Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. hacamat'ın selahattin demirtaş karikatürü

    (bkz: homofobi)

    sadece türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde cezasız kalacak, buram buram ayrımcılık kokan başarısız bir 'karikatür'.

    edit: ceza derken 'inlerine girsinler, hapislerde çürüsünler' demiyoruz. nefret söyleminin yaptırımı neyse o uygulanır.

  • 2. 13 haziran 2015 domino's pizza rezaleti

    ne zamandır güzel bir rezalet konusu arıyordum. sözlükte bulamadım, ben yazayım dedim.

    evet. bugün eşim ve ben evde işlerimizi yaparken dışarı çıkmak yerine öğle yemeğini eve söylemeye karar verdik. eşimin pizza ısrarları sonucu başka seçeneğimiz olmadı. aç birer kurt olarak tabiki kürkçü dükkanına geri döndük.

    aslında ben çok da aç değildim. o yüzden fazla yemeyeceğimi düşünerek eşimle orta boy pizza söylemeye karar verdik. siparişi verirken özellikle paketos seçtik ki yanındaki tavukları ve patatesleri ben yerim eşim de pizzayı yerim dedi. 150 gr tavuk ve 150 gr patates bana yeter diye düşündüm.

    http://grab.by/i2su

    siparişimiz inanılmaz bir hızda geldi ve hızlıca yemek masasının yolunu tuttum.

    paketi açtım ama şoktan o anın fotoğrafını çekemedim. ama en azından içinden çıkan "paketos" menüsü menü yapan harika tavuk ve patatesi ile bu görsel şölen karşısında kendimden geçtiğimi anlatabilirim. o kadar çok koymuşlardı ki hemen mutfak terazisini kapıp bu muhteşem paketos menüsünün bolluğunu ölümsüzleştirmek istedim.

    normalde üç beş gramın hesabını yapan birisi değilim ama burada bariz bir sıkıntı var.

    http://grab.by/i2sa

    evet doğru görüyorsunuz tamı tamına 58. gr. hadi yolda biraz daha buhar kaybetseler pakete konduklarında 60 gr olsunlar. 90 gr eksik. hımm...

    peki ya tavuklar? onlarda baya buhar kaybetmişler. .

    http://grab.by/i2sc - 52.9 gr.

    sanıyorum çalmanın ülkemizde yeni bir adet olması böyle birşey. evet sözlük. gidip de şikayet var'a yazacağıma buraya yazdım. umurlarında olmaz biliyorum ama yine de ileride paketos'un içini merak edenlere bir kaynak olabilir.

    peşin not: dara aldım tabiki. http://grab.by/i2sy

    edit: teraziyle evde ne yaptığımı merak edenler olmuş. hiç altın tartmadım, onu tartmak için daha hassas teraziler lazım bence, aslında dengeli beslenmek için gramaj hesabı yaptığım bir dönemde almıştım. arada sırada dışarıdan satın aldığım şeylerin gramajlarını da merak edip bakıyorum. bim'in yumurtalarını henüz tartmadım, ama aklımda. mesela geçenlerde kabuklu ceviz ile soyulmuş ceviz arasındaki fiyat farkını hesaplamak için kabuklu ceviz tarttım. 100 gr kabuklu ceviz 50 gr kadar çeviz içi verdi. buna göre kabuklu ceviz alırken kırma maliyetini de hesaplayarak alıyorum, bir de daha taze oluyor kabuklu.

    bazı arkadaşlar hayatları boyunca "birisi tokat attığında diğer yanağını dön" mottosuyla büyütüldüğünden midir nedir, hakları yendiğinde pek sesi çıkmıyor kimseninde sesinin çıkmasını istemiyor. nasıl bir ülkedeyiz? küçük ya da büyük bir hakkımız yendiğinde ses çıkartmamız mümkün olmayacak kadar baskı altına girmişsiz. nedir bizi korkutan/durduran şey?

    bir de resimleri yüklediğim sitede yorum yapma özelliği olduğunu bilmiyordum. sanıyorum inciciler dadanmış. özgür bir ortamda seviyenin nerelere geldiğinin güzel bir örneği.

    gram hesabını yapmamın sebebi bariz bir kandırmaca hissettiğimden dolayı. yoksa %10-20 gramaj farkı önemli değil.

  • 3. türkiye'ye girse başarılı olacak fast food markası

    (bkz: los pollos hermanos)

  • 4. fenerbahçeli taraftara verilen efsane ayar

  • 5. 330 ml su şişesini icad eden zihniyet

    açık ne net amına koyduğumun zihniyetidir. ilk icad eden, akıl eden kimse ta götünden sikeyim. ulan kıçı kırık su'da bile kar etmeye çalışıyorsan senin esnaflığını da sikeyim, müşteri ağırlamanı da sikeyim.

    bakın sayın yemek sağlayıcı esnaf abiler, bunu masaya koyduğunuzda oley masada su var demiyoruz, tüm ananıza avradınıza küfür ediyoruz. tüm sülalenizi elimizden geçiriyoruz. haberiniz olsun.

    edit: oh lan rahatladım.

    edit2 : 330 olacak o 330

  • 6. lys 2015

    bana ne kadar koyun bir millet olduğumuzu bir kez daha gösterdi bu sınav. sınav görevlisi olarak başımdan enteresan bi olay geçti. anlatayım;

    sınavın birinci saati dolarken bir öğrenci beni yanına çağırdı, yüzüme ümitsizce bakıp "hocam çok sıkıştım, tuvalete gidebilir miyim" dedi. ben de haliyle bunun mümkün olmadığını söyledim. durumu gerçekten de hiç iyi değildi, sınıfı da rahatsız etmemek için kulağına doğru eğilip "küçük mü" dedim, kafasını salladı. sınavda içerim diye su şişem vardı yanımda, "su şişemi boşaltsam, sınıfın köşesinde işer misin" dedim. "utanırım hocam" dedi. "otobüs kartı, kemer tokası, 25 kuruş ile kopya çekebileceğini düşünen ösym utanmıyor da sen mi utanacaksın" diye içimden geçirerek kulağına doğru eğilip, "muhtemelen ben de dahil bu sınıftaki kimseyle hayatın boyunca bir daha karşılaşmayaksın." dedim. çaresizlikten kabul etti, ilk soru kitapçıklarını toplayıp yenilerini dağıtma arasında sınıfın köşesinde işini gördü. ben de nasıl gaza getirdiysem çocuğu foşur foşur işedi sağolsun, ta ben rahatladım.

    kıssadan hisse:
    sınav başvurusu için o kadar para toplanıyor, bina katlarına bu tür acil durumlar için birer görevli daha dikmek çok mu zor. şekerden, görevliden kısıp ekonomi mi yapmaya çalışıyor ösym merak ediyorum.

    ayrıca, bu kadar saçma güvenlik önlemlerini karar alan yetkililere derdimizi anlatamıyoruz ya ben ona yanıyorum. acaba ordan bakılınca herşey çok mu yolunda?

    işemeli, sıçmalı bir sınavı daha geride bıraktık gençler.
    hepimize geçmiş olsun...

