmış liberallikten bahsediyor.

    kaldı ki, yıllardır yapılıyor sözleşmeli er alımı, şu ülkenin halinde, şu işsizlik ortamında gayet iyi sayılabilecek imkanlar veriliyor, yine de doğru düzgün başvuran yok. http://www.radikal.com.tr/…erin_maasina_zam-1119821 60-70 bin kadro açılıyor, 2-3 bin kişi ancak başvuruyor.

    şimdi tsk iletişim savaşına girmiş, "vatandaş akın akın orduya katılmak için koşuyor" diye, kahkaha attım.

    http://www.ensonhaber.com/…n-itiraf-2013-12-14.html

    şakayı bırakmak, ciddi olmak lazım. kaldır zorunlu askerliği madem, gönüllüler bitirsin pkk filan bırakmasın. savaştan bahseden herkes, bir zahmet elindeki klavyeyi bıraksın, buyursun gitsin savaşsın. ha yok, klavye daha tatlı geliyorsa, oturduğunuz yerden savaştan bahsetmeyin. siz steril, güvenli hayatlarınızı olduğu gibi koruyacaksınız diye başka insanlar başka insanları öldürecek, siz de buradan paraşütle indirelim, kafalarını keselim diye öteceksiniz. yok öyle yağma.

    100 yıldır işlediği hiçbir cinayetin hesabını vermeyen, güya kendini tanımladığı yalan dolan hukuku bile her zaman çiğneme hakkından hiçbir zaman taviz vermeyen, 34 insanı savaş uçaklarıyla bombalayıp tek kişiyi yargılamayan bir devletin şiddet tekelini sorgusuz sualsiz benimseyeceksiniz, 12 yaşında çocuğu öldüren polislere "kimsenin tutuklanmayacağını düşünüyorduk" dedirtecek rahatlığı, pervasızlığı tanıyan devlete askeri strateji önereceksiniz, bir de karşınızdakileri terör destekçiliğiyle itham edeceksiniz. böylelikle siz vicdanlı, ahlaklı insanlar olacaksınız, karşınızdakiler katil destekçisi olacak. dediğim gibi, yok öyle yağma.

  • 22. çocuğu amerika'da okuyor benim kocam şehit oluyor

    şehit eşinin tayyip erdoğan'a verdiği ayar. bana böyle bir ayar verilse muhtemelen intihar ederdim.

    --- spoiler ---

    şehit uzman çavuş mehmet koçak'ın eşi dilek kocak, "nasıl bir çözüm süreci bu, her gün bir şehit haberi geliyor. kendilerinin çocukları amerikalarda avrupalarda okurken, cumhurbaşkanı altın kaşıklarda yemek yerken, benim kocam 5 gündür evine gelmedi, çocuklarına hasret gitti." dedi.

    http://www.bugun.com.tr/…-isyan-etti-haberi/1762371

    --- spoiler ---

  • 23. daniel guiza'nın 2015 yılında çekilen fotoğrafı

    tedavi görmüş balici gibi çıkmıştır.

    https://pbs.twimg.com/media/clpormywcaaigpq.jpg

  • 24. ekşi sözlük

    dün troll'ün birisi başlık açmış 1.85 cm'den kısa erkeklerin çok kompleksli olması diye. tabii santimetre ve metre ayrımını yapamıyor kendisi. ikinci entry olarak

    "(bkz: ant man)
    (bkz: santimetre)
    (bkz: metre)"

    yazdım. evet bu kadar. sadece üç tane bakınız. entry bugün 25. sıradan debe'ye girmişti. en beğenilen de üçüncü entry'm olmuştu. az önce sildim mevzubahis entry'yi.

    gönlüm elvermedi paragraflarca uzunlukta, bazen kendim için, bazen araştırıp bir yerlerde arşivlemiş olmak için, bazen insanları bilgilendirmek için girdiğim onlarca entry varken bu şuursuz entry'nin profilimde "en beğenilen" sekmesinde yer işgal etmesine.

    bugün ekşi sözlük'ün geldiği noktayı çok net açıklıyor aslında bu. ilgi çekmek için başlık açan şuursuz troller, insanları provoke etmek için başlık açan şuursuz troller, eğlence olsun diye saçma sapan fantezilerini sözlükle paylaşan şuursuz troller ve bu trollere ikinci entry'lerde verilen içi boş ayarlar, espriler, komiklikler, şakalar vs.

    bunları yapınca ve tribünlere oynayınca debe denen saçmalığın bir parçası olup sözlüğün "dış vitrini"nde görünmek çok kolay. sözlükte artık bilginin, araştırmanın, deneyimin ya da "düzgün" yazılmış herhangi bir entry'nin ortalama bir sözlük takipçisi nezdinde değeri yok.

    yazık.

  • 25. klima açmayan şoföre ceza uygulaması

    (bkz: dada ne lan)

    başlığın ilk hali: http://i.hizliresim.com/954mn5.jpg

  • 26. esenler otogarı

    bir gece otobüse binip ailemizin yanına gitmemiz gerekti olmaz olaydı. yanımızda bir tip bitti anında nereye gitmek istediğimizi de öğrendi firmanın birisi ile görüşürken. adam sülük gibi yapıştı zorla adını sanını bilmediğimiz bir firmanın otobüsüne bildirmeye çalıştı. git dersin gitmez biraz usteler kızarsın üzerine yürür; bir tane bile güvenlik görevlisi yok ortalıkta... (bkz: türkiye’nin ne kadar güvensiz ülke olduğu gerçeği)

  • 27. pkk'ya oy atanlar yüzünden chp'den soğumak

    chp'ye asla oy vermeyecek olanların içinde bulunduğu durum. bir nevi açılmayan başlık kalmasın kampanyası.