  • 7. hamile olduğunu öğrendiği kızını öldüren anne

    kendisine dayatılan namus anlayışı yüzünden kendi kızına kıyabilecek kadınlar yaratan bir toplumun kurbanıdır. öldürülen kız da, öldüren anne de.

    hiç buraya gelip anneye saydırmayın. yarattığınız "namus" ve "ahlak" kavramlarına bakın önce, o kavramlarla yaptığınız baskı ile nasıl bir korku yarattığınızı görün.

    duyuruda kilolu olduğu için sevişemediğinden bahseden kadına yapıştırdığınız "ahlaksız" yaftası var ya hani, bildiniz mi? ya da kıyafetine ve makyajına bakarak bin bir çeşit başlıkta "orospu" nitelendirdiğiniz kadınlar var ya hani, onları da bildiniz mi?

    işte bu zihniyetin ürünüdür bu anne, bu baskının yarattığı hasta ruhlu bir kadındır. bütün o iğrenç ahlak ve namus etiketlerinin olduğu bu topraklarda, bir kadın olarak, akıl sağlığını korumaktır asıl zor olan.

    ah be kadın ah. nasıl kaptırdın kendini bu lince, nasıl kıydın kendi yavruna, nasıl devam edeceksin şimdi hayatına? ah be kadın ah!

    edit: torundan bahsetmemişiz, affola. elbette hikayedeki herkes gibi o da kurban. kurban bir kadının kurban ettiği yavrusunun yavrusu. toplumun yarattığı bir cinnetin en küçük kurbanı.

    tebrikler hepimize; namus için iki kişinin daha hayatını kararttık, bir tanesinin hayatını daha başlamadan çaldık. ne mutlu bize.

    akit editi: akit şerefsizleri haberi laikçi yaşam tarzı bir cana mal oldu başlığı ile vermiş. yani zaten dinci olunca o kız 17 yaşında da olsa imam nikahı adı altında eşşek kadar adamla evlendirilir ve ondan hamile kalırdı ama böylesi namuslu olduğu için annenin de namusunu temizlemesine gerek kalmazdı demiş. bu şerefsizlerin hepsini bir bir not alın. not alın ki; kimlerle birlikte yaşadığınızı unutmayın, günü gelince hepsinin hesabını birer birer sorun ve de.

  • 8. rte'yi mezuniyete göndermiyoruz kampanyası

    marmara üniversitesi işletme fakültelsi öğrencileri tarafından başlatılan kampanya.

    zat-ı alilerinin katılımıyla planlanan mezuniyet tarihi ailelere normalde 17 haziran olarak duyurulmuş. bütün aileler planlamalarını buna göre yapmış. ancak yine zat'ı alilerinin plan değişikliği olması nedeniyle, mezuniyet 19 haziran'a ertelenmiş. e tabi bütün aileler de mağdur olmuş. öğrenciler de bunun üzerine üniversiteyle mağduriyetlerini konuşmuş ama tabi ki üniversite 100'lerce öğrenci ve ailesini s*klememiş. zat'ı alileri katılacakken üniversiteliler-aileleri kimin umrundaki zaten. alınan uçak biletleri, alınan yıllık izinler, çağrılan akrabalar kimin umrundaki zaten? bunun üzerine de öğrenciler change.org sitesi üzerinden imza kampanyası başlatmış. sonuna kadar arkalarındayım.

    haber

    buyrun efendim, destekleyin; change.org oylama adresi

  • 9. chp'den 40 milletvekilinin istifa etmesi

  • 10. yunanistan'a 850 bin türk turist gitmesi

    geçen yıl olması çerçevesinde gerçekleşmesinde hanımla beraber bizim de katkımızın olduğu istatistik.

    10 gün içerisinde ege denizinin iki ayrı kıyısında da vakit geçirmiş birisi olarak çarşıda pazarda dolaşırken, konaklama yaparken, yediğiniz içtiğiniz lokantalarda ve mekanlarda türkiye'de katlandığınız maliyetin yarısını harcayarak; daha güler yüzlü ve kaliteli hizmet almanız da hesaba katıldığında çok da mantıksız olmayan bir durumdur.

  • 11. 1 aydır seks yapmamış evli kadın

    durup bunu düşündü ergen oğlan. bir an umutlandı...

  • 12. ekşi sözlük yakışıklı erkekler veri tabanı

    buralar değerlenmez. ayrıca dostum veri tabanı demişsin ama bu deve tabanı. foto yollamış bir de sapık.

  • 13. komünizmin tek kelimelik özeti

    gariptir; ülkemizde en çok dar gelirliler, işçiler, köylüler istemez.

  • 14. bilkent-itü-koç-boğaziçi-odtü karşılaştırması

    "hepsi de iyi ve başarılı okullar, ne işinize yarayacak birinci-ikinci diye ayrıştırmak. keşke sayıları daha da artsa..." dediğim karşılaştırmadır.

    kıskançlıklarınızdan kurtulun. eğitim yuvalarını fanatizme kurban etmeyin.

  • 15. simon kjaer

    türk kızlarının %85'inden daha güzelmiş amk.

  • 16. 13 haziran 2015 siirt pkk saldırısı

    siirt'in eruh ilçesinde askeri konvoya ateş açılması olayıdır.

    tamamen halkların kardeşliği ve barış için yapılmıştır. aksini iddia eden faşisttir. zaten faşistler bu barış eylemini anlayamaz. pekeke demokratik hakkını kullanmıştır. tabii ki mit yapmıştır pekekenin üstüne atıyordur. faşist tece kendi askerine ateş açmıştır. faşist olduğunuzu söylemiş miydim? faşist.

    http://www.haberturk.com/…skeri-konvoya-taciz-atesi

  • 17. 13.06.2015 türk askeri ile ışid'in karşılaşması

    iki fotoğraf göstereceğim sadece.

    biri şu : http://i.imgur.com/qxut3po.jpg

    çocuk beni sınırdan içeri alın, ışid geliyor diye ağlıyor neredeyse gözleriyle.

    diğeri de şu : http://i.imgur.com/vm6fwiv.jpg

    bari şu çocuğu alın diyor hareketiyle.

    içeri almıyoruz kimseyi, su sıkıp, ateş açıyoruz üstlerine. öteki tarafta ışid sıralanmış, sınır çizgisine gelip hepsini tıpış tıpış geri göndertiyorlar, besbelli topluca öldürecekler hepsini. götürürken de şöyle sırıtıyor bizim tarafa : http://i.imgur.com/hfgjpmv.jpg

    biz de hiç bir şey yapmıyoruz. almıyoruz içeri.

    bu insanlık suçu. sana şiddetten kaçarak sığınan bir insana kapını nasıl kapatabilirsin ki?

    insan olmayı ne ara unuttuk?

    edit : şu fotoğrafı da entry girdikten sonra gördüm http://i.imgur.com/ztzb22e.jpg . bu kız çocuk da gözleriyle insan olmayı ne ara unuttunuz diye sormuş nerdeyse...

    (bkz: srebrenica soykırımı)

  • 18. debe'ye giren kürt yanlısı entry

    finlandiya
    fince
    isveçce
    sami (azınlık dili)
    ----
    arnavutluk
    arnavutça
    yunanca (azınlık dili)
    - - - - - -
    almanya
    almanca
    danca (azınlık dili)

    daha çok örneği var.

    edit: italya dil konusuna en iyi örnektir.
    italya
    italyanca
    arnavutça (güney italya'da)
    katalanca (sicilya'da)
    hırvatça (bazı bölgelerde)
    fransızca (bazı bölgelerde)
    almanca (bazı bölgelerde)
    yunanca (bazı bölgelerde)

  • 19. 14 haziran 2015 büyük istanbul depremi

    (bkz: küfrünü ettim kardeşim güle güle sindir)

    ek: her türlü trollüğe, feyk atmaya "eyvallah" da insan hayatıyla ilgili yapılan basitliklere tahammül gösterilmemeli. kanat takılarak uçurulmalı bu tarz insanlar.

  • 20. 13 haziran 2015 genelev rezalati

    kutsal bilgi kaynağının düştüğü halleri gösteren başka bir başlık.

    yeter ulan.

  • 21. küçük meme

    en büyük avantajı ergenlik çağında dik durma alışkanlığı kazandırmasıdır. o çağlarda iri memeli arkadaşlarınız memelerini saklamak için kambur dururken, siz aksine memem varmış gibi görünsün diye dimdik durur ve oturur, sopa yutmuş gibi yürürsünüz. bu da sonradan alışkanlık haline gelir. yetişkinliğe eriştiğinizde insanlar size "profesyonel sporcu musunuz?", "balerin misiniz?" gibi sorular sorar. oysa cevap çok başkadır.

  • 22. c.ronaldo'nun yılda 25 milyon euro'yu ne yapması

    an itibariyle aklıma takılan muazzam para olayı.
    17 milyon euro real madrid'den aldığı maaş.
    4 milyon euro reklam geliri.
    4 milyon euro sponsorlar.
    adamın yılda 25 milyon euro net geliri var en az.
    sen ben gibi insanlar yıllar boyu it gibi çalışıp max biriktirdiği para 200-250 bin tl olsun.
    ya tamam hadi 300 bin tl.

    o da eğer doktor falansan yoksa imkansız.
    bu ronaldo denilen adam yılda yaklaşık 76 milyon türk lirasını ne yapıyor ?
    istanbul'da al 5000-6000 tane daire ver kiralık olarak bırak futbolu evde keyfine bak. bodrumda hayatını yaşa ölene kadar. daha ne için uğraşıyorsun ronaldo kardeşim ?
    sabah 7 de kalkıp mendebur müdürlerle muhattap mı olacaksın? hayır.
    bir yıllık paranın faizi bile tüylerimi diken diken ediyor.

  • 23. 178 boyunda sarışın yeşil gözlü iri memeli fit kız

    başlığı açan arkadaşın bu olduğu söyleniyor.

  • 24. doggy pozisyonunda karnım ağrıyor yavaş diyen kız

    (bkz: bamya gaz yapmıştır)

  • 25. beyaz toros

    o leş beyinlerini caddenin ortasında dağıtıp yatırırlar derken açık açık sokak ortasında şerefsizce öldürülen iki askerimize karşı söz söyleyen orospu çocuklarını tir tir titreten arabadır.

    bak orospu çocuğuna bak, laf arasında nasıl da kutsuyor gencecik 2 askerin katlini?

    seçimler biteli 1 hafta oldu, ortalarda sevgi böceği gibi gezen orospu çocukları nasıl da kendilerini belli etmeye başladılar.

    ananızı sikeyim hain piçler sizi.

  • 26. ypg'nin tel abyad'ta türkmen köylerini işgali

    adam elli tane kaynaktan doğrulayan haberler geçiyor, sığırın teki de ışid temizleniyor, ışidçiler panikte diyor.

    devlet devlet olsa zaten kürtçüsüne bir şeriatçısına iki devirir geçer.

  • 27. 40'ı verin bu iş huzur içinde çözülsün

    final kağıdına yazdığım cümle. 18 aldım, 3 gundur evden cikamiyorum. buradan profesöre sesleniyorum su egolari bi kenara birakalim. bütünlemede diyelim 40 olmadı 35 oldu o da olumlu. ılk vizede aldığım 39'u yedirtmem ben kimseye. pazartesi görüşecegiz.

  • 28. sinan oğan

    daha önce yazmıştım şu adamı övmeyin mhp aday göstermez diye, dediğim çıktı aday göstermedi. şimdide bahçeli koltuğu tehlikede gördü ki sinan oğan'ı partiden ihraç ediyor. mhp ve akp'nin kutsal davası çok net ortada para ve koltuk gerisi herşey mübah.

  • 29. satılık ekşi sözlük yazarlığı

    alana 250 tl veririm.

  • 30. 13 haziran 2015 elazığ pkk saldırısı

    olayın özeti :

    (bkz: 400 vekil verin ve bu iş huzur içinde çözülsün)

  • 31. meral akşener

    bursa öğretmen okulu mezunu olması dolayısıyla, kendisini uzaktan dahi olsa tanırım. biraz kibir atfedilmesi haricinde, hakkında kötü konuşulduğunu işitmedim. ki dedikodu sonuçta. meral güner olarak bilinirmiş, ahbaplarımız mebus olmasına pek şaşırmamışlar ama dyp'den içişleri bakanı olmasına şaşırmışlar. abdullah çatlı bağlantısı hâlen daha belirsiz..

    biliyorsunuz; seçim döneminde alçakça hakarete uğradı akp tarafından. hem de kadın kimliği kullanılarak. yamulmuyorsam, mhp'den sadece 4 kadın mebus meclise girebilmiş oldu seçim 2015'te. ülkücü "ideoloji" kadınlara yeterince zulmetmemiş gibi, temsil olanağının -göstermelik de olsa- varolmaması utanç verici. akşener, bu çarkı gevşetebilmiş biridir; sırf bu yüzden toplumda sempati toplaması doğaldır.

    "soru: meclis başkanı adayınız için ihsanoğlu’nun veya meral akşener’in adı söyleniyor?
    devlet bahçeli: bu şekilde söylenen isimlerden hiç hoşlanmam, ismi geçeni de devre dışı tutarım. meral akşener’i eğer çok sık kullanırsanız, o devre dışı kalır haberiniz olsun. 80 milletvekilimiz var, her şeyde meral akşener. bu o zaman başka bir şey var burda demektir. onun için bir meclis açılsın." (mhp lideri bahçeli: saray'dan çık 1071'e gel)

    şimdi birtakım mallar "ama spekülasyonların önüne geçmek istiyür" diye zırlayacaklar ama asıl bu şekilde dile getirmek kendi vekiline edepsizliktir. dahası, vekilini anında satabileceğinin işaretidir -tıpkı direnişe katılan "ülküdaşlara" yaptığı gibi. ama şaşırtıcı değildir, zira "mal hareket partisi" geleneğinde; kadını ezmek haricinde, ülküdaşına ihanet etmek, itaat ve köhnemiş zihniyet tüm hızıyla sürmektedir. pek umudum yok ama azıcık da olsa "büyük insanlık" öğrenebilirler. hiç olmazsa taklidini yapsınlar..

  • 32. karısını sevişirken görüntüye alan erkek

  • 33. meltem bolingoli mbombo

    afrika asıllı muz cumhuriyeti vatandaşı. albino oluşu ve sarışın olması en çok dikkat çeken detaylar arasında. avokadoluk yapan bombo, adalet ve kaldırma partisinden 25. dönem milletvekili aday adaylığı görevini yürütmüştür. boş zamanlarda ülkenin önde gelen isimlerine sakso çekmesiyle tanınır.