  • 28. çok sayıda vatandaşımız askerlik için başvurmuştur

    hastasıyım bu militarizmin.

    bir de o kişilerin eğitim durumunu, mesleklerini yazsalar da görsek kaç doktor, mühendis, işadamı, ressam, yazar başvurmuş.

    ek: başlık başıma kalmış sanki. kobani'ye savaşmaya giden ve bunun haklılaştırmasını sosyalizm olarak yapanlara sorduğum standart soru "iyi de hacım us air force'la aynı tarafta olmanın neresi sosyalizm" olmuştur.

    militarizmin her türlüsüne karşıyım. şiddetin her türlüsüne karşıyım.

    insanları gaza getirmek için yapılan bu propagandaya da karşıyım. askerlik profesyonel bir meslektir ve profesyonellere bırakılması gerekir.

    kürt sorunundan ekmek yiyenin sadece pkk olmadığı geçen mecliste yaşananlarla bir kere daha ortaya çıktı.

    ülkenin sorunları şiddet, militarizm, savaşla çözülmez.

    üretim, birey olma ve toplumsal barışla çözülür. asker olmak, silah kullanmak, bunun hayalini kurmak iyi şeyler değil.

    çocuklarınızı piyano kursuna, sinema atölyesine, yüzme kursuna yollayın. yaz kamplarında arkadaşlarıyla sosyalleşsinler. hayatı çoğalarak, çoğaltarak, severek, sevilerek yaşasınlar ve başkalarının kirli savaşlarında zenginlerin, muktedirlerin gücü ve parası artsın diye piyon olarak çarpışacak kadar küçülmesinler hayata karşı.

    şiddet, askerlik, erkeklik.

    daha geçen gün özgecan aslan cinayetine ağlıyordu bu ülke. girin o sapığın profiline bakın. silah, milliyetçilik, vatanseverlik, delikanlılık, erkeklik hepsi var maşallah.

    bunlar boş adam işi.

  • 29. 3 kg pastırma yiyip metrobüse binmek

    olsa olsa zengin eğlencesidir.
    üç kilo pastırma alabilen, yiyebilen insan metrobüse biner mi taci?

  • 30. 2 ağustos 2015 istanbul depremi

    babasını aramaktan yorulmuş, vazgeçmiş troll kehaneti.
    gerçek bir depremde yakınlarını, sevdiklerini kaybetmenin acısını hiç yaşamamış puştlar ve piçler ancak böyle trollük yaparlar.

  • 31. lig tv'nin üyelerine 30 liraya maç yayınlaması

    lig tv'nin shaktar donetsk - fenerbahçe şampiyonlar ligi 3. tur rövanş maçı için lig tv üyelerine dahi uygulayacağı tarifedir. kimsenin satın almamasını diliyor ve ilk ihalede bu terbiyesiz hırsızlardan kurtulmayı umuyorum.

    kaynak: tribün dergi

  • 32. bios'a gömülü windows lisans anahtarı nedir

    (bkz: hayırlı forumlar)

  • 33. aslında amerikalılar ay'a gitmedi

    biz 2015 senesinde şehirler arasında otobüsle can güvenliği ile yolculuk yapamazken adamlar 69'da bunu yapmış. yapmadıysa bence bütün dünyayı buna inandırmaları da az bir iş değildir.

    pluton'dan 1 kb ile veri transferi yapıyor olmak, bizim istanbul'un ortasında 3g'yi kullanamadığımızı düşününce, neyse şimdi 'kendi ezikliği' muhabbetine dönecek.

  • 34. immanuel tolstoyevski ile über bir röportaj

    bi dönemin celebrity'lerinden, her hafta debeye üçer beşer entari sokan, entarileri sosyal ortamlarda deli gibi paylaşılan tolstoyevski ile karşınızdayız. fantastique olay.

    ytyfa; ekşi sözlükte kaç senedir yazarsınız? neden ekşi sözlük? ne zaman veya nasıl yazma kararı aldınız?

    immo:

    en az 10 senesi vardır. ötesini bilemem, 10 seneden eski anılarımı siliyorum, böylece hep genç kalıyorum.
    ekşi sözlük'e beni aethewulf denen esrarengiz şahsiyet alıştırdı. gece otururken "bir kere dene, çok seveceksin" dedi. kendime geldiğimde artık yazardım. çok utandığımdan gidip kimseye durumu anlatamadım. zamanla alıştım. o sıraca kız arkadaşım da, işim de yoktu, dünyanın en güzel kombinasyonu aslında. değerini bilemedim, sözlükle harcadım.

    diğer sitelerde yazmamamın tek nedeni tembellik, yoksa aç bir hesap, yazdıklarını kopyala, zararı olmazdı. kendi sitemi bile daha yeni yaptım, ki o da görsel içerik için. yoksa konu sadece yazıysa, özelleşmiş olanları dışında kişisel bloglar biraz ölü mecralara döndüler. benim gibi her telden çalarak yazanlar için sözlük veya medium gibi siteler daha iyi. sonuçta çok çok iyi levrek yapmadıkları sürece dağın başındaki bir lokantaya gitmezsiniz (zaten dağ levreğini de yapmak çok hüner ister), bir sürü lokantanın bir arada olduğu bir yere gider, orada seçersiniz.