  • 34. çalışılan pozisyonlar ve maaşları

    işsizim, hem de ağır. 10 bin 15 bin alanlar var bi saniye. lan kazı kazanda kazanmayı hayal edebildigim en yüksek meblag 10 bin benim. allahinizi severseniz ciddi misiniz lan? ben aylık 2 bin alanlara zengin gözüyle bakıyor, ve hedef olarak ancak 2 bin lira kazanmayı koyuyodum önüme, bin lirasini giderlere versem bin lirasi oh mis, hatta iyi bi cocuk olursam araba bile alabilirdim. ama siz 10-15 diyince.. lan ya.. dil bilmek çok önemli tabi. neyse memurluk da güzel tatili fln var, garanti iş.. dimi lan :(

  • 35. 13 haziran 2015 bülent arınç açıklamaları

    boş muhabbet, boş açıklamalar.

    okumanıza lüzum yok gençler.

    adam akp'li zaten. ne bekliyoruz ki?

  • 36. sevgilinin tek başına dans kursuna gitmesi

    bilmiyorum, dar kafalı olduğumu asla düşünmüyorum ama çok da doğru bir durum değil. ha doğru olması gerekirdi, sakıncası olmaması gerekirdi, o ayrı. lakin alt yapısı, vizyonu(varsa) belli limitlerin altında olan insanların çoğunluğu oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz.

    kulaklarımla duyduğum bir diyaloğu aktarmak istiyorum:

    yer: dans/spor salonu

    - ben burayı bırakıcam ya
    + niye lan?
    - doğru düzgün karı gelmiyor amına koyayım.

    bu diyalog, dans kursuna giden iki götoş arasında geçiyor.

    budur abi. dışarıdan eli yüzü düzgün görürsün, bir bok zannedersin ama bu işte. ve böyle insanlar o kadar çok ki... karı diyor lan. adamdaki beyne bak. kısacık anda bilgileri hesaplayıp dans kursuna gelen kadınlar için karı sıfatının doğru olduğuna karar vermiş.

    o yüzden siktir edin güvensiz erkek muhabbetlerini. sen al pacino da olsan kardeşim, tecavüzcü coşkun stoğu sınırsız gibi bir şey.

    not: şunu da söyliyim, mevzu kız arkadaşının ilgisinin başkasına kayması durumu değil. her an akılları apış aralarında olan, o iğrenç düşünce yapısına sahip(gerçi olsa olsa iç güdüdür, düşünce adına pek bir şey yaptıklarını zannetmiyorum), beyin özürlüsü piç kurularının ellerinin kız arkadaşınızın bedeninde dans bahanesiyle gezecek olması tahammül sınırlarını haliyle zorluyor. en azından benim bahsettiğim bu. kıskançsam da kıskancım amına koyayım. ne olacak? öpüyorum.

    not 2: bir de böyle entelektüel tavırlar takınıp yorumlarda bulunan bir kesim var. bunu kafasına takan şöyledir, buna takılan böyledir. herkes uzman, muhalefet. dünya sikime felsefesiyle yaratılan bohem havası canlanıyor gözümde. bir baltaya sap olamamış, boş vakit sipesiyelleri. kendimi toplumun büyük bir kesiminden ve bu yarım entelektüel çevreden ayrı tutarım, aynen de öyle. ne entelektüelim ne de topluma ait hissederim. bir bitmedim, altmış küsür yıl daha da bitmem. bazen çok alıngan oluyorum. hihi.

  • 37. japon insanındaki türk ve türkiye hayranlığı

    japonlar herkese saygılıdır.
    bir afgan'a da bir mozambikli'ye de aynı hayranlık ve hürmet ile yaklaşırlar.

    zamanında bize de aynı insani duygular ile yaklaşmışlar ve bizim abartılı mehmet scholl milliyetçiliğimizin kurbanı olmuş söylemdir.

  • 38. norveç'te lisede çekilmiş fotoğraf

    hayat bazılarına torpil geçiyor.

    oruç tutan biz, sadaka veren biz, namaz kılan biz, hiç bir cumayı kaçırmayan biz... peki bu iskandinavya ülkerine ne oluyor ?? neden yani ?? eksik yaptığımız bir şey mi var yarabbim ??

  • 39. steam summer sale 2015

    democracy 3 %75 indirime girmiş, biri cb ye haber versin, kaçırmasın bu fırsatı. (bkz: swh)

  • 40. chp'nin meclise soktuğu pkk'lı milletvekilleri

    daha chp ile shp'yi ayırtedemeyen bir gerizekalının saydığı milletvekilleri. önce bi araştrırın amk.

  • 41. sözlüğün en tanınmış yazarı

    kimse de dememiş ki ssg.

  • 42. takılalım ama sevgili olmayalım erkeği

    lan hepimizin annesi patates yemeği yapmıyor mu, hepimizin babası sabun azalınca içine azıcık su koymuyor mu? ne kadar bohem ne kadar ıssız adam olabilirsiniz ki?

  • 43. kişinin yaşlandığını anladığı an

    güzellik yarışmasını izlerken şefkat duygusuna kapılmak

  • 44. tedavi eden doktora teşekkür etmek

    bir kaç gün içinde yapmam gereken eylem.

    doktorun insanüstü çabası ve neredeyse aileden biriymiş gibi aşırı ilgisi ve ihtimamı yüzünden bu sabah itibariyle baba oldum.

    oğlumun doğumuna yaptığı katkılarından ötürü hademesinden hemşiresine kadar herkese bahşiş verdim ama doktor için ne yapacağımı bilmiyorum.

    bu konuda fikirlere de çok açım açığım.

    tepki editi :
    hemşire ve hademeye bahşiş konusunda takılı kalanlar varmış, izahat şart oldu. hemşire ve görevli arkadaşların ilgisi ve alakası ile doktorunuzun ilgisi arasında fark var. doktoru 4-5 defa gece yarısına yakın, 3 defa da gece yarısından sonra aradık. hiç birinde niye rahatsız ediyorsunuz kardeşim demedi. pazar günü vesvese yaptık, 100 km ötedeki gezintisini bırakıp da geldi. bunun gibi pek çok şey, ki ben olsam bu kadar çekmezdim vallahi de billahi de.

    hastaneye daha önceden defalarca yattım, yatırdığım eş dost akrabam oldu. bıçak parası da vermek zorunda kaldım, doktorlarla tartışmak zorunda da. normal şartlarda riskli olan doğum süresi boyunca insanüstü bir sabırla ve normalin dışı ihtimamla çocuğumuzun doğmasını sağlayan bir insana bahşiş (para) yerine hediye düşünmenin nesi anormal? tutup her şeyi paraya mı bağlamamız gerekiyor, kaç paraysa verelim mi olmalı her şey...

    ya da çok sevindiğimiz ve bu sevincimizde görevleri dahi olsa katkı sunanlara (hemşire ve hademelere) çam sakızı çoban armağanı olsun diye içkili bir akşam yemeği parasını bıraktığımız mı kabahat oldu? bir de merak buyurmasın kimse; bahşişi bankoya bıraktık, tek tek ellere saymadık. tutup hemşire kızlara bluz alsam, etek alsam daha mı şık durur yoksa arkadaşlar bu serviste şu kadar kişiydiniz, ister eğlence tertipleyin ister yemek yiyin, kahrımızı çok çektiniz bu da bizden deyip biraz para bırakmamız mı?

    bir de ak-it trolün teki iç dünyasındaki pisliği sakso esprisiyle dökmüş. küçük oğlan, sen yazma artık, listeye ekledim pisliğini görmeyeceğim.

  • 45. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    navigasyon sistemlerinin çalışmasını sağlayan gps** sistemi ile ilgili birkaç bilgi gerçekten ufku iki katına çıkartabiliyor:

    bilindiği gibi günümüz navigasyon cihazları, gps alıcıları saysinde dünyanın çevresinde dolaşan gps uydularıyla haberleşerek dünya üzerindeki anlık konum bilgisini verir. bu konum bilgisi kullanılarak, daha önceden tanımlanmış haritalar sayesinde yolumuzu kolayca bulabiliriz.

    peki nasıl çalışıyor bu gps?

    doğrudan tanımlamadan önce birkaç bilgiyi vermek gerekiyor:

    - dünyanın çevresinde tam 24 adet gps uydusu dolaşmaktadır. bunların 18'i çalışan, 6'sı yedek uydulardır. uyduların tamamı amerika birleşik devletleri savunma bakanlığına aittir.

    - uydular güneş enerjisiyle çalışır. ancak güneş tutulması gibi enerji kaynağı kesintilerine karşı yedek batarya bulundururlar. ayrıca yörüngeden sapma ihtimaline karşı küçük roketler bulundururlar.

    - uydular dünyadan 20 bin kilometre uzaklıktaki yörüngelerinde hareket ederler.

    - yörüngede hareket etme hızları 7 bin mil/saat, yani yaklaşık 11.265 kilometre/saat'tir. uydular bu hız ve dünyanın çekim kuvveti sayesinde yörüngede kalırlar.

    bu bilgiler ışığında konumlamanın temel mantığını daha kolay anlayabiliriz. genel kanının aksine, gps uyduları, gps alıcısının nerede olduğu bilgisini vermez. bunun yerine kendi konum bilgisini gps alıcısına gönderir. gps alıcısı da bu bilgiler ışığında haberleştiği uydularlar arasındaki mesafeleri hesaplayıp kendi konumunun nerede olduğunu hesaplar. bu kısım kritik; haberleştiği uydular.

    gördüğünüz gibi tekil değil, çoğul. gps alıcısı konum hesabı yapabilmek için düyanın etrafında dolaşan 18 aktif uydudan en az 4'ü ile haberleşmek zorundadır. girdilerden birinin bilindiği durumlarda 3 uydu da yeterli olabilir. buna örnek, bir uçağın son irtifa bilgisi olabilir. son irtifa bilgisi kullanılarak 3 uydu haberleşmesi ile konum bilgisine yine ulaşılabilir. ancak bu uç bir örnektir. alışıldık gps sisteminde en az 4, en fazla 12 uydu ile haberleşilir.

    dünya üzerindeki konumumuz (x,y,z) 3 boyutlu koordinat sistemi ile belirtilebilirken neden en az 4 uyduya ihtiyacımız var?

    çünkü hesaplamada gps alıcısı ile uydu arasındaki mesafeler kullanıldığından, her bir uydu mesafesine göre gps'in bulunduğu konum ihtimallerinin kesişimi, en az 4 uydu kullanımında kesinleşiyor. bununla ilgili güzel bir görsel.

    dünya üzerinde herhangi bir yerde -gökyüzü ile arada engel olmadığı koşullarda- en az 4, en fazla 12 uydu ile haberleşmek mümkündür. bununla ilgili temsili bir görsel şöyledir.

    görselde de görüldüğü gibi çoğunlukla 9-10 görünür uydu var.

    şimdi gelelim işin en can alıcı noktasına. gps sisteminin çalışabilmesi için einstein'in görelilik kuramı* öngörüleri hesaba katılmak zorundadır. aksi halde koskoca gps sistemi bir halta yaramaz.

    daha önce bahsettiğim gibi gps uyduları dünyadan 20 bin kilometre uzaklıkta ve 7 bin mil/saat hızla hareket ederler. görelilik kuramına göre bu iki bilgiyi şöyle yorumlayabiliriz:

    - dünyadan 20 bin kilometre uzaklıktaki bir mesafede çekim etkisi daha azdır. çekim etkisinin az olduğu yerde zaman daha hızlı akar. bu nedenle gps uydusu için zaman günde 45 mikrosaniye daha hızlı akar.

    - cisimler hızlandıkça zaman cisim için daha yavaş akar. bu nedenle de gps uydusu için zaman günde 7 mikrosaniye daha yavaş akar.

    bu ikisini birleştirdiğimizde karşımıza günde 38 mikrosaniye gibi bir fark çıkar. mikrosaniye, saniyenin milyonda biri kadardır. bu kadar az bir zaman farkı nasıl olur da böyle bir etki yaratır?

    gps uyduları nanosaniyelik hesaplarla çalışmaktadır. 38 mikrosaniye de 38 bin nanosaniye demek olduğundan aslında çok büyük bir etki yaratması normaldir. bu etki sayesinde, eğer göreliliği hesaba katmazsak, sadece 2 dakika sonra sistem işe yaramaz olur. sistem çalışır, ancak konumu her gün 10 kilometre artarak hatalı gösterir. yani 10 gün sonra konumunuz 100 kilometrelik bir çapın içinde herhangi bir yerde olabilir.

  • 46. devlet bahçeli

    ilkeliymiş. o zaman benim bu ülkede gördüğüm en ilkeli insan recep tayyip erdoğan, bir avm için koca ülkeyi yangın yerine çevirdi ilkeli uzun adam. bildiğin nato kafa nato mermer.

  • 47. 7 haziran 2015 genel seçimleri

    fon: http://www.youtube.com/…i7nh1gisb2lptc0qlhu&index=2

    (bkz: #52219186) yazısının devamı...

    27* 7 haziran 2015 genel seçimlerinin ardından başlayan kaotik siyasi düzen şimdilik net bir şekilde hatlara ayrılmadı. aksine mevcut düzeni daha da karışık hale getirdi. seçimden birinci parti olarak ayrılan akp olsa da erdoğan seçimin kaybedeni. nitekim batı'nın önemli isimlerinden henri barkey erdoğan'ı yaralı bir kaplana benzetmiş ve kaybeden akp değil erdoğan demişti. önceki yazıda da belirtildiği üzere batı akp'den rahatsız değil. barkey'in kastettiği de bu zaten. erdoğan'ın uzlaşmaz ve otoriter görünümünden sıyrılmış bir akp ile yeni bir ittifak kurulabilir. yeni akp-batı ittifakı kürt açılımını "phillips raporu" ekseninde sürdürebilir ve kıbrıs sorunu da erdoğan'ın bıraktığı yerden devam ettirebilir.

    28* dünkü yazıda erdoğansız akp'nin lideri olarak abdullah gül'ün düşünüldüğünü yazmıştım. yine dün, ingiliz the guardian gazetesi önemli bir haber yaptı. gazete abdullah gül mükemmel bir başbakan adayı haberiyle açık adres gösteriyordu. türkiye gündeminde abdullah gül'ün siyasete dönme ihtimali bile konuşulmazken the guardian neden gül'ün başbakan olabileceği ihtimalini haber yapıyordu ki?

    29* erdoğansız akp yeni bir plan değil. batı çevreleri yaklaşık 2 yıldır erdoğansız akp'yi gündeminde bulunduruyordu. zaten bu yüzden batı'nın eleştirileri daima akp'ye değil erdoğan'a yöneltiliyordu. 7 haziran 2015 seçimleriyle birlikte ilk defa bu planın hayata geçmesi ihtimali kuvvet kazandı. şimdi yapılacak şey, erdoğan'sız akp'ye yeni bir yol arkadaşı seçmek olacak. erdoğan'sız akp'yle koalisyon kurabilecek en ideal aday ise; chp...