    `***`

    ytyfa: ekşi sözlükte okumayı en çok sevdiğiniz sadece kendiniz misiniz? yoksa sevdiğiniz başka yazarlar var mı? kimler ve sebepleri nedir?

    immo:

    kendimi okumayı sevmiyorum. kendimi sürekli geliştirdiğimden, yazarken bile aralıksız kitap okuduğumdan -bir yandan da şınav çekerim- yazdıklarımı iki saat sonra okuyunca eksiklikler gözüme çarpıyor, "orada tocqueville'e bir referans daha vererek iyice kafa ütülüyebilirdim, şurada bir istatistik daha uydurabilirdim, ıııh, 223...224..." diye kendimi yiyorum.

    çok iyi yazanlar var, ama her yazdığını takip ettiğim biri yok. badi listeme baktım, 70 yazar var, ki ben bu listeyi her dolunayda en fazla bir kere güncellerim. hangi birini yazayım? tanıdıklarımı da yazmasam gücenirler, ssg özellikle çok alıngan mesela. hatta alıngan olduğunu belirtmeseydim alınırdı, o derece.

    özellikle benim gibi yazmayanları okumaktan hoşlanıyorum. edebiyatçılar, sanatçılar. "böyle de bir kafa var, ne güzel" hissi güzel, insan konforunu biraz bozup ara sıra başka dünyalara dalmalı. öte yandan "gündelik hayattan komik gözlemler" beni zorluyor. bu işi popüler kültüre taşıyan seinfeld 89'da başlamıştı, ben duyarsızlaştım herhalde, depeyinin yaptığı kadar iyi yapmadıkça okuması zor geliyor.

    `:***`

    ytyfa : ateizm hakkında yazılanları nasıl buluyorsunuz? sizin de harikulade bir ateist olduğunuzu biliyoruz, bu konuda düşünceleriniz nedir?

    immo:

    evet, yılın harikulade ateisti ödülünün güçlü adaylarındanım, fakat bu sene de akademi beni es geçer, ne bileyim gönlü olsun diye dicaprio'yu seçerse -ki kendisi gizli agnostiktir- allah belalarını versin, vallahi de billahi de versin.

    ateizm hakkında yazılanlar ortaya karışık. inanılmaz aptalca şeyler var. "allaha inanmayanların, inanmadıkları birşeyle kafayı bu kadar bozmuş olmalarını anlamıyorum" benim favorim. bunu anlamayan, hayatta neyi anlayabiliyor, ben de onu anlamıyorum. makarnayla pilavın farkını anlamıyor olabilirler bunlar. bunun yanında, milletin 100 senedir tartışıp bitirdiği konular temcit pilavı gibi. mesela ateizm ile evrimi bir tutmak, islamı eleştiren herkesi ateist sanmak, ateizmi-bilimi-evrimi dini inanç gibi görmek... "siz de aslında bizimle aynısınız ama yanlış yönlendirlimişsiniz"de yapılan ısrar yani. bu konuların aşılamamasının nedeni, konuşulacak yer olmaması. bırak aileni, cemaatini, mahalleni, okulda din dersinde bile konuşulmuyor bunlar. tam da bu yüzden sözlük güzel, çünkü din dersinde duyduğu sloganları tekrarlayanla, kapsamlı yazanların fikirleri alt alta gözüktüğü için, ortada kalmış biri anlıyor zaten hanyayı konyayı.

    ama mühim olan dinsiz sayısının artması değil, sorgulayıcı düşüncenin yerleşmesi. düşünen ve asgari bir hoşgörüye sahip bir müslümanla aynı toplumda yaşamak, ailesine tepki için veya trend oldu diye dinsiz olan biriyle yaşamaktan daha sorunsuz olur.

    ***

    ytyfa: uzun yazmanız ile tanınıyorsunuz. neden uzun yazmak?

    immo:

    esas neden kısa yazmak?

    (böyle deyip bıraksam iyi karizma olurdu)

    bu "özet geç p..." baskısının twitterdan önce olduğunu hatırlamıyorum. sosyal medya devrimi öncesi ve sonrasında yetişenlerin beyinleri kesinlikle farklı, bir sürü insan umursamadığı için değil, gerçekten de beceremediği için uzun cümle veya yazı okuyamıyor. entel kuntel türkçesi de değil ki, bildiğin sokakta konuştuğun dili anlamıyorlar, eğer bir iki virgül kullanılmışsa. bu bir ıq farkı da değil çünkü aynı insan, twitterda harikalar yaratabiliyor.

    ınternet hepimizi etkiliyor tabii, okumalarımın büyük kısmı kitap değil artık. heryer, herşey "stream" oldu, aktıkça akıyor. benim uzun/karmaşık yazı sınırım babaerenler artık, eskiden jimithekewl'ü okuyup anladığımı iddia etmişliğim vardır.

    beni asıl gıcık edenler, kısa yazmak için baskı yapmayı kendinde hak görenler. trole parayla atmayacağım dayağı bunlara bedavaya atarım. yazıların %95'inin zaten kısa olmasıyla yetinmiyor, illa sen de hizaya geleceksin. kendi okumak zorunda değilken, ben niye bir standarda uymak zorunda olayım?

    bir sürü acayip ilginç ve -türkçe literatürde- bakir konu hakkında kısa yazmak haksızlık olur. bir iki ilginç bakış açısı getiriyorsan, yardımcı olacak örnekler sunuyorsan istediğin kadar yaz, hatta anlaşılmak için bile yazmak zorunda değilsin. ama herkes tarafından anlaşılıp da kimseye birşey katmayan, kendine de "layk"tan "fav"dan başka getirisi olmayan kelimelere, 160 karakter dahi günah.

    ***

    ytyfa: 2008 ekşi sözlüğü mu yoksa 2015 ekşi sözlüğü mu tercih edersiniz?

    immo:
    gerçekten 2008 sözlüğünün farkını hatırlamıyorum, belki sürekli içinde olduğumuzdan, belki de o zamanlar haftanın en beğenilen yazarlarına verilen partilerde kokaini fazla kaçırdığımız için.

    şimdiki daha iyi diyeyim. ortalama kalite bence mühim değil, yazıların en iyi %10'unun kalitesi daha yararlı bir kıstas. bunlardan da yeterince var. sonuçta gidip ortalama yazıları okumak zorunda değilim, ortalama ınternet sayfalarında gezinmek zorunda olmadığım gibi. trolleri engelleyebiliyorum. e okuyucu kitlesi de büyüdü ve çeşitlendi, bunlar okunmak isteyen yazar için güzel şeyler.

    mekanizmayla ilgili sorunlar var ama. mesela bir başlıkta en fazla bir yazı o günün beğenilenlerine girebiliyor. bu da milleti @2'cilik oynamaya teşvik ediyor. ben oranın dinazorlarından olduğum ve takip edildiğim için çefasını çekmiyorum da, yeni başlıyor olsaydım bu şekilde fark yaratmak zor olurdu.

    ***

    ytyfa: sözlük hayatınızın neresinde?

    immo:

    ortasında, ama biraz aşağıya doğru, biraz daha, hafif sola, hah tam orası.

    sözlüğün kendisi çok önemli değil benim için, sonuçta orada bir grubum yok, kendi ufak krallığım yok. tanıdıklarımla zaten görüşüyorum. ama genel olarak yazmak ve okunmak giderek önemli oldu, herhalde hayat boyu devam edecek. okunmaktan kastım, geniş kitlelere ulaşıp ünlü olmak değil, aşk meşk veya militan gibi siyaset yazmadığınız sürece bu çok zor türkiye'de. kuru kalabalıktan olmayan, meraklı ve ilerde bir yerlere gelebilecek gençlere ulaşmak daha tatmin edici. bunun bir kısmı elbette egoyla da alakalı, birinin hayatına etki ediyorsun sonuçta.

    buna daha fazla zaman ayırmak için işimde değişiklik yaptım, bahsetmiş olduğum görsel seriler ve kişisel site işi de bu ihtiyacın bir uzantısı. yakın zamanda buna tüm gücümle eğilip, ne kadar başarılı olup olmadığımı görene kadar, sözlük ve yazı hayatımın merkezinde olacak.

    ***

    ytyfa: ekşi sözlüğün nazmiye demirel, delikan76 gibi yazarları yani eski yazarları nasıl buluyorsunuz?.

    immo:

    çok iyilerdi, özellikle nazmiyeyi gayet net hatırlıyorum. benbirpipodeğilim vardı daha az bilinenlerden, onun tarzını da çok severdim. o zamanlar okuduğum en iyi yazıların önemli kısmı otisabinindi. bence yeniler arasında da bu kadar iyileri var, sadece bugün aradan sıyrılmaları daha zor olduğu için, bir de insan nostaljiyi sevdiği için (ah ah, nerede eski yazarlar) kalite kaybı varmış gibi geliyor.

    ***

    çok teşekkürler!

  • 35. satranç kavgasından adam öldürüp kalbini yemek

    okeyde taş çalma kavgasıyla ıstaka vasıtasıyla birbirinin pekmezini akıtan yurdum kekolarından daha karizmatiktir. avrupalı'nın katili bile başka aga.

  • 36. seks yapmaya çok ihtiyacı olan kadın

    bir "seks yapmaya çok ihtiyacı olan erkek" kadar çaresiz değildir. her an ihtiyacını karşılayabilecek eski sevgili bulabilir, sosyal medyada kısa bir aramayla seks yapacak yüzlerce erkeğe ulaşabilir. gittiği bir mekanda beğendiği erkeği yüzde 80 ikna edebilir. sonunda erkekler olarak mağdur olduğumuz bir konu buldum galiba.

  • 37. chainard

    şimdi kimi zaman aklım bulanmıştır, bu kişi troll mü değil mi diye...

    burada kastım trollük yapıyor mu, yapmıyor mu değil; yazdığı şeyleri gerçekten böyle olduğuna inandığı için mi yazıyor yoksa "en çok şöyle şöyle yazsam ifrit ederim bence, evet böyle yazmalıyım" diyerek mi yazıyor bundan emin olamadığım zamanlar olmuştur. yoksa trolleme amaçlı yazdığı, karaladığı şeyler olduğundan zaten eminim.

    neyse son zamanlarda tümüyle bir aydınlanma gerçekleşti bende: bu şahsın bu kadar sürekli ve bu yoğunlukta trolleme amaçlı bir biçimde olmadığı bir kişi gibi veya gerçekte olduğundan farklı düşünen birisi gibi davranamayacağını anladım. öyle ya, eninde sonunda bir düşünce sistemimiz, şekillenmiş eğilimlerimiz söz konusu. bu kişinin her olayda, her konuda böyle bir ikinci kişilik geliştirip bu kişiliğin belli klasmanda yaklaşımlar sergilemesi, aynı türde ayrıntıları farkedip bunun üzerinden gitmesinin imkansız olacağını düşünüyorum. bahsi geçen ayrıntıları görüp farklı konularla ilintilemek bile bence kişinin reel olarak bu düşüncelerle zaman geçirdiğinin ispatı oluyor. bir nevi occam'ın usturası yaklaşımı.

    son olarak bugün aslında amerikalılar ay'a gitmedi başlığı altında şunları içeren bir entry (bkz: #53646225) girmiş:

    --- spoiler ---

    plüton'a gönderdikleri müthiş alet, 1 kb'la veri transferi yapıyor. sanki plüton'a gitti de, üstüne atmosferi çekip yaşam alanı kurdu amk. öyle bi yorum yapılıyor ki.