    30* özellikle son 2 yıldır parti içindeki atatürkçü/kemalist ve avrasyacı kadroyu pasifize ederek yerine hem sağ hem muhafazakar hem de kürt seçmene hitap eden "batı ile uyumlu" yeni kadrolar yerleştiren chp erdoğan'sız akp için en ideal aday. chp'nin batı ile uyumu özellikle geçen yıl genel başkan yardımcılığına getiren selin sayek böke'nin önümüzdeki hafta yapılacak bilderberg toplantısına davet edilmiş olmasıyla anlaşılabilir. erdoğansız akp - chp koalisyonu 3 gün önce, kemal derviş'in dilinde fikir halini aldı. derviş, bu koalisyonla ekonomi düzelebilir diyordu. yani derviş akp-chp koalisyonu hayat bulursa, batı'nın ekonomik desteği geri gelir mesajı veriyordu.

    31* söz konusu koalisyonun kurulmasıyla birlikte ilk iş olarak kürt açılımı politikasına yeniden hayat verilecek. batı'nın arzuladığı kürt açılımı, çözüm sürecinden farklı olarak pkk'yı saf dışı bırakıyor. bu açıdan pkk'nın artık "silah bırakması" şart. öcalan mart 2015'te bu talebi kandil'e sunmuş fakat kandil bu çağrıyı reddetmişti. dün, yani 12 haziran 2015'te hdp'li sırrı süreyya önder çok önemli bir açıklama yaptı. silah bırakma konusunun yeniden gündeme gelebilmesi için "izleme heyeti" fikrinin hayat bulması gerektiğini söyledi. dünkü yazıda da belirttiğim üzere pkk yönecileri imralı ve hdp'den farklı düşünüyor. onlar şimdilik silah bırakarak bitkisel hayata girmek istemiyorlar ve bu nedenle silah bırakma kararı için "öcalan'ın özgürlüğü" gibi asla kabul edilmeyecek bir şart ileri sürüyorlar. dünkü yazıda bu krizin aşılabilmesi için öcalan'ın yeni bir çağrı yaparak "özgürlüğümü şart koşmadan silah bırakın" diyebileceğini öngördüm. sırrı süreyya önder'in açıklaması bu bağlamda bir öncü açıklama olabilirdi. fakat çok önemli bir gelişme daha yaşandı.

    32* dün gece saatlerinde kandil yeni bir açıklama yaptı. bugüne dek "öcalan'ın özgürlüğü" şartıyla hareket edeceğini açıklayan pkk fikir değiştirdi. imralı ve hdp'nin muhtemelen iyiden iyiye "pkk'yı pasifize eden phillips raporu" çizgisine kaydığını fark eden kandil öcalan ve hdp karar veremez diyerek meydan okudu. peki ya öcalan serbest bırakılırsa, o zaman pkk ne yapar sorularını duyar gibiyim... kim bilebilir, belki de serbest bırakılan öcalan sürpriz bir şekilde ölebilir...

    33* özetle batı'nın kurguladığı erdoğansız akp-chp koalisyonunun başlatacağı yeni kürt açılımı hdp tarafından da kabul edilecektir. peki, yaklaşık iki yıldır erdoğanlı akp ile sonu gelmeyen bir savaş sürdüren cemaatin konumu ne olacak? çok basit. batı neresini öngörüyorsa orası. tahmin edilebileceği gibi erdoğan'sız akp batı'yla barışabileceği gibi cemaatle de kolayca barışabilir. nitekim zaman gazetesinin 12 haziran 2015 sayısından çok önemli bir işaret fişeği yükseldi: affetmek. gazete açıkça affetmeye hazır mısınız? diye soruyordu. tabi ki bu af "erdoğansız akp" için olacaktır. zira batı gibi cemaat de erdoğansız bir akp hayal ediyor.

    34* yıllarca akp'ye muhalefet eden chp nasıl olacak da akp'ye yanaşacak, bunca yolsuzluk, hukuksuzluk akp iktidarda olurken nasıl açığa çıkacak? diye soranları da duyar gibiyim. her şeyden önce bu senaryo gerçekleşecek bir kehanet değil, sadece batı'nın umduğu seçenek. şayet olur da akp - chp koalisyonu hayat bulursa, halkın gazını alacak bir takım hesaplaşma gösterileri de mutlaka yaşanacaktır. bu bağlamda 17-25 aralık yolsuzluk dosyaları yeniden açılabilir ve erdoğansız akp'nin ihtiyaç duymadığı eski aktörler kolayca harcanabilir. bir takım yolsuzlukların açığa çıkması da erdoğansız akp'nin iktidar için ödeyeceği diyet olur. son zamanlarda yasalaşan bir çok anti-demokratik yasalar chp'nin vereceği önerge ile kaldırılabilir ve böylece koalisyona karşı gösterilen negatif tutum kırılabilir. unutmayın, halk tüm bu parametreler içerisinde kandırılması en kolay güruhtur. bu bağlamda bülent arınç'ın 12 haziran 2015'te yaptığı çıkış, başka bir işaret fişeği olarak görülebilir. arınç çok açık bir şekilde adı yolsuzluğa bulaşan eski bakanlar için yüce divan yolunun hala açık olduğunu belirtti.

    35* peki ya erdoğan tüm bu gelişmeler karşısında ne düşünüyor? batı ile tatlı günlerine geri dönebilir mi? muhtemelen bunu istiyordur, fakat o artık geri dönülemeyecek bir noktada. fuatavni'nin de belirttiği gibi erdoğan partinin kontrolden çıkmaması için elinden geleni yapmaya hazır. hatta erdoğan kendi kontrolündeki akp'nin chp ile koalisyon yapmasına bile müsaade edebilir. bunun yanında erdoğan için başka bir çıkış yolu daha var: erken seçim. zira yapılacak seçimlerde akp'nin yeniden "tek başına iktidar" olması durumunda erdoğan ülkeyi yönetmeyi sürdürebilir. nitekim reuters bu ihtimali anlatan bir haber yaptı. tabiki bu batı'nın pek istemediği bir şey. doğal olarak batı'nın planladığı erdoğan'sız akp'nin potansiyel lideri abdullah gül de bu ihtimali istemeyecektir. ve öyle de oldu, gül 12 haziran 2015'te davutoğlu'nu arayarak erken seçim hata olur dedi. her şey nasıl da yerine oturuyor değil mi?

    36* son olarak erdoğan ufak bir ihtimal de olsa mhp ile koalisyon kurabilir. tabiki bu koalisyonu erdoğan'sız akp değil, erdoğan'lı akp kuracaktır. bu ihtimalde hem akp iktidarını sürdürecek hem de erdoğan siyasal ömrünü uzatacaktır. işte mhp bu bakımdan akp için can simidi mahiyetinde. mhp ise kırmızı çizgilerini erkenden beyan etti. her ne kadar toplum bahçeli'yi bu tavrı nedeniyle "uzlaşmaz, saf, manasız ve kaypak" bulsa da mhp şuan tüm partiler içerisinde batı'ya en uzakta duran parti.

    37* bahçeli'nin 7 haziran akşamı açıkladığı strateji 11 haziran 2015'de daha da şekillendi. genel başkan yardımcısı sadir durmaz hdp'yi çizginin dışına atarak chp-mhp-hdp koalisyonunun olmayacağını ilan etti. fakat durmaz yine de "hükmetme sorumluluğunu üstlenebiliriz" mesajı vererek koalisyon ihtimalini canlı tuttu. bu durumda mhp ile koalisyon kurabilecek tek bir parti kalıyordu. o da akp...