    2-3 hafta evvel ortalığı velveliğe verdiler. bi gör, işte plüton'dan canlı yayın olacak zart zurt. facebook'taki bazı komedi dinsiz sayfalarında bayağı bir propaganda döndü. sürekli bu konu üstünde duruldu. plüton'dan canlı yayın falan dendi.

    https://www.google.com.tr/…an+canl%c4%b1+yay%c4%b1n

    tabi bizimkiler de coştu hemen. sanki amerika plüton'a aracı indiricek de, aracın içinden robotlar astronotlar falan çıkıp plüton'da yürüyecek böyle, ondan sonra canlı yayın yapılacak, amerika'nın ne kadar müthiş bir ülke olduğunu kabul etmeyenlere göstericez diye heyecan yaptılar.

    koca gün, tam da canlı yayın olduğu zamanlar 1 tane fotoğraf dışında hiç bir şey yoktu piyasada. malum fotoğraf;

    https://instagram.com/p/5htxkmoafl/

    pülütondan canlı yayın bu işte. pülütonla gece gece delirmeler. astronotlar inecek pülütonda yürüyecek, brazzers'ın son filmi de orada çekilecek dimi ? elde 1 tane fotoğraf var. bir de 1 kb'la veri transferi yapan bir tost makinesi.

    gel de şimdi bu adamların 50 yıl evvel ay'a gittiğine inan. nasıl ki müziği, sikişi sokuşu, modayı, bir takım kafa yapıcı maddeleri, popüler kültürü propaganda malzemesi haline getirdiyse amerika, bilimi ve teknolojiyi de propaganda malzemesi haline getirdi. niye ? çünkü bu propagandayı yutup heyecanlanacak, galeyana gelecek milyonlarca geri zekalı var da ondan. bildiğin sığır sürüsü, tüm dünyada var bunlardan.

    --- spoiler ---

    işte şu kafa yapısının ben malum şahısta da aynen olduğundan eminim. bir şeyler okumuş, duymuş, değerlendirmiş; bir şeylere kanaat getirmiş sonrasında belli bir noktada inandıklarını, düşündüklerini kilitlemiş vaziyette. duyduğu, okuduğu, gördüğü, düşündüğü her şeyi bu kilitlenmiş, dogmatik değerlendirme ile geçiriyor filtreden. sonuç ise içi boş bir özgüven, cahil ve nobran bir tavır, ben bilirimcilik.

    elinde çok büyük miktarlarda veri transferi yapan usb-bluetooth-ir vb. protokollü cihazı var ya, "otursun yapsınlar amuğa goduhlarım, bir mühendislik gaç para ulan it" kafasında bakıyor ancak buradan milyarlarca kilometre öteye gitmiş bir cihaz için. sanki gönder desen sapanla tost makinasını pluton'a atacak, sanki sen yap desen - bırak daha iyisini - aynısını yapabilecek.

    türkiye cahilinin, bu nobran tavırlı "satın alırız"cı eşrafın anlamadığı, görmediği, kavramadığı nokta şu: o kıçı kırık para çevirmeciliğinle, o kıçı kırık ara mal getir - paketle - satçılığınla, "gazı verdik mi 10 mühendisle bile yapılır" kafanla, "oğlum yapmak önemli değil yapanı elbet buluruz"culuğunla yapılmıyor bu işler. buraya varınca küresel insan olmuyorsunuz. buraya varınca ancak şark kurnazı esnaflar oluyorsunuz. elde avuçta 3-5 kuruş para var diye, bindiğin araba farz-ı muhal bmw diye, kullandığın telefon iphone diye kendinizi sistemin asli unsurları olarak görmeyin lütfen, başkalarını naiflikle yaftalarken enayilik sıra dağlarının zirvelerinde geziniyorsunuz bu şekilde.

    sistem bir kere sizin tüm altyapısızlık, tüm art niyet ve tüm küstahlık ve nobranlığınıza karşın varlığınıza ve pozisyonlarınıza müsaade edebiliyorsa bu sizin niteliklerinizden değil sistemin kapsayıcılığı ve evrensel standartlarından kaynaklanmaktadır. yoksa görüyoruz sizin devraldığınız ve evirdiğiniz coğrafyaları: buyurun onca zenginliğe ve kaynağa rağmen ortadoğu çöplüğüne...

    o 1kb diye küçümsediğin tost makinesi var ya; buyur üret bakalım şu projenin aynısını. çok değil bir senelik diyanet bütçesi yetecektir. öyle insanlığın geldiği noktadan nasiplenmek yok, madem en doğru sensin, madem gördün tüm koftilikleri, madem saptadın tüm çürüklükleri - buyur çevir paradigmayı tersine!

    sizleri tutan mı var? madem faşist-dinci-dogmatik bir kafa çözümlüyor her şeyi, en iyisini biliyor, en doğrusunu buluyor; koyun o zaman ortaya bir şeyler? yapın görelim. nerede bir konu olsa, bu mazlum müslümanlar hep aynı yerden giriyor lafa: batı istemiyor, ameriga engelliyor, evropa çekemiyor...

    yukarıda yazdığı paragraflarda, "bu alet bile böyle basit ise elli sene önce aya nasıl gittiler" diyor özetle, ben de diyorum ki basit dediğin alet bile öyle hesaplamalar, öyle bilimsel kavrayış, öyle proje yönetimi gerektiriyor ki son paragrafta bahsettiğin amerikan bilim-teknoloji hegemonyası kendiliğinden ortaya çıkıyor, kendi propagandasını yapabiliyor. hadi buyurun diyorum madem 1kb'lik transferi böyle küçümsüyoruz, madem tost makinesi bu alet; hadi buyurun vazgeçtim plütondan ayı fotoğraflayın bir zahmet...

    troll veya değil; türkiye'de belli bir kesimin profil özetidir bu şahıs. belli bir şekilde inanan, belli şekilde düşünen, belli bir şekilde değerlendiren. olamadığı her şeyin faturası başka yerdedir, olduğu her şeyin dayanağı ise inandıklarında. oysa dikkatli baksa, oysa biraz değerlendirse; olamadığı şeylerde inandıklarının rolünü fark edecektir.

  • 38. enes kanter'in kafası çalışmıyor

    doğru yorum, çalışmıyor, çalışsaydı bunlar olmalıydı;

    (bkz: maddi manevi)
    (bkz: doping)
    (bkz: büyük usta belgeseli)

  • 39. ayda 5 bin tl kazanarak geçinmeye çalışmak

    eşim olmasını umduğum kadınla ankara'da yapacağımız çalışma. ben 31, hatun 28 yaşında. ikimiz de üniversite mezunu olsak da, okumayı, gezmeyi, öğrenmeyi seven aydın olduğumuzu düşünmekten hoşlanan insanlarız.

    şehir merkezinde oturmak elzem ikimizin de işleri sebebiyle.

    1000-1500 tl arası; mutfağı, banyosu az biraz düzgün evin kirası. de ki 1250 tl,

    aylık 250 tl ısınma, aidat cart-curt,

    100 elektrik, 100 internet, 50 su, 100+100=200 tl cep telefon faturaları (ikimiz de işimiz gereği yoğun telefon kullanıyoruz.)

    en iyi ihtimalle 1250 tl mutfak, temizlik, kişisel bakım. günlük 40 liraya geliyor ki, evde yemek yapanlar bilecektir ki, artık iki kişilik 2-3 çeşit yemeği 20-30 tl'den aşağı yapamıyorsunuz.

    ikimizinde arabası eski model olsa da (ikinci elde 15000-20000 arası eden arabalar) birini satıp ev eşyası almaya kullanacağımız için diğerinin yıllık masrafı nereden baksan vergisi, sigortası, bakımı, yılda bir çıkan arızası aylık 100 tl'ye denk gelecektir,

    tek araba benzin, aylık 200 tl, km'de 40kr yakıyor benim araba. aylık 500 km'lik benzin koyduk yani. günde 15 km benim yakacağım benzin. 7-8 km civarı işyerine yolum.

    haftada bir kere dışarıdan yemek söyledin ya da dışarıda yedin, 200 tl,

    ikimizinde birer dernek üyeliği var, 70+30=100 tl,

    şu ana kadar minimum şeyleri yazarak elde ettiğimiz minimum rakam bu.

    bu rakamlar elbette herkese göre değişir, ben sadece bana has olan şeyleri yazıyorum elbette.

    neyse, geldiğimiz rakam, 3800 tl.

    yani şu ana kadar ne yaptık? eve oturduk, işe gittik, gelirken yemek ve temizlik için bir şeyler aldık, evde yemek yedik, yattık uyuduk, sabah aynı rutin.

    bu şekilde yaşamak eğer doğru anlıyorsam fakirlik sınırına denk düşüyor.

    lüks olarak isimlendirilebilecek şeylerimiz, dışarı çıkamıyor olsak da şehir merkezinde ve bir parça daha kültürlü ve aydın bir semtte oturuyor oluşumuz, haftada bir dışarıdan yediğimiz yemeğimiz var.

    bunlardan da elbette biraz daha kısılabilir.

    neyse, geriye 1200 tl'miz kaldı.

    lüksten bahsetmişken elzem olan lükslerimiz var, siz de hak verirsiniz bunlar olmadan hayatınızı geçirmek olanaksızdır. bahsedecek olursak;

    çocuk vs durumlarına hazırlık için birikim: diğer türlü kredi'ye yapışmak durumunda kalınırsa daha güç şartlarda ödeme olacağını biliyorsunuzdur eminim. ben de o da bireysel emeklilikteyiz şu anda, bilmemkaç yıl olmuş ikimizinde. ikimizde aylık 200 tl oraya gömüyoruz.

    kaldı 800 tl.