    38* dün, yani 12 haziran 2015'te, mhp konya milletvekili mustafa kalaycı, ahmet davutoğlu'na çağrıda bulundu. çağrının davutoğlu'na yapılmış olması, mhp'nin erdoğan'lı akp'ye seslendiğinin açık göstergesiydi. kalaycı davutoğlu'na "mhp’nin kapısı her zaman açık." şeklinde seslendi. peki mhp iktidar uğruna yolsuzlukları ve hukuksuzlukları unutarak akp'le birlikte mi hareket edecekti? görünüşe göre hayır. zira kalaycı açıklamalarının devamında olmazsa olmaz şartlarını ifade ediyordu. buna göre çözüm süreci bitirilecekti. erdoğan köşesine çekilecek ve artık tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak görevini sürdürecekti. ve son olarak 17-25 aralık yolsuzluk dosyası yeniden açılacaktı.

    39* mhp bu strateji ile bir nevi kendi erdoğan'sız akp'sini kurguluyordu. erdoğan pasif kalacak ve ülkenin otoriterleşmesinin önüne geçilecekti. çözüm sürecinin bitirilmesiyle de batı'nın çok istediği bir faaliyetin önüne geçilecekti. 17-25 aralık dosyasının açılmasıyla da üstü örtülen hukuksuzluklardan hesap sorulacaktı. bunların karşılığında erdoğan siyasal ömrünü uzatacak, akp iktidarını kısmen de olsa sürdürecekti. mhp'nin bu politikası, mevcut parti politikaları ele alındığında en az hasar verecek olandır. fakat mhp'nin erdoğan'la kısmen de olsa ittifak kurması, toplumun hoşuna gitmeyebilir ve hatta bahçeli seçmenin hışmına uğrayabilir.

    40* tüm bu yazdıklarından "erdoğan artık iyi biri" anlamı çıkıyor, diyenleri duyar gibiyim. peşinen söyleyeyim, erdoğan'ın iyi ve kötü olup olmamasıyla ilgilenmiyorum. zira benim için siyasi arenada iyi ve kötü kavramları hiç bir şey ifade etmiyor. erdoğan'ın mevcut konumu konjonktürel bir tezahür. geçmişte batı'ya çok taviz vermiş ve sonrasında batı'yla ters düştüğü için "iyi gibi görünen" biridir erdoğan. oysa gerçekler böyle değil. erdoğan'ın bu sonla karşılacağını uzun müddettir yazıyorum. önceki yazılarımdan birinde de söylediğim gibi, erdoğan bu günler için asla yerli dostlar edinmedi. kendi kitlesini sıkı tutabilmek adına herkese saldırdı, kızdı, hakaret etti. dinlemedi. anlamadı. kulak tıkadı. çevresindeki dalkavukları dinlemeyi tercih etti. tekel eylemcilerini hainlikle, gezi eylemcilerini vandallıkla suçladı. olaylarda ölen berkin elvan'ın annesini yuhalattı. polis şiddetinin önünü açtı. kişisel ve parti çıkarları için adaletsizlikler yaparak davaların görülmesini engelledi. bunları eleştiren gazeteciler işsiz kaldı. kimisi hapsi boyladı. bunlar, ve daha nicesini yapmış bir politikayıcı memleketim açısından iyi görmedim, görmem. yukarıda anlattıklarım, benim arzu ettiklerim değil, gördüklerimdir.

    41* sonuç olarak daha mhp'nin kısıtlı "iyimser" duruşu dışında türkiye'nin kaderine hükmeden partilerin gündemlerine bakıldığında memleketin hayati konularına ilişkin hiç bir emare görünmüyor. partilerin hiç biri suriye ve ışid konusunda ortaya doktrin atmıyor. dışa bağlı topal ekonomi için hiç bir proje ve hedeften bahsedilmiyor. gerileyen büyüme oranları, sanayi üretimi hakkında konuşan kimse yok. türkiye'nin belki de en önemli handikapı olan eğitim alanında sağlam ve temelli bir politika üreteni göremiyoruz. türkiye'nin zenginliklerini batı'ya peşkeş çeken orman kanunu, petrol kanunu, özelleştirme kanunu gibi ihanet yasalarını kaldırmaktan söz eden yok. partiler yalnız ve yalnızca nasıl iktidar olabileceğini düşünüyor. mustafa kemal'in deyimiyle, iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit ediyor.

    bu cümleler sizi karamsarlığa itebilir. biliyorum. fakat unutmamak lazımdır ki, karamsar olmak aptal olmaktan yeğdir. bize düşen şey; görmek, bilmek ve farkında olmak...

    yeni kitap listesi: (bkz: #52258041)

    http://baranbaa.blogspot.com.tr/…gansz-akp-chp.html
    twitter: https://twitter.com/10uncukoylu

  • 48. intihar etmek

    bu satırları yazıp yazmamayı çok düşündüm ancak her gün sözlükte gittikçe artan intihar içerikli yazıları görünce yazmam gerektiğine karar verdim. öncelikle intihar benim için her zaman son derece saygı duyulması gereken bir karar olmuştur. intihar etmeye karar vermiş insanlara, kalkıp "ya bak x'in ne sorunları var, sana da rahat batıyor ya da şu hayat ne güzel sen yaşamayı bilmiyorsun" filan diyenlerin ağzının ortasına bir tane de ben vurmak istemişimdir hep. kendini öldürmeye karar vermiş bir insana hayatı sevdirmek için yapılanlar, penisiline alerjisi olan birini penisilinle tedavi etmeye çalışmak gibi gelmiştir bana. kalkıp burada celan'ı, zweig'i, pavese ve kaan ince'yi ve daha nicelerini övgü dolu sözlerle de anma niyetinde değilim, oysa geçmişim bunlarla bezeli. üniversitede bitirme projemi bile intihar eden şairlerden yola çıkarak hazırlamıştım.

    ancak şimdi intihara farklı gözle bakmamı sağlayan bir olaydan söz etmek istiyorum. hani yukarıdaki yazılarda "arkada kalanlar umrumuzda değil ya da biz onların zaten umrunda değiliz" filan minvalinde yazılar yazılmış ya, öyle değil işte. geride kalanları cayır cayır yakan bir ateş bu, hem de her gün. çocukluğundan beri az ama kesinlikle deliksiz ve sağlam uyku uyuyan biriyimdir, en azından öyleydim, birazdan bahsedeceğim rüyaları görmeye başlayana dek. görünürde hiçbir sorun yokken, uykuya daldıktan bir saat sonra uyanmaya bir daha da uyuyamamaya başladım. uykusuzluğa direncim çok yüksek olduğu için ilk günler hırpalamadı ama sonrası kendimi epey kötü ve yorgun hissetmeye başladım. rüyalarımda kabus desem değil, sürekli bir bahçe görüyordum... ıssız... içinde kimse yok, kocaman bir ağaç var bir de. üç, dört gün sonra bundan bir yıl önce ölüm haberini aldığım bir arkadaşımı gördüm rüyamda. barış, ortamda gayet neşeli olarak tanıdığımız, açıkçası çok da samimiyetimin olmadığı ama ne zaman karşılaşsak deli gibi güldüğümüz biriydi. çok zengin bir ailenin çocuğuydu, alkollüyken balkondan düştüğü söylendi. herkes çok üzüldü, hayat doluydu vah vah ne çabuk gitti dendi, dost meclislerinde sanki ölmesi suçmuş gibi adı anılmaktan imtina edilir oldu. rüyamda ise çok mutsuz görünüyordu. bana dedi ki "nolur anneme söyle, artık beni bağışlasın". uyandım, göğsümde tarifsiz bir sıkıntı. bilinçaltım bana ne oyunlar oynuyor, diyorum. ertesi gün görmedim ama bir sonraki gece gene rüyamda gördüm, bir şeyler söyledi bu kez, yüzü gene çok hüzünlü. ve tekrar "annem beni affetsin" dedi, gitti.