    150 tl bağıştır, yardımdır, bayramdır, seyrandır, kuzendir, yeğendir, doğumgünü hediyesidir, anneler günüdür, hayırlı olsun tatlısıdır, vs..

    kaldı 650 tl

    ayda bir akşam dışarı çıktınız içmek için arkadaşlarınızla. çıkmasanız ölür müsünüz? ölmezsiniz elbette. zaten ayda bir çıkacağınız için, ondan da bir bok anlayamazsın muhtemelen ama kıramadınız çocukluk arkadaşlarınızı vs. etti aylık 200 tl daha.

    kaldı 450 tl.

    hikayenin twist noktasına geliyoruz.

    evimiz kira, bireysel emeklilik vasıtasıyla ayda 400 lira birikim yapıyoruz, hiç tatile gitmiyoruz, az biraz sosyalleşiyoruz ucundan ve bir arabamız var.

    kaldı 450 tl.

    evlendikten bir kaç sene sonra çocuk sahibi olmak istediğimizi düşünelim.

    (bkz: düşünemedi)

    edit: 100+100 cep telefonu faturası konusunda eksik bilgi vermişim, insanların gücüne gitmiş. düzelteyim: ikimizin telefon faturaları toplamı 200 oluyor. benim ki 60 tl onunki 140 tl aslında (kontratlı telefon aldığı için)

    dernek üyeliklerine laf söyleyen olmuş. bu dernekler yardım dernekleri. yani verdiğimiz para keyiften çok bir mecburiyet. ek olarak bize kalsa asgari ücretten yüksek para alan herkesin gönüllü çalışan bir yardım kuruluşuna aylık yardım yapması gerekmeli. yani mecburiyet hissetmeliyiz bize kalırsa içimizde.

    elbette masraflardan kısmak mümkün. şu anda 850 tl'lik evde oturuyorum ev arkadaşımla. hatunla da oturabiliriz elbette ama mahalle güvenli bir yer değil açıkçası.

    yazdığım yazıyı, hesapları vs. bu parayla yaşanmıyor manasında yazmadım sayın arkadaşlar.

    bu parayla, böyle yaşanıyor demek için yazdım. başkası başka türlü de yaşabilir. çok para biriktirebilir. üçüz çocuk büyütüp okutabilir. herkesin bir popisi vardır sonuçta.

    edit 2: gösteriş yaptığımı söyleyenler olmuş. yazmayıp düşünenler de olmuştur. gösteriş yaptığım entry burada: (bkz: #51679325)

    konuya dönecek olursak,

    ayda 500 tl kenara para attığımızı düşünelim. ok. yılda 6000 tl. tatile gittik geldik diyelim 1 hafta. hooop, 1 hafta olmaz gösteriş yapmalısın. 20 gün tatile gittik. günde kişi başı 150 tl. evet, çünkü gösteriş.

    500 lirayı unutun arkadaşlar, ayda 1000 tl biriktirdiğimizi düşünelim. ucuz evde oturduk, faturalardan kıstık, dışarıdan yemedik, içmeye gitmedik diyelim.

    ayda 1000 tl yılda 12000 enflasyon karşısında birikimini ezdirmeyecek bir yatırıma girdiğini bile düşünsek kirası 1000 tl olan bir evi, hiç tatile gitmeden 15-20 senede ancak alıyorsun.

    ve en önemlisi;

    çocuk.

    yıllardır mecbur bırakıldığımız tercih bu zaten, bunu anlatmaya çalışıyorum.

    ya kendin ya çocuk gibi bir tercih yapmaya zorlanıyoruz milletçe.

    sonra da "kanaat etmek", "azla yetinmek", "yemeyip yedirmek, içmeyip içirmek" gibi kesinlikle karşı çıkmayacağım fakat neden bu kadere mahkum yaşamak zorunda olduğumuzu anlamadığım erdemlerle meşrulaştırılıyor.

    ya arkadaşlar, ben neden fedakarlık yapmak zorunda kalayım toplum içerisinde. babam neden 3 işte birden çalıştı da kendi hayatını şantiyelerde geçirdi çocukları için? neden bütün halk fedakarlık yapmak zorunda?

    hem çocuklarımızı hem kendimizi mutlu edebileceğimiz gerçeğinin hayal olmadığını bilin istedim sadece.

    şartlı salıverilmiş mahkumlar gibiyiz lan şu koduumun ülkesinde.

    edit 3: işe arabayla gitme mecburiyetim olmasa sıçmışım arabasına tek kilometre binmem kafese, motorcu adamım zaten.

    edit 4: sanırım en önemlisi bu: bir hastalık, bir kaza, bir bela anında bankalara domalmak zorunda kalmaktan bahsetmeyi unutmuşum.

    bir hastalık veya kaza durumunda 10.000 tl çektiğimizi ve bunu 36 ay'da geri ödeyeceğimizi düşünürsek, aylık 400 tl'ye yakın bir ödemesi oluyor.

    yoksulluk sınırı aile için 4500 tl olmuş, daha cart curt konuşan var. siktirin gidin amk. sinirlerim bozuldu.

    lan tatile gitmiyorsun, hastalık, sakatlık durumunda yoksa özel sigortan bittin demek, çocuk bakabilmek için bilmem kaç kalemini kısmak zorundasın, ((işte üstte bahsettiğim de buydu, türkiye'deki %90 anne baba, çocuğu için sürekli bir şeylerinden kısıyor, kendilerini mutlu edemiyorlar, mutsuz toplum oluyoruz amk, bir de bu durumu sürekli erdemli bir kalkan altına alıyorlar tv'lerde, gazetelerde, devlette, her yerde!))

    daha sinemaya, tiyatroya, sergiye gitmedik, kitap almadık, dergi aboneliğimiz yok, hobimiz yok, müzeye gitmiyoruz, dil kursuna gitmiyoruz,

    "gitme amına koduğum gitme, çok mu lazım" diyebilirsiniz. evet çok lazım kardeşim. bizim evimizde televizyon yok çünkü. bizim evimizde magazini sporu bol gazeteler yok çünkü. bizi bu amına koduğumun popüler saçmalıkları doyurmuyor çünkü.

    böyle böyle orta sınıfın anası sikildi diyoruz 60'lardan sonra amerika'da da ondan sonra dikiş tutmadı.

    böyle böyle orta sınıfı geliştirdiler de iskandinav ülkeleri ve avrupa'daki bazı ülkeler götlerini az biraz toparladılar, toplumsal refah seviyelerini arttırdılar diyoruz.

    yoksa skimde değil yeni telefonmuş, yeni motosikletmiş, yeni arabaymış, yeni evmiş, yeni, yeni, yeni..

    yok lan yok bir bok almak istediğim yok,

    bir siki tecrübe etmeye yetmiyor, bizim sosyal ihtiyaçlarımızı doyurmuyor orta sınıf olmaya çalışan bir çift için bu para.

    bunu anlatmaya çalışıyorum sayın amına koduklarım.

  • 40. türkiye'de bilimin gelişmeme nedenleri

    gercekte tek bir nedeni vardir, bilim adami olabilecek nitelige sahip cocuklarin sistem tarafindan yokedilmesidir. bir insan ne kadar caliskan olursa olsun, bilim siradan bir insanin yapabilecegi bir is degildir. turkiye'de ki durum muzik yetenegi olmayan bir insani piyanist olmaya zorlamaktan farksizdir.

  • 41. vodafone arena

  • 42. yaran inci sözlük entry'leri

    üç gündür canım sıkıldıkça açıp açıp izliyorum.

    güzel bir belgesel çalışması

    günübirlikçiler

  • 43. uzun kollu üzerine t-shirt giyilen karanlık dönem

    çok geride kalmış gibi görünse de 2000'li yılların ortalarında kot pantolonun paçaları yaptırılmadan katlanarak üzerine de bu sürreal kombinle sokağa çıkıldığı 6600'ı olana ailecek misafirliğe gidilen dönem

  • 44. mario gomez

    türkiye liginde gösterdiği performansla alman milli takımının euro 2016 kadrosunda kendisine yer bulacak ve şampiyonluk yaşayacaktır. (muhtemelen yarı finalde gol de atar). sonrasında türkiye'ye döneyim mi dönmeyeyim mi diye ikileme düşecek, almanlık ne güzel şey diyerek memleketinde kalmaya devam edecektir.

    sonra biri gelecek ismiyle ekşi sözlükte nick alacaktır.

    20 sene önce olduğu gibi.

    (bkz: stefan kuntz)

  • 45. kışın sürekli yaz mevsimi gelsin diyen insan

    ya sen kimsin de yaz gelsin diyorsun.

    bakın yaz mevsimi zulümdür. yıllarca bu insanlara yaz mevsimi yaşattılar. biz kararımızı verdik yaz mevsimini inşallah kaldıracağız

  • 46. izmir'den ağrı'ya kadar temizlik yapılması

    en son ortaokulda falanken böyle şeyler konuşuyorduk arkadaşlarla. nasıl milliyetçiyiz o zamanlar piuuu. asıyoruz, kesiyoruz, deli yürek kafası var, haydarinnaa.

    ergenlik yasaklanmalı bence. o dönem bitene kadar ev hapsinde tutulmalı veletler, tüm sosyal iletişimleri yasaklanmalı, haftada 1 kitap okuyup özeti çıkartma mecburiyeti verilmeli.

    şu temizlik fikrinden bile çok daha mantıklı değil mi lan?

  • 47. 31 temmuz 2015 ankara yağmuru

    yağmur duası olarak sabah arabayı yıkatmıştım. yağacak tabi.
    ağda imal etsem karıda kıl moda olur. maşallah dediğim sabaha çıkmaz.
    siktimin murphy'si.

  • 48. 31 temmuz 2015 ay'ın mavileşmemesi rezaleti

    tüm dünyanın şahit olduğu rezalettir. bu mavi ay olayının arkasındaki gizli ve karanlık güçler ortaya çıkarılmalı.

  • 49. ekşi sözlük yazarlarıyla röportaj

    + sayın ekşisözlük yazarı, yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
    - (gülüyor)
    + evet..
    - (sümüğünü siliyor)
    + nasıl karar verdiniz?
    - (gülüyor)
    + peki neden inci değil de ekşi?
    - (sigara yakıyor)
    + konuşmayacak mısınız?
    - (gülüyor)
    + senin ben amına koyayım.. (koyuyor)

  • 50. muratpaşa belediyesi'nin geziyi yaşatma çabası

    gözlerimi yaşartan, gerçekten takdir edilesi çabadır. ...

    ilk önce, antalya muratpaşa belediyesi tarafından yapılan parkın içerisinde bulunan trafoya kırmızılı kadın pankartı çizildi. https://pbs.twimg.com/…ia/ck7zjuxuyae_ts6.jpg:large

    ardından bu olaydan rahatsız kişiler bir gece ansızın trafoyu bembeyaza boyatıp, polisin orantısız güç kullanmasını meşrulaştırmaya devam ettiler. https://pbs.twimg.com/…ia/clfdbnowoaautjw.jpg:large

    peki bizim güzel belediyemiz durur mu? tam trafonun yanına açtığı pankartla yapıştırmış cevabı http://muratpasa-bld.gov.tr/…tems/30temmuzpano1.jpg

    helal olsun demekten başka bir şey bulamıyorum gerçekten.