    bunun ne anlama geldiğini de çok acı bir tesadüfle öğrendim. bir hafta sonra çok sevdiğim bir dostumun evinde verdiği bir davete katılmıştım; kapıyı bir açtı; hani çok ağlarsın, o acının izlerini kapatmak için göz makyajından medet umarsın da o matemin altını daha da kalınlaştırmaktan başka bir işe yaramaz bu çaban. karşımdaki manzara bu. bin bir detay düşünerek döşediği evinde, her şey kusursuz hazırlanmış filan ama o enkaz gibi, parti havasını bozmamak için de davetlilere hep gülümsüyor. o gülümsemeye çalıştıkça, yüzümdeki kaygı dozu gittikçe arttı ve en sonunda yanıma geldi bahçeye çıktık. - onun ölüm yıldönümüydü dün, 15 yıl oldu - dedi. bahsettiği 25 yaşında intihar eden, kardeşinden çok sevdiği kuzeni. kuzeni intihar ettiği gece, akşama kadar onunlaymış, çok güzel bir gün geçirmişler tatil planları yapmışlar filan.. nasıl da anlamadım intihar edeceğini, insan hiç mi belirti vermez diye yıllarca kendine işkence etti, uzun süre tedavi gördü. kendini daha az suçlamak dışında da o tedaviler hiçbir işe yaramadı. velhasıl yaşadıklarını yeniden anlatmaya başlayınca, öyle bir cümle söyledi ki olduğum yerde mıhlandım. onu son gören benim, rüyasında son gören de teyzem oldu, dedi. ne söylemiş dedim; teyzeme ağlayarak "annem beni bağışlasın" demiş dedi. çünkü öldüğünden beri annesi kızını asla bağışlamayacağını söylemiş aylarca. bu rüya anlatılınca da ilk kez kızının mezarının başına gitmiş ve ağlayarak onu bağışladığını söylemiş, hakkını helal etmiş. birden barış'ın bana yakarışı aklıma geldi. onunla yakın arkadaş olan ortak bir tanıdığımızı aradım, barış ıntihar mı etti yoksa gerçekten balkondan mı düştü dedim. ses yok. birkaç dakika sonra çok boğuk bir sesle bu da nereden çıktı dedi, rüyamı anlattım. durdu. işin aslı arkadaşımız intihar etmişti, arkasında bir mektup bırakmış, herkese teşekkür etmiş, kimsenin suçu değil bu, yalnızca gitmem gerekiyordu demiş ve gitmişti. ailesi durumu saklamıştı. hani gerçeği bilmek istediğinizde ne kadarını kaldırabileceğinizi de düşünün derler ya, tam o durumdaydım. psikolojimin nasıl olduğunu söylememe gerek yok herhalde. birkaç gün sonra ortak arkadaşımızı da yanıma alarak ilk olarak çok güzel bir bahçenin bizi karşıladığı, görkemli bir köşkten içeri girerken buldum kendimi. barış'ın annesi bizi oldukça şık bir şekilde salonda karşıladı ama hayatımda daha soğuk bir karşılama yaşadım mı hatırlamıyorum. konuşmanın sonunda çok sinirli bir şekilde "ben bunu hak etmedim, o da affedilmeyi hak etmiyor" dedi ayağa kalktı ve gitti. yol boyunca arkadaşımla hiç konuşmadık, hatta o günden sonra da bir daha hiç görüşmedik. ama bu olay yaşandıktan 3 gün sonra barış'ın annesi ondan numaramı bularak beni aradı. o sert, sinirli sesten eser yoktu bu kez çok hüzünlü bir sesle, "rüyanızda size başka bir şey dedi mi" diye sordu. dedi diyebildim ama cümleyi tamamlayamadan ağlamaya başladım. özür dilerim ben size mesaj atsam, konuşamayacağım dedim. onu demeye çalıştım da karşı taraf anlayabildi mi emin değildim. bana gelseniz dedi, çok isterim. ne zaman? - mümkünse hemen. bu sefer beni bahçede karşıladı, karşımda sıfır makyaj, oldukça sıradan giysilerle bambaşka bir kadın duruyor. ve ağlıyor, belli ki günlerdir de uyumamış. başını yukarı kaldırdı, önce ilaç içip, şu aradaki camdan atlamış, ne ölümünü ne de niye oradan atladığını asla anlayamayacağım sanırım, geceler boyu düşündüm durdum dedi. görseniz o kadar daracık bir yer ki. yavaşça şunu söyledim: - çocukken en mutlu olduğum yerde ölmek istedim - hayretle yüzüme baktı - bana sormuştunuz ya telefonda başka ne söyledi diye, sadece bunu dedi dedim. sanıyorum o pencereyle ilgili bir anısı var. hayır dedi annesi, o pencereyle ilgili değil. oradan atladığında erik ağacının altına düşmüş, çocukken hep o ağacın altında oynardı. sonra ağacın yanına gitti, ağladı ağladı ben bir süre sonra nazikçe omzuna dokunup müsaade istedim ama duymadı bile.

    sözlük hayatımın heralde en uzun entrysi bu olmuştur. bu olay benim aslında en büyük mutluluk kaynağımı elimden aldı. liseden beri cioran okuyan biri olarak benim yegane avuntum bu dünyadan istediğim an çekip gidebilecek olduğumu bilmekti. ama anladım ki bu sefer seni sevenlerin ahı da seninle birlikte geliyor, onların yüreklerindeki yangın yeryüzünü kavuruyorken sana yine huzur yok. barış'ın annesinin söylediğine göre kardeşi hala terapi görüyormuş, kız arkadaşı da aylarca hastanede yatmış. hepimizin yüreğini gömdüğü bir erik ağacı var, dallarıyla kalbimizi sakınsın, korusun; yapraklarıyla yaralarımızı iyileştirsin istiyoruz. ama olmuyor, "ve kalbin kırılması ya da kurşuna dönmesi gereken, bu dünyadan göçüyorum.” diye notlar bırakıp gidiyoruz, ama acı olan bir şey var; hikaye burada bitmiyor. varoluş mümkün ama ya yok oluş?

  • 49. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: beyler el yapımı agar io

    resim: http://c11.incisozluk.com.tr/…02/6/157856_oa604.jpg

    1. evet beyler %100 yerli imalat. yapmanız gereken tek şey kendinize bir su damlası seçip diğerlerini yemek. sistem aynı. hadi kolay gelsin
    (11.06.2015 00:23, neymisin yaa)

  • 50. reddedilince hemen vazgeçen insan

    adam gibi adamdır ya da kadın gibi kadın.

    niye kaypak olsun? senin egolarını orgazmdan orgazma niye koştursun?
    la ne tür bir manyak grupsunuz siz?

    sana koşarak gelmiş; teklifini sunmuş. sen de reddetmişsin.
    ne yapacaktı?
    (bkz: olduğu kadar olmadığı kader)
    madem reddediyorsun, haddini bileceksin kıçını kırıp oturacaksın.
    kimse senin egolarını çekmek zorunda değil